Modern Seyahatname. Osman Oktay
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Modern Seyahatname - Osman Oktay страница 14

Название: Modern Seyahatname

Автор: Osman Oktay

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6494-97-8

isbn:

СКАЧАТЬ tanıtırken sözü ayrılmaz.)

*

      Mahabbatpen jaratkan adamzattı

      Sen de süv Alanlı janan tetti

      Adamzattın berin süy bayrım dep

      Jane Hak joli osı dep ediletti.

      (Allah insanı muhabbetle yarattığı için

      Sen de O Allah’ı canından tatlı sev

      İnsanların hepsini “kardeşim” diye sev

      Hak yolu budur diye adaleti gözet.)

      “Mal cutaydı, öner cutamaydı” yani, “Mal tükenir, sanat tükenmez” diyen Kunanbay’ın pek çok sözü Kazakistan’da ve Türk Dünyası’nda birer darb-ı mesel gibi söylenmekte, insanlığa ışık tutmaktadır. İşte onlardan birkaç örnek:

       *Kötü arkadaş – gölgedir. Başına talih kuşu konarsa ondan kaçıp kurtulamazsın, başına bir felâket gelirse de arayıp bulamazsın!

       *Bütün insanoğlunu rezil eden üç şey vardır. Onlardan kaçmak gerekir: Önce cahillik, ardından üşengeçlik, üçüncü olarak da zalimlik!

       * İnsanoğlu insanoğlundan akıl, ilim, ar, huy denen şeylerle üstün olur.

      Dünyada en çok Başkent değiştiren ülkelerden biri olan Kazakistan, 16 Kasım 1991’de bağımsızlığını ilan ettikten sonra yeni ve modern bir şehir kurarak başkenti 1998 yılında Alma-Ata’dan Astana’ya taşıdı. Tıpkı öteki Türk Cumhuriyetlerinde olduğu gibi, Kazakistan’ın bağımsızlığını ilk tanıyan ülke yine Türkiye Cumhuriyeti oldu.

      Türk Dünyası’nın ünlü düşünürü olan ve Anadolu’nun Türkleşmesinde önemli rol oynayan Ahmet Yesevî’nin türbesi Kazakistan’ın Türkistan şehrinde bulunuyor. O, “Sabahları kulağıma nida geldi/Zikret dedi, zikrini deyip yürüdüm işte,/Aşksızları gördüm ise, yolda kaldı;/O sebepten aşk dükkânın kurdum işte” diyerek yola çıkmış ve bir ekol, bir yol gösterici olarak güneş gibi parlamış, erenleri, öğrencileri dört bir yana dağılıp ışığını yaymışlardı.

      Hep niyetimizde olmasına rağmen Kazakistan’a gitmek bir türlü nasip olmamıştı. “Her şerde bir hayır” aranır ya, bizimki de öyle oldu…

      2016 Mayıs’ında Doğu Türkistan’ın başkenti Urumçi Havaalanı’nda tam on saat bekletilip, Türk Ocaklı oluşumuz gerekçesiyle “Derhal ülkemizi terk etmeniz gerekiyor” denilince Dışişleri Bakanlığımızı ve ilgili birimleri aradık ama ilgi de gösterilmesine rağmen sonuç alınamayınca çareyi dost ve kardeş ülke Kazakistan’a gitmekte bulduk. Allah’tan akşam saatlerinde Almatı’ya uçak vardı.

      Almatı Başkonsolosluğumuz durumdan haberdar edildiği için havaalanına inişimizden itibaren adeta şeref konuğu gibi karşılandık ve ağırlandık. Önce Konsolos Yardımcısı Sayın Altay Alper, ardından da Başkonsolos Rıza Kağan Yılmaz otele gelip “Hoş-geldiniz” dediler ve derdimizi paylaşıp teselli ettiler. Ertesi gün için de program yapmışlardı. 30 saatten beri ayakta idik ve tahmin edileceği üzere bu moralle deliksiz bir uyku çektik.

      Sabah kahvaltısından sonra genç ve dinamik Konsolos Yardımcısı Altay Alper Bey bize güzel bir şehir turu attırdı. Öğle sonrası Başkonsolosumuz Rıza Kağan Yılmaz Bey nezih bir lokantada muntazam bir yemek ikramında bulundu. Yemeğe muhterem eşleri ve ikiz çocukları Batu ile Duru’nun da katılması bizi gerçekten duygulandırdı. Daha sonra Kök Tepe’den Almatı şehrini seyrettik ve en güzeli, en anlamlısı, çocukluğumuzdan beri hayallerimizi süsleyen Tanrı Dağları’nı, Ala Dağları, Altayları doya doya seyrettik, resimler çektik, çektirdik. Hele, 70’lik delikanlı Prof. Dr. Ramazan Demir Hocam benim ak saçlarımla Tanrı Dağlarını birleştiren bir resmimi çekti ki her şeye değer. Görenler bu resmi fotomontaj sanabilirler ama gerçeğin ta kendisi. Bizler, “Tanrı Dağı Kadar Türk, Hıra Dağı kadar Müslüman” olduğumuzu haykıra haykıra büyümüştük ve işte o tablo: Ben, Almatı Kök Tepe’de Tanrı Dağları’nın en güzel fotoğraf karesini yakalamaya çalışırken bir de ne göreyim; bir Kazak kadını biraz aşağıdaki çimler üzerinde namaz kılıyor… Ağaçlar kapattığı için Tanrı Dağları ile ikisini aynı kareye almam mümkün olmadı ama o kardeşimizin huşu içinde kıldığı namazı tam da rükû halinde yakalamayı başardım.

      İnsan yurt dışında, vatanından uzakta olduğu anlarda Devletini de yanında görmek istiyor. Vatandaşına tepeden bakan pek çok elçilik, konsolosluk, diplomatlık hikâyesi dinlemişizdir. Ben, Moğolistan’ın başkenti Ulanbatur’daki Büyükelçimiz Murat Karagöz ve Almatı Başkonsolosumuz Rıza Kağan Yılmaz’la Yardımcısı Altay Alper’in şahıslarında özlemini duyduğumuz diplomat resmini gördüm ve çok mutlu oldum. Atayurtlarımızı ziyaret edip fırsat bulunca oralarda yaşayan kardeşlerimizle dertleşmekten başka gayesi olmayan bizlere kucak açtılar ve 10 saatlik Çin zulmünü unutturmaya çalıştılar. Üstüne üstlük ertesi gün sabaha karşı saat tam 04’te otelimize gelen Altay Bey bizi Almatı Havaalanı’na kadar götürdü ve son arkadaşımız uçağa geçene kadar da oradan ayrılmadı.

      Almatı’ya kadar gitmişken elbette Çimkent’e, oradan da Türkistan’a uzanıp Yesevi hazretlerini ziyaret etmek gerekirdi ama başımıza gelen bunca işten sonra cesaretimiz kırıldı, gidemedik. O, bir Hikmet’inde, “Bismillah deyip beyan ederek hikmet söyleyip/Talep edenlere inci, cevher saçtım ben işte…” diyordu. Biz de talepkardık ama niyetimiz halis olmasına rağmen ulaşamadık. Bakalım gelecek günler, aylar ve yıllar ne gösterecek!

      Almatı’da Turan Üniversitesi

      Almatı’nın Sembolü

      Astana

      Kazak Çadırı

      Havadan Seyhun… Türk’ün Ortaasya’daki imzası gibi

      Aral Gölü kuruyor

      Tanrı Dağları’nın gölgesinde Namaz

      Hoca Ahmet Yesevi Camii

      ÖTÜKEN’E YOLCULUK

      Moğolistan’da…

      BOZKIR İMPARATORLUKLARININ MERKEZİNDE

      “Ey Türk – Oğuz Beyleri, milleti, işitin: Yukarıda gök çökmese, aşağıda yer delinmese; Türk Milleti, ilini töreni kim bozabilir? Ey Türk Milleti, titre ve kendine dön!” (Bilge Kağan)

      Bu sözü işiteli yıllar olmuş, gençliğimizde bize bir dinamizm kazandırmıştı ama sanki bir slogan olmaktan öte de götürememiştik. Oysa bu hitapta СКАЧАТЬ