Kırgın. Tölögön Kasımbekov
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kırgın - Tölögön Kasımbekov страница 13

Название: Kırgın

Автор: Tölögön Kasımbekov

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6852-17-4

isbn:

СКАЧАТЬ önce haritasına çizilen bölgelere ilave olarak daha çok yer almak için Rus efendiler şapkalarını eğri şekilde giyip Şabdan’a gelir. Misafir de olurlar. Bunu fark edenlerden biri “Oo bizim kahramanın Ruslarla ilişkisi iyi” diye övünse diğeri “yerimizi Ruslara dağıttı artık” diye meraklanmaya başladı.

      O günkü rastgele gelen Kazak’tı. Çenesinin ucunda birazcık kılı vardı. Hiç yerinde durmadan titreyen çekik gözleri vardı.

      Sadece kahramana bakıyordu, ona eşlik ediyormuş gibi köyün aksakallarını değil oturan Baytik’in Baysal’ını bile karşılayacak hali yoktu. Övünerek:

      –İşte, azan ile ad verilen ismimiz Alpısbay, uzaktan geldik, kahraman, dedi, sizin değerinize layık olsun diye törene hayvanların en iyisini ve atların en iyisini seçerek 40 kısrak getirdik size.

      –Ee dedi Şabdan. Neden böyle yaptınız? Hayvan getirmeden de gelebilirdiniz.

      –Şimdi, dedi diyeceğini bir daha düşündü, cömert olarak tanıyan Şabdan’a bakarak ne diyeceğiz şimdi, yaz boyunca yaylamız da daraldı, komşu olalım, bir süre için olsa da kabul ederiz. Ala Too’nun eteğinden bize biraz yer vermenizi rica etmek için geldik, dedi.

      “Daraldı” dedi, “gelenler alıyor” diyemedi, ama Şabdan onu da bildi, “bir süre için olsa kabul edecektik, ama bize de yer gerek desem gidecek mi?” diye Şabdan düşündü.

      –Ee dedi, yine.

      Nereden yer istiyorsun diye sorduğunu tahmin etti Kazak:

      Çımalga bize yakın Korday size yakın işte o Korday’ın eteğinden yer verirseniz yeter bize.

      “Ta eskiden beri Camankan kahramanın alacağı tüm mevsim boyunca Korday’da dururdu dedi Şabdan içinden, “kuru bir yer otları da iyi değil neden onu istiyor?”

      – Şabdan açıkça: tamam, kardeşim komşu olalım ama bir süreliğine dedi.

      Kardeşi eğildi:

      –Razıyız diye eğildi, şişmanlığından mı ya da sevindiğinden mi belli değil ama bir anda nefesi daraldı. Konuşma devam etti.

      Batı Sibirya genel valisi Gasford bu halkın birini Büyük Ordu, diğerini ise Yabani Ordu diye adlandırıp iki halktan da müsteşarları kurula çağırmıştı. Bu yabani kasırdan Ormon Han’ın oğlu Ümötaalı gitmişti. Gasford Efendi “biz şimdilik asker duvarını inşa edelim, Kokon’larla hesaplaştıktan sonra sizlere bırakırız. Üç Almatı dediğiniz yer boş imiş, kiraya verin” demiş. Ümötaalı aracılık yapan Çokan’a buna razı olduğunu söylemiş. Bunu babası Ormon Han’a söyleyince “neden babam bilir demedin” diye sinirlenmiş. İşte ondan sonra köpek bile suyunu içmeyen şehir kıyısından buraya gelmişler.

      Taa Tölö muhtarlığı da aklına geldi. Tölö muhtarı artık ihtiyarladığı zaman birisi “sizin kederiniz yok” demiş. İhtiyar ise “tüm Kıpçaklar boyunca benim kadar kederli olan yoktur” demiş.

      “Sizin çocukluğunuzdan beri bahtınız açıktı, han oldunuz, atlardan en iyisine bindiniz, gül kokulu kız sevdiniz, halka hükmettiniz, adaletinizle ne kadar insanın kaderini kurtardınız, aç kalmadınız hiç, bu yalan dünya sadece sizin için gerçekti hep saygıyla hayatınızı geçiriyorsunuz!” diye şaşırmış.

      Tölö muhtar “hepimiz beraber Ak Kırgız halkıydık, yarısı Kırgız, Kıpçak yarısı Kırgız, Kazak olup ayrıldık, düşman olduk birbirimize. Bu keder değil de ne o zaman ne?” demiş.

      “İşte göreceksiniz, birbirimize düşeceğiz, köpekler gibi saldıracağız birbirimize” demiş sonunda.

      Eski örnekler şimdi masal gibi gelir.

      İşi iyi yöne çevrildikten sonra Kazak biraz kendine geldi:

      –Sizin oğlunuz var mı? diye beklenmedik bir soru sordu. Oğlu olmadan bu yaşa kadar nasıl yaşasın? “Bu nasıl bir soruydu?” demiş gibi Şabdan gülümseyerek baktı. Ne diyeceğini sadece Kazak değil, mutfakta oturan Şake ana olmak üzere tüm oturanlar da merak etti. Şabdan başını salladı:

      –Bizde oğul yok Alpısbay’ım, dedi alçak sesle, bunu söylerken yüz ifadesi bile değişmedi. Yokluğun yok olduğunu söylersen aşağılarsın, kaygısını daha da güçlendirirsin demektir.

      Sorduğuna pişman olup: “Bu kadar saygın adam bu yaşa gelinceye kadar oğlu yokmuş” diye sessizce oturdu Kazak.

      Kahraman Kazak’a göre daha samimi olduğunu göstererek oturan Sarıbagışlar (kabile):

      –Kahramanım Muhed başta olmak üzere on tane oğlun var neden “yok” diyorsunuz, dediler. Kazak’a “bu soruyu neden sordun?” diyormuşçasına baktılar.

      –Kazak kardeşim, bizde oğul babasından sonra halkın tanıdığına halkın işine yarayana denir. Bizde kabile var, kabile!

      Bu cevap soranlara, “kadından çıkan her şeye siz oğul diyorsunuz” gibi anlaşıldı.

      Demin kahramana samimi olup övünüp duranlar: “biz yetimmişiz Muheddi’yi bile oğlu görmüyorsa demiş gibi birbirine baktılar, “bu doymayacak mı?” diye ona karşı hile düşünmeye başladılar.

      “Eski kardeş artık yeni komşusu” teşekkür ederek “cömertliğine” güzel şarkıcı kızı armağan etti.

      Alpısbay, oğlunun olmadığını duyduktan sonra üstelik oturanların arasında kötü hava hissedip hemen çıkmak istediğinden “kahramanım seni Allah’ım iki dünyada da korusun” dedi ve acele ederek hemen boz üyden çıktı.

      Acele eden Alpısbay atına zorla bindikten sonra o vakitte yüzü de düşüncesi de değişti. Kendinden memnundu.

      “İşte ne diyecekse desin bu zamanda veren cömert değil korkmadan alan cömert” diyerek yeri rica edip almış gibi değil kendisi almış gibi oldu.

      Baysal Şabdan’a Baytik hapishaneye gireli çok oldu, dedi sanki halktan dışlanmış gibi.

      Şabdan’a bu ifade “buna ne dersiniz” gibi anlaşıldı, baka kaldı. Baysal’a bu bakış ise “şimdiye kadar gitmediniz mi” diye anlaşıldı.

      –Gittik, çok gittik, dedi Baysal efendiler bizi yaklaştıracak gibi değiller, biri “izin vermiyor” diğeri “gidin buradan” diyor, anlaşamadık.

      –Öyle mi? Hadi gidelim o zaman, dedi Şabdan.

      Sooranbay’ın oğlu Dür yer görsün, insanlarla tanışsın diye bir de kendisine güvenilir tercüman olsun diye onu da yanına aldı.

      Dev Şabdan, bir süre sonra Solto ile Sarıbagış’dan birer “müsteşar” aldı. Üç Almatı’da bulunan ve önceden de geldiği çayhanesine geldi.

      Dür Bey Rus mektebinde eğitim görmüş babasının uzak akrabası Sooranbay’ın oğluydu. Dür eğitim yönünden de soy olarak da iyiydi. Dil bilgisi sayesinde efendilerin gözüne girerek halka tanınıp sonunda kendisi de Rusça dediği gibi bu ihtiyarı “zamenit” (değiştirme) СКАЧАТЬ