–Baba!
–Ne dedi, Baytik, ağlama oğlum.
–Hadi, dedi Bekteş yola koyulalım, aziz halk bekliyor, ama yolda bir şeyler atıştırmak için duralım.
Hiçbir yere uğramak istemeyen Baytik Şabdan’a baktı. Şabdan da gülümseyerek başını salladı. Bekeş ise yavaşça yürüyerek Şabdan ile Baytik’i kendi faytonuna çağırdı. Şoförlüğü de kendi eline aldı. “Hayt” dedi Kazakça övünerek. Gerçekten de bir şeyler atıştıracağı yer yolda görünen düzlükteymiş. Onlar yoldan çevirince daha yeni kurulan ak otayın kapısında kadın göründü. Efendisi dev gibi misafirlerle girince boynunu uzatıp gümüş saçları yere dökülünceye kadar eğildi:
–Abi, dedi sesi titreyerek, iyi misiniz? abim?
“hangi kardeşim bu ” dedi Baytik.
Şabdan daha önceki ıssız törde her gün bekleyen melek bu muydu, aklı buna hiç ermedi, “Ne!”. Olmayacak işi daha ne kadar bekleyecektik? diyen Özbek’in sesi şimdi de geliyordu kulağına. Baytik ise “evet evet o ses” dedi. Haftada bir kere gelirdi, getirdiği yemeğini, tuzunu verip “abi kendine iyi bak abi” derdi.
Abisinin kürek gibi koluna eğildi. Baytik onu kaldırdı:
–Allah’ım kendisi beni kurtardı, kurtuldum dedi. Sevindiğinden mi ya da üzüldüğünden mi belli değildi ama ağlıyordu.
–Canım, dedi Bekeş Efendi, kapıyı geniş aç, kardeşlerimizi kabul et!
Çiy kapısını açıp:
– “Buyurun, buyurun abilerim” dedi, girin töre geçin abilerim.
Misafirler yaşlara göre töre geçtiler. Deminden beri can misafirlerinin dikkatini çekerek:
–Kahraman abi dedi Kazakça. Bir zamanlarda kötü durumdayken bana cömertlik yaptığınız kardeşiniz budur dedi.
–Nasılsın? diye sordu Baytik.
–Şükür abi, halkın iyi mi, sakin mi? diye sordu gülümseyerek. Sonra ona bakan efendisine baktı.
–İyidir bence, dedi Baytik. “İyi” dedi yumuşak sesle.
Bunların Tezeğ’i Albay Tsimmerman’a hiç sebep yokken yalan suç atarak Sarı Özön’e saldırmaya gittiğinde Be-keş kendisi esir olmasına rağmen kendi Tezeği’n de Rus askerlerinin subayına eşit davrandı. Adil sözünü söylediği için yerli yöneticiler onu özgür bırakıp geleneğe göre ev kurup, nikâhlı kız vermiştir. Sonra vatanına göndermişler.
Baytik bu olayı hatırladı, buna kendisi de emir vermişti. Ama kimin kızını verdiğini bilmemiş ve kızın kendisini de görmemiş. Bu kız her sabah ateş yakmak için her yerden odun bulmaya çalışırdı. Her gün unutmadan bu zavallı esir Kazak’a ateş yakıp ona yardım eden bu kızdı.
–Sana teşekkür ederim, Bektaş, dedi Baytik, eğer sen söylemezsen, sen eşlik etmezsen, bu kız nereden bilirdi, hapishanenin önüne gelir miydi, üzülüp ağlar mıydı? Armağan edilen kız, soysuz kız demeden pamuk gibi ona baktığından, yakınlarından da bıkmadan onlara gitmesine imkân verdiğin için teşekkür ederim. Bu senin anlayışlı olduğunu gösteriyor.
–Harikulade! dedi buna Şabdan.
Acele ettiklerini sezdirmeden sakince iki tarafa oturup yemek yedi.
“Kızın kötü dediği mağara, yok dediği ise bir günlük gecekonduydu”.
Şabdan, ana toprağında yaşayamamak kadar kız için bir keder var mı? diye düşündü.
Bekeş onları uğurlamak için Ala Dağ âleminin dayanağı gibi görünen Korday Bel’e geldiler.
–Kahramanım, bu çift at kardeşiniz Erke’nin size armağanı dedi, kahramanı ile vedalaşırken.
Hiçbir zaman ne “karnım” ne “başım” demeyen dev Baytik’e dünkü doktorlar uzun iğne vurup göğsüne ve böbreklerine bir şey sürmüşlerdi. Çıktıklarından beri sol göğsünden sanki bir şey çıkacak gibi oluyordu. Sevincimden demişti ama yolda gelirken bir durur birden de daha da güçlenirdi, terledi, dizlerini kırıp yere oturdu kaldı Bay-tik.
Müjde ulaşmış galiba.
Sarı Özön at binenlerle doluydu. Sızarak gelen Rus arabası görünür görünmez herkes onları tezahüratlarla karşıladılar. Oğlağı atına alan yiğit elinden bıraktı. Kamçısını katlayıp göğsüne koyarak eğilip selam verene halsizliğinden Baytik teşekkür etmek için sadece gülümsüyormuş gibi dişlerini gösterebildi. Köyde büyük bir şenlik vardı. Onun geldiğine üzülen ah çekiyor, geldiğine sevinen ise “artık iyileşemez hâle gelmiş” diye aklına kötü düşünceler gelmeye başladı.
Doğru önceki hâli yok, siyah kartal gibi duruşu yok, bakışı da yok, hep halsiz, dudaklarını zorla açar, gözleri hep ıslanır.
Günlerin birinde Baza da geldi. İlk baktığında tanıyamadı ama daha sonra tanıdı. Oturanların arasından Baza’ya gel diyormuşçasına başını salladı. Eğilip selam vermek için elini uzattı ve gerçekten öncekisi gibi değil hâli diye düşündü Baza.
Hayır. Baytik başını kaldırdı. Boynunu düzelterek baktı:
–Ey dedi alçak sesle, sen bana bambaşka sözü iletmişsin!
Gözleri oynadı Baza’nın.
–Ey dedi Baytik şimdi sinirlenerek bana Rus sorgu yargıcısı okudu. Kötü bir söz bile söylememiş hatta teklifi kabul ettiğini söylemiş.
–Hayır, deyiverdi Baza kediyi gören fare gibi korkarak söylemişti, yalan söylüyorlar!
Bıyıkları hatta başı titredi Baytik’in:
–Ey sen yalan söylüyorsun? Baza ise “bunun ömrü artık azalmış ölecek, bunu duyarsa birini gönderir. Sonra yavrusu sağ bırakmaz, tümüyle yer.”
–Çocuğumun ciğerini yiyeyim! diye yemin etti.
–Bırak! dedi Baytik halsizliği artık görünüyordu, göğsünü sol koluyla okşadı, bırak çocuğundan bahsetme, çocuğunun burada hiç alakası yok, laflarına dikkat et. Bir gün biri “hani yiyecektin şimdi ye” diye çocuğunu kesip ciğerini ağzına atmasın dikkat et dedi.
Baytik’in gözleri süzülmeye başladı. Bu olayı hemen göz önüne canlandıran Baza ürktü ve kaçmaya hazırlandı. “Kısacası” dedi Baytik’in halsiz sesini duyan Baza hemen durdu.
Baytik:
–Şimdi kendini aklama Bazam sen söyledin ben duydum, bunu ikimiz de mezara götürelim kendimizle beraber. İyi düşün, iki yüzlüsün, iki halkı birbirine düşürdün. Sadece kendini ve çocuğunu değil, tüm soyunu yok ederler eğer bilirlerse…
Baza СКАЧАТЬ