Название: İKİ NEFES ARASINDA
Автор: Prof. Dr. Hasan Fevzi Batirel
Издательство: Hayy Kitap / Хайи Китап
isbn: 978-625-8222-53-1
isbn:
Doktorlar da Ağlar
Savaşlarda veya büyük felaketleri anlatan filmlerdeki en etkileyici şey küçük bir çocuk cesedinin görüntüsü değil midir? Bir kenarda anne veya babasının cesedi başında, gözü yaşlı, korkmuş bir çocuk görüntüsü vicdanı olan herkese dokunmaz mı?
Acil servis de bir felaket alanı olarak düşünülebilir. Burada hemen her gün birileri ölür, gözyaşı hiç bitmez. Mezarlıkların girişindeki, “Her nefs ölümü tadacaktır” ayetini hatırlatır gibi. Düzenli psikolojik desteğe ihtiyaç duyan iki grup çalışan vardır: Acil servis ile otopsi bölümünde çalışanlar. Bu tarz işler hayat boyu aynı tempoda yapılamaz. Hayatı hiç bitmeyen bir savaşın ortasında geçirmeye benzer.
Ameliyatlar yeni bitmişti ki, bir arabanın çarptığı üç yaşındaki bir çocuk acil ameliyathaneye getirildi. Güzel yüzlü bir erkek çocuğu. Çocuğun vücudunda belirgin bir yara bere görülmüyordu ama iç kanama şüphesi vardı. Batını açan genel cerrahinin kıdemli asistanı, “Eyvah, vena kava gibi,” diye söylendi. Vena kava, vücutta kirli kanı kalbe ulaştıran ana damarın tıbbi adı. Vücudun üst ve alt bölgelerinden toplanan kan, üstteki ve alttaki vena kavalar aracılığıyla doğrudan kalbin sağ tarafına dökülüyor.
Künt travmalar, keskin aletle yaralanmalara göre çok daha kötüdür. Çünkü künt travmayla vücudun içerisinde patlama tarzı yaralanma oluşur, neyle karşılaşacağınızı tahmin edemezsiniz. Çocukta karaciğerin üzerinde, kalbin alt tarafında yaralanma var gibi duruyordu. Göğüs açısından yardım istediler. Ameliyata girdim. Karındaki kesiyi sağ göğse doğru uzattım. Gerçekten vena kavada hasar var gibiydi. Diyafram üzeri ve altından vena kavayı yakalayıp, yırtık olduğunu düşündüğüm yeri dikişlerle onardım. Kanama durmuştu. Fakat çocuğun tansiyonları bir türlü toparlamıyordu. Kalp damar cerrahlarının yolda olup olmadığını sordum. Sağ göğse ve kalbe baktım, belirgin bir kanama yoktu. Ameliyatın bittiğini düşünerek çıktım. Çocuğun babası ve dayısı kapıda panik halinde bekliyor, tedirgin şekilde durumu öğrenmeye çalışıyorlardı. Baba otuz yaşlarında, orta karar bir işte çalıştığı üstünden başından belli olan birisiydi.
Yarım saat geçmedi. Çocuk her taraftan kanıyordu. Kalp damar cerrahları da bir şey yapamıyorlar diye asistanlardan haber geldi. İç kanaması olan ve tansiyonu yükseltebilmek için çok kan verilen hastalarda bir müddet sonra pıhtılaşma problemleri de gelişebilir, hastanın her tarafından kanamalar başlar. Bu durumda hastayı kurtarmak çok zordur. Maalesef çocuk kaybedildi.
Genel cerrahi uzmanları babayı içeri aldı acı haberi verdi. Baba, koltukta kalakaldı içindeki bütün gözyaşlarını akıttı. Ameliyathanede ağlamayan kalmadı desem yeridir. Normalde sinirlerime hâkim olurum, işime profesyonel yaklaşırım, ama ben de gözyaşlarımı tutamadım.
Aynı günün akşamında televizyonda çok seyredilen bir programda politikacılar hararetle çok önemli olduğunu düşündükleri şeyleri tartışıyordu. Ne kadar boş, diye düşündüm. Bir çocuğun hayatının karşılığı var mıdır? O genç baba için hayatın rutini artık hiçbir şey ifade etmeyecektir.
Ameliyata yardım için gelmiş olan kalp damar cerrahisi uzmanı ile asistanı çıkmak üzereydiler. Asistan, uzmanına biraz üzgün, biraz da kendini rahatlatmak istercesine, “Cennettedir bu çocuk abi,” diyordu. Günün en doğru sözü buydu…
Ölürse Ne Yaparım?
Hastayla iletişim ayrı bir sanattır. Nasıl günlük hayatta herkesle kimyamız uyuşmazsa, hekim hasta ilişkisi de buna benzer. Bazı doktorlarda şeytan tüyü vardır. Hemen etkilenir, onunla devam etmeye karar verirsiniz. Hayati riskin az olduğu dallarda bu çok önemli değilken, büyük cerrahi dallarda hekim ile hasta arasındaki güven vazgeçilmezdir.
Bir genç hasta geldi. En fazla yirmi beş yaşında, askerden yeni dönmüş. Göğüs ön duvarında ileri derecede çöküklük vardı. Toplumumuzda nispeten sık görülen bir problemdir. Estetik görünüm dışında yol açtığı ciddi bir fiziki problem yoktu ama bu gençler utançlarından denize girmezler, spordan çekinirler. Gelişim çağında psikolojik travmaya yol açar.
Göğüs çöküklüğü problemleriyle üniversitedeki hocam ilgileniyordu. Bu hastaya yapılacak kapalı düzeltme ameliyatı için kendisini kliniğimize davet ettik. Hastayı ameliyathaneye almak üzereyken, hastanın annesi yanıma yaklaştı. Klinik sorumlusu olduğumdan dolayı kulağıma eğilerek, “Hocam bu çocuk benim tek adamım, her şeyim, bir şey olmaz değil mi?” dedi.
Kadın eşini kaybetmiş, oğlu muhtemelen ailenin tek çalışanı ve kadının hayatına anlam veren tek varlıktı. Hasta aslında basit bir ameliyat olacaktı ama düşük de olsa bazı riskler vardı. Kalp zarı yaralanması, kanama vesaire bu ameliyattan sonra nadir de olsa görülebilen problemlerdir. Bu sözler üzerine stresimiz çok artmıştı.
Genç bir kadın vardı. Bingöllü, eşinin bir gözü sakat. Kocası inşaatlarda işçi olarak çalışıyormuş, son zamanlarda işsizmiş. Giyimlerinden her şey belli oluyordu zaten. Her ikisinin de okuması yazması yoktu. Bununla beraber eşi de kendisi de güzel insanlardı. Kadın yıllardır akciğer enfeksiyonu ile cebelleşiyordu. Sağ akciğerinin alt parçası tamamen harap olmuştu. Ameliyat olması gerektiğini söyledik. İstanbul’un varoşlarında bir gecekonduda yaşıyorlardı. Üç tane çocuk. Kadının yeterli gıda alamadığı her halinden belli oluyordu. Dindar ve gururlu insanlardı, kadıncağız ne zaman ıstırap duysa, “Ya şeyh Abdülkadir Geylani, Ya Resulallah,” diye figan ediyordu.
Terslik olacak ya, bu kadıncağızın da ameliyattan sonra biraz fazla kanaması oldu. Tekrar ameliyat gerektirmedi ama kan göğüs boşluğunun alt tarafına biraz birikti. Kanama olan yerde daha sonra apse oluştu. Onu boşaltmak için önce tüp taktık. Daha sonra içeriye iltihabı eriten bir madde verdik, ilk verişte sorun olmadı. İkincide beyinde problem yaşanmaz mı! Kalbi durdu. Tekrar çalıştırdık. Fakat solunum makinesine bağlı duruma geldi. Hastanenin yoğun bakımında yer olmadığı için dış merkeze gönderdik. Neyse Allah yardım etti, iki-üç gün sonra makineden ayrılıp bizim servise geri geldi. Yatırdık, beni ilk gördüğünde, “Sen beni bıraktın. Başka hastanelere gönderdin,” dedi.
Zor bela anlattık hastanede yer olmadığını, mecburen gönderdiğimizi. Bu aşamadan sonra talihi biraz düzelir gibi oldu. Göğsündeki apse bölgesine küçük bir pencere açtık. İçerisini iyice temizledik, öksürüğü azaldı ve artık evinde pansuman olması için taburcu ettik.
O kadıncağızın kalbi durduğunda ilk aklıma gelen üç çocuğu oldu. Ya kalbi tekrar çalışmasaydı o çocuklar ne yapardı? Eşi kendini bile zor idare edebilecek bir adamdı.
Bazı kişiler hayatlarını birden fazla kişi, hatta koca bir aile için yaşar.