Название: Şıpsevdi
Автор: Hüseyin Rahmi Gürpınar
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6486-25-6
isbn:
Karşıdan zenci kadın, çocuğa gene tokat işareti ederek kendine mahsus o dolambaçlı söyleyişiyle:
“Sani Allah doyorsun! Ben bu Hasene kızın doyduğu hiç gormadi. Koftacini arkasındaki o kamburunu yese bu kız gene doymaz, gene doymaz… Vesile Hanım şamarı ur ağzına da sussun bu yumurcak…
Çırak, ustasına bağırarak:
“Usta!.. Çabuk, çabuk… Dükkâna kaç… Hanımlar doymamış, senin kamburunu yiyeceklermiş…”
Kahvecinin yanındaki peynirci, dükkândan başını uzatarak ropdöşambır gibi arkasına giydiği, aslında beyazken şimdi insanın bir türlü rengini tayin edemediği o kirli urbası içinde güle güle:
“Yok… Yok… Arif’imin kamburuna dokunmasınlar. O, onun semeridir. Yaraşığıdır. Sonra bütün tuhaflığı, kamburuyla beraber gider. Bizim Arif, kamburu olmayıncak kaç para eder ki?”
Kambur Arif, Zeybek oynar gibi mangal başından bir fırlar. Maşalı elini havaya kaldırıp belini kıvırarak:
“İşte bak buna kızarım. Köftem afiyet olsun. Lakin pisboğazlığın lüzumu yok! Kamburuma sulanmasınlar. O benim babamdan kalma altın çekmecemdir. Hırsızlardan kurtarmak için üç bin liraya sigortaya koydum. Fakat sihirlidir, afsunludur. Bizim moruk bana bu mirası bırakırken içinden bir altınını bozdurup harcayamasın diye bedduada bulunmuş… Sırtımda bir sandık lira taşıyorum da gene züğürtlükten ölüyorum. Bugün nasılsa elime bir avuç kıyma geçti. Ona da seksen ortak çıktı!
Kamburum sigortalı
Sevgilim Tatavlalı
Bu beyti işte ben düzdüm. Şaire okudum. Bunun veznesi kafulesine uymamış dedi. Ben aftosla18 uyuştuktan sonra lafın veznesine, kafulesine kim bakar imanım? Biz birbirimize uyduk a, yetişir. Ben kambursam sevgilim de tek gözlü… Pencerenin biri fırtınadan patlamış. Aftosumun benden evvelki sevgilisi muhabbetinin şiddetinden suratına bir tokat aşk etmiş. Gözünün birini akıtmış… Sevda olursa da böyle olsun… Allah için herif karıyı seviyormuş. Sonra mahkemeye müracaat olunmuş… ‘Uzuv tatiline sebep olduğu cihetle’ lafıyla herifi içeriye palanlamışlar. Galiba birkaç kuruş da ceza almışlar. Karının talihi de kendi gibi biçimsiz. Eski hampası19 da benim gibi mangiz tutmaz imiş. Aşağı yukarı Bonmarşe’den iki çeyreğe sarı ela bir cam göz almışlar, nazlıma takmışlar. Bu mesele aftosumun tek gözüyle beraber kapanmış, bitmiş… Şimdi karıyla aramızda bazı şöyle bir konuşma geçer:
Karı: ‘Ben seni niçin sevdim, bilir misin?’
Ben: ‘Niçin?’
Karı: ‘Kambursun diye… Beğendim…’
Ben: ‘Ulan kamburluk beğenilir mi?’
Karı: ‘Sebebi var…’
Ben: ‘Nedir?’
Karı: ‘Öfkelendiğin zaman suratıma kadar uzanabilip de öbür gözümü de sen patlatmayasın diye…’
O bir gözlü, ben tümsekli, kimin kimi beğenmemeye hakkı var? O, tek aynalı olduğu için kamburumu daima yarım porsiyon görüyor. Ben de onun suratına dikiz ederken hörgücümü sakat tarafına doğru siperleyip sağlam cihetini seyrederim. Aftosuma adla sanla Tekgöz Marika derler. Aval, ara sıra şaşırır da beni ‘iki gözüm’ diye sever.”
Tramvaydaki kız çocuğu köfte istemekteki ısrarını derece derece artırarak ne Arap’ın gösterdiği kara şamardan yılgınlık getirir ne de annesinin çikolata, fıstık alacağı yolunda ettiği vaatlerden teselli bulur. Âdeta ulur gibi bir ağlama tutturur.
Kahveci çırağı Sadık, kambur ustasına:
“ ‘Momo’yu duyuyor musun? Ağlıyor… Köfte için matem ediyor…”
“Ulan o nasıl çocuk o?.. Köpek yavrusu gibi uluyor. Haydi bir dilim ekmek daha al gel. İşte öteki tramvay da yokuştan gözüktü. Bir köfte daha verelim de kız doymazsa şimdi araba kalkacak, ağlaya ağlaya gitsin. Bizim Hacı Efendi’ye söyleyelim… Kandil gecelerinde Karakulak’tır diye fıçı fıçı yağmur suyu sebil ettireceğine köfte dağıtsın, köfte… Bunun iştahlısı daha çok. Sevabı da elbette sudan büyük olur…”
Çırak ekmeği getirir. Kambur üstüne bir köfte daha koyup dilimi eline alır, başının üzerinden birkaç defa çevirdikten sonra:
“Bu da tekmil yeminlerimin kefareti… Marika’nın tek gözünün selameti… Uğruna gitsin…”
Çırak köfteyi tramvaya uzatır… Mahalle karılarında bir sevinç gürültüsüdür başlar.
Kadının biri: “A, ne şen kambur bu! Artık hovardalığı ele aldı. Galiba tekmil köfteleri bugün bize yedirecek…”
Asıl, ağlayan çocuk için istedikleri hâlde türlü şakalarla köfteyi gene dağıtırlar. Payına düşen onda bir köfte Hasene’nin dişinin kovuğuna bile gitmez. Bereket versin, kızın ikinci bir uluma tutturmasına vakit kalmadan yukarıdan tramvay gelir, bu bekleyen hareket eder. Kadınlar hep birden kambur Arif’e:
“Kambur köfteci, hakkını helal et kardeş. Köftenden hepimiz tattık.”
Kambur: “Kambur köfteci mi? Hani ya deminden kahvecibaşı, aslanım, civanım idim? Şimdi kambur mu olduk? Zararı yok… Helal olsun helal… Anamın ak sütü gibi helal olsun. Dükkânı unutmayınız. Gene buyurunuz inşallah… Pazartesi, perşembe günleri emziklilere köfte dağıtacağım. Haftaya uskumru ızgarası, tel kadayıfı da var. Konu komşuya haber veriniz…”
Tramvay biraz uzaklaştıktan sonra çırak Sadık:
“Usta, usta!.. Tramvaydan bir ses geliyor, duyuyor musun?”
“Ne sesi o?”
“Galiba açgözlü kız köfte diye gene tutturdu.”
“Kadınlar, çocuk ağladıkça köftenin geleceğine kanaat getirdiler de zannederim, ulutmak için kıza çimdik basıyorlar. Şu ızgarayı mangalın üstünden köftelerle beraber al da ‘kefareti budur’ diye tramvayın arkasından fırlatıver…”
Biletçi, birkaç kişi dolaşır. Yolcunun biri sigarasını sıkça sıkça birkaç defa çekip dumanını üfürerek elindeki bozuk paralarla bileti dikkatlice gözden geçirdikten, hesap ettikten sonra öfkeli bir yüz buruşturmasıyla sorarcasına paraları biletçiye uzatıp:
“Baksana buraya, hani bizim çeyreğin on parası?”
Biletçi СКАЧАТЬ
18
Aftos: Oynaş. (e.n.)
19
Hampa: Dost. (e.n.)