Название: Ocaktaki Ağustos Böceği
Автор: Чарльз Диккенс
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6485-25-9
isbn:
“Doğru! Eli yüzü düzgün orası kesin.” dedi John. “Kapıda biri var. Açsana Tilly.”
Kız kapıya ulaşamadan kapı dışarıdan açılmıştı zira bu yalnızca bir mandalın tuttuğu ilkel türden bir kapıydı ve isteyen kapıyı açabiliyordu, ki pek çok kişi de bunu istiyordu çünkü bütün komşular kendisi çok konuşkan bir tip olmasa da Ulak’la hoşbeş etmeyi severlerdi. Kapı açılınca ortaya ufak, cılız, dalgın, beti benzi atmış ve kendine eski bir kutunun kılıfı olan bir çuvaldan yapılma paltoya benzer bir şey -çünkü adam kapıyı kapatıp içeri soğuk girmesini engellemek için arkasını döndüğünde kıyafetinin üstünde büyük harflerle G & T ve kalın harflerle de CAM yazdığı görülebiliyordu- giymiş bir adam çıktı.
“İyi akşamlar John!” dedi ufak adam. “İyi akşamlar hanımefendi. İyi akşamlar Tilly, İyi akşamlar Tanımadık! Bebek nasıl hanımefendi? Boxer da iyidir umarım?”
“Hepsinin keyfi yerinde Caleb.” diye yanıtladı Dot. “Zaten bunu anlaman için ufaklığa bakman yeterli.”
“Senin iyi olduğuna emin olmak için de sana bakmam yeterli eminim.” dedi Caleb.
Ancak ona bakmadı. Bir gözü dönüp dururken diğer gözü de ağzından çıkan ne olursa olsun başka bir zaman ve mekânda gibi düşünceliydi. Aynı durum sesine de yansıyordu.
“Ya da John’a bakmam.” dedi Caleb. “Ya da hazır başlamışken Tilly’ye. Elbette ki Boxer’a da.”
“İşler nasıl Caleb?” diye sordu Ulak.
“Çok iyi John.” diye yanıtladı sanki felsefe taşını aramakta olan bir adamın dalgın edasıyla. “Çok iyi. Şu anda Nuh’un gemisinde bir koşuşturma var ki sorma. Aileye bir güzellik yapmak isterdim ama o fiyata bu nasıl yapılır bilmem. Kimin Shem ve Ham1, kimin de Eş olduğunu belirtmek herkesin aklını daha az karıştırırdı. Ki uçangillerle filler de aynı kefede olamaz zaten anlıyorsun ya! Ah neyse! Benim için bir kutu falan var mı John?”
Ulak elini daha önce çıkarmış olduğu paltosunun cebine daldırdı ve yosunlu kâğıtla dikkatlice sarılmış minicik bir saksı çıkardı.
“İşte!” dedi saksıyı güzelce düzelterek. “Tek bir yaprağı bile hasar görmedi. Üstü tomurcuk dolu!”
Caleb’ın donuk gözleri saksıyı eline alırken canlandı ve teşekkür etti.
“Sevgili Caleb.” dedi Ulak. “Bu mevsimde çok değerlidir.”
“Sen onu boşver. Parası bana koymaz.” diye yanıtladı ufak adam. “Başka bir şey var mı John?”
“Ufak bir kutu.” diye yanıtladı Ulak. “İşte!”
“‘Caleb Plummer için.’” dedi ufak adam kutudaki talimatı okuyarak. “‘Sergiler.’ Sergilerle mi John? Bence bu bana değil.”
“Sevgiler.” diye yanıtladı Ulak, omzunun üstünden bakarak. “Sergiler de nereden çıktı?”
“Ah! Doğru diyorsun!” dedi Caleb. “Doğru. Sevgilerle! Evet, evet, benim. Eğer Güney Amerika’nın Altın Üçgen’indeki oğlum yaşıyor olsaydı pekâlâ sergiler de olabilirdi John. Onu oğlun gibi severdin değil mi? Söylemene gerek yok. Bunu elbette biliyorum. ‘Caleb Plummer. Sevgiler.’ Evet, evet, doğru. Kızımın el işi için oyuncak bebek gözü. Keşke kutunun içindeki onun ibrazı olsaydı, John.”
“Keşke öyle olsaydı ya da böyle bir şey olabilseydi!” diye bağırdı Ulak.
“Teşekkür ederim.” dedi ufak adam. “Çok içten konuşuyorsun. Bebekleri asla göremeyeceğini ve bütün gün gözlerini dikip ona baktıklarını anlayamayacağını görmek! Bana koyan bu. Borcumuz nedir John?”
“Bir daha sorarsan sana borcu gösteririm.” dedi John, “Dot! Sopam nerede?”
“Tam da senin söyleyeceğin bir şey.” diye gözlemledi ufak adam. “Sen böyle naziksin işte. Bence hepsi bu kadar.”
“Bence değil.” dedi Ulak. “Bir daha dene.”
“Müdürümüz için bir şey yok mu?” dedi Caleb biraz düşündükten sonra. “Emin ol bunun için geldim ama gemi falan derken akıl mı kaldı bende! Buraya uğramadı değil mi?”
“Yok gelmedi.” diye yanıtladı Ulak. “Kur yapmakla meşgul.”
“Gelecek ama.” dedi Caleb. “Eve giderken yola yakın yürümemi ve bire on kala beni alacağını söyledi. Gitmem lazım bu arada, Hanımefendi Boxer’ın kuyruğunu yarım saniye cimciklesem sorun olur mu?”
“Aman Caleb! Bu ne biçim soru?”
“Ah boşver Hanımefendi.” dedi ufak adam. “Belki de hoşuna gitmez. Havlayan köpeklere yönelik yeni bir oyuncak yapmam lazım. Ben de altı peniye doğaya olabildiğince yaklaşmak istemiştim ama boş ver söylemedim say hanımefendi.”
Şans eseri Boxer herhangi bir sebep olmadan büyük bir keyifle havlamaya başladı. Ancak bu yeni bir ziyaretçinin yaklaşmakta olduğunun göstergesi olduğundan Caleb yaşama yönelik incelemesini daha uygun bir zamana erteleyerek yuvarlak kutuyu omuzladığı gibi aceleyle kapıya yöneldi. Ancak boşuna zahmet etmişti çünkü ziyaretçiyle kapıda denk geldi.
“Ah buradasınız demek? Bekleyin. Sizi eve götüreceğim. John Peerybingle hizmetinizdeyim. Güzel eşinizin daha da hizmetindeyim. Her gün daha da güzelleşiyor! Daha da iyi oluyor, sanki bu mümkünmüş gibi! Gençleşiyor da.” dedi konuşmacı alçak sesle. “Şu işe bak sen!”
“İltifatlarınıza müteşekkirim, Mr. Tackleton.” dedi Dot pek de nazik olmayan bir edayla. “Ama sizin durumunuz da farklı sayılmaz.”
“O zaman her şeyi öğrendiniz.”
“Bir şekilde kendimi buna inanmaya ikna ettim diyelim.” dedi Dot.
“Çok zorlandıktan sonra sanıyorum ki?”
“Çok.”
Oyuncak tüccarı Tackleton, yani genelde bilindiği adıyla Gruff ve Tackleton -çünkü firmasının adı buydu ama Gruff alınmış- yalnızca ismini ve bazılarına göre de sözlük anlamına2 göre de tabiatını işte bırakmıştı. Oyuncak tüccarı ebeveynleri ve koruyucuları tarafından mesleği yanlış anlaşılan biriydi. Eğer onu bir Tefeci, kıvrak zekâlı bir avukat ya da şerif yardımcısı ya da banker yapmış olsalar çocukluğunun hoşnutsuz yeminlerini yerine getirmiş ve birkaç zalim işten sonra hiç değilse olaya yenilik ve tazelik katmak adına sevimli bir insana dönüşebilirdi. Ancak sessiz sakin oyuncak yapımının sıkışık ve süründürücü uğraşında o, bütün hayatı boyunca çocukların üzerinden geçinen ve onların acımasız düşmanı olan evcil bir gulyabaniye dönüşmüştü. СКАЧАТЬ
1
Nuh peygamberin oğulları.
2
Gruff kelimesi İngilizcede aksi anlamına gelmektedir.