Название: Sevenler Yolu
Автор: Burhan Cahit Morkaya
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-605-121-815-1
isbn:
Kahvesini getiren hizmetçiye sordu:
“Hanım nerede?”
“Çıktı efendim.”
“Çıktı mı? Ne münasebet?”
Kız hafifçe gülümseyerek uzaklaştı. Hanımın nereye ve niçin gittiğini hizmetçiye soramazdı. Herhâlde terziye gitmiş olacaktı.
Öğleden sonra kalabalık olduğu için o provalara sabahları giderdi. Yahut da kim bilir belki de yorgunluğuna rağmen her sabahki yürüyüş programını bozmamıştı.
Aşağıya indiği zaman otomobili kapıda buldu.
Şoföre sordu:
“Hanımı götürmedin mi?”
“Hayır efendim.”
Bu cevap Ahmet Melih Bey’in kanaatini kuvvetlendirdi. Karısı sabahları yürümek için Tünel’e kadar gidip geliyordu.
“Çabuk bankaya!”
İzmir ve Aydın palamut mahsulünü bir elde toplayan Ahmet Melih son zamanlarda bu işe başka sermayedarların da karıştığını gördüğü için tedbirli davranmak istiyordu. Tehlike karşısında zararı nerede durdurmak mümkünse yapmak lazımdı. Bu palamut işi başka şeye benzemezdi. İçine başka, rakip eller girince tılsımı bozulurdu. Hiçbir sermayesi olmayan bu mahsulü ecnebi piyasalarına tok fiyatla satabilmek için bir elden idare etmek mecburiyeti vardı.
Ahmet Melih Bey bu meseleyi aylarca düşündükten sonra aradığı çareyi buldu. Palamut işini banka hesabına fakat kendi vasıtasıyla yapmak için bir mukavele yaptı. Bu gün öğleden evvel bu mukaveleyi imzalayacaktı. Bu mukavele ile vakıa işin kaymağı elinden gidiyordu. Fakat ne olsa kazancın bir kaymak altı tarafı ve tortusu vardı. Senenin bir nihayet iki ayında onu meşgul edebilen bir iş için bu da az sayılamazdı. Fazla olarak şimdi bankadan geniş mikyasta bir kredi de elde ediyordu. Zaten kurulmuş, kendi kendine işlemeye alışmış, satıcısı, müşterisi hazır bir ticaret işi için büyük sermayeye ihtiyaç yoktu. Mahsulünü toplamazdan evvel yazıhaneye başvuran çiftçiye faizini de hesap ederek mal karşılığı ödünç para vermek daha istifadeliydi.
Ahmet Melih Bey vaktiyle bu işe bir Musevi ile ortak olarak başlamıştı. İzmir’in meyan kökü ile palamudunun Avrupa piyasasında pek makbul maddeler olduğunu keşfeden Musevi ortağı yıllarca bu işi yalnız başına yapmış, sonra daha geniş mikyasta çalışmak için bürosunu Marsilya’ya nakletmişti. Sekiz seneden beri Ahmet Melih Bey yalnız başına çalışıyordu.
Eylül, teşrin aylarına doğru İzmir’e kadar gidip birkaç hafta kalmaktan ve muameleye yakından nezaret etmekten başka zahmeti olmayan palamut işi her cihetten onu memnun ediyordu.
Bankadaki mühim toplantıdan saat bire doğru kurtulan Ahmet Melih imza muamelesinin şerefine komisyon azasından yemeği beraber yemelerini rica etti. Beyoğlu’nun büyük otellerinden birinin hususi salonunda hazırlanan bu ziyafet pek resmî idi. Oldukça uzun sürdü. Akşam için de arkadaşlarını davet etmişti. Bir eğlenti yapacaklardı. Bilhassa Nâzım Cemal, Mühendis Ragıp, Avukat Rıza Sedat bu eğlentiyi istemişler, hatta yerini kendileri tayin etmişlerdi. Böyle hususi eğlencelerin tertibini pek iyi bilen Nâzım Cemal programı çizmişti.
Sıraserviler’de Ruhsar Hanımefendi’nin apartmanında toplanacaklardı. Burada tabiat sahibi zenginler ara sıra buluşur, poker oynar, alaturka saz âlemi yaptırırlardı. Ruhsar Hanım eski ailelerdendi. Yedi ceddi vezirdi. Ehli dil, iyiden, güzelden anlar; güngörmüş bir hanımefendi idi. Dostları, tanıdıkları çoktu. Herkes hatırını sayardı. İstanbul kibar âleminin maruf çehreleri Ruhsar Hanımefendi’nin salonuna hiç yabancı değillerdi. Onun her yerde her köşede eli vardı. Genç ve güzel kadınlar hanımefendi ile tanışabilmek, onun salonuna kabul edilmek için can atarlardı. Zaten adı çok söylenmezdi. Hatta çokları bilmezlerdi bile… Ona herkes sadece “Hanımefendi” derdi.
Ahmet Melih gibi zevk ve para sahipleri güzel ve genç kadınları Hanımefendi’nin yardımı ile tanıdıkları için onlarca da itibar görürdü.
Poker partileri, saz âlemleri Hanımefendi’nin daire masrafını fazlasıyla çıkarıyordu.
Nazım Cemal, Hanımefendi’nin bu muvaffakiyetle kendisini incitmeden alay etmek için ona “Monte Karlo Prensesi” adını vermişti.
Monte Karlo Prensesi de kumar ve eğlence sayesinde geçindiği için bu benzetiş hiç de yanlış değildi. Ve çok geçmeden Hanımefendi’nin adı “Prenses” oluverdi.
Ahmet Melih Bey’in palamut mukavelenamesi şerefine tertip edilen ziyafet için Prenses’in apartmanından münasip yer neresi olabilirdi?
Palamut Kralı bir gece evvel karısının yıl dönümü için yaptığı masrafın on mislini bu gece yapacaktı ve onun için dün gece mümkün olduğu kadar az yorulmuş ve erken yatmıştı.
Şimdi bu günkü muvaffakiyetin müjdesini karısına verirken aynı zamanda gece için de müsaadesini isteyecekti. Yazıhaneye döndüğü zaman programını çizdi. Telefonu açacak, önce imza meselesini müjdeleyecek, sonra bankanın ileri gelenlerine bu akşam bir ziyafet vermeye mecbur olduğunu, tanımadığı kimseleri evine davet etmektense bunu münasip bir lokantada vermenin daha doğru olduğunu söyleyecekti. Ve muhakkak ki zaten makul bir kadın olan karısı bunu pek doğru bulacaktı. Ziyafeti nerede vereceğini sorarsa vereceği cevabı da hazırladı. Her ihtimale karşı bunu meçhul bırakmak lazımdı. Belki de mühim bir şey çıkar, telefonla olsun aranabilirdi.
Bütün bunları inceden inceye düşünen Ahmet Melih Bey telefonu açtı. Saat altıya geliyordu.
Söyleyeceği kelimeleri zihninden kaçırmamaya çalışarak karısının sesini beklerken kulağına hizmetçinin sesi geldi.
“Hanım nerede?”
Karısının oda işlerine ve orta hizmetine bakan Çerkez kızı hanımefendinin henüz gelmediğini söyledi.
Ahmet Melih o kadar meşguldü ki sabahleyin apartmandan ayrılırken karısının kendinden evvel sokağa çıkmış bulunduğunu bile hatırlamadı. Hatta onun henüz eve gelmeyişini bir lütufu sayarak bu akşam yemeğe gelemeyeceğini, ziyafet meselesini hanımın dönüşünde hemen söylemesi için hizmetçiye emirler vererek telefonu kapattı. Büyük bir yükten kurtulmuştu. Telefonda karşısına karısı çıkmış olsaydı yine bin türlü serzenişler, şikâyetler dinleyecekti. On sekiz, yirmi yıllık bir evlilikten sonra bu kadar yapışkanlık da pek gülünç ve usandırıcı oluyordu.
Bugünkü işler yolunda gidiyordu.
Bankacıları memnun etmişti. Şimdi arkadaşlarıyla eğlenmek hakkıydı. Nâzım Cemal belki şimdiden Prenses’in apartmanına damlamıştı.
Mühendis Ragıp zaten ne zamandır böyle bir eğlenceye susadığını söyleyip duruyordu. Yalnız Avukat Rıza Sedat’ın geleceği şüpheliydi. Karısı yakasını bırakırsa bu eğlenceyi kaçırmayacağını söylemişti.
Onun СКАЧАТЬ