Название: Sevenler Yolu
Автор: Burhan Cahit Morkaya
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-605-121-815-1
isbn:
“Yok canım, ne müdafaa edeceğim.”
“Böyle kadınlarla eğlen, zevk et, parasını çantasına koy, geç birader. Ben böyle bir kadınla bir hafta yaşayamam. Bilirim ki o benimle yaşarken bile binbir hülya peşindedir. İnsan hayatta ne olsa biraz samimiyet ister canım, hele kadın erkek münasebetinde. Böyle kaşarlanmış kadınları bol para bile tatmin etmez. Gözleri daima bir derece daha üstündedir. Hâlbuki sokak kadını dediğin daha umumi bir kadın, hayattan o kadar usanmıştır ki gösterilecek en kısa bir saadet onu candan, gönülden insana bağlayabilir.”
Ahmet Melih onun kadınlar hakkında pek kestirme, kati fikirleri olduğunu bildiği için münakaşaya girmek istemiyordu. Lakırtıyı değiştirmek için sordu:
“Bu akşam ne yapacaksın?”
“Hiç! Ya sen? Tabii dinleneceksin.”
“Rıza Sedat gelecekti. Handise gelir.”
“Dün gece onun bir tuhaflığı vardı. Hasta mıydı? Hoş o geldiği zaman biz de pek tabii değildik ya.”
Ahmet Melih, bu neşesi eksik olmayan bekâr arkadaşına her zamankinden ziyade sokulmak ihtiyacını hissediyordu. Nâzım Cemal gibi zengin bekârlar, erkeklerin belki en mesutları idi. Korkusuz, endişesiz, gamsız, kedersiz insanlardı. Saçlarına kır bastığı hâlde Nâzım Cemal ne genç ruhlu, ne şen erkekti… Ve kadınların hatta genç kızların bile ne kadar hoşuna gidiyordu.
İçinde binbir endişe kaynaşırken sordu:
“Sen neredesin bu akşam?”
Nâzım Cemal dudaklarını büktü:
“Hiç. Yemeği lokantada yiyeceğim. Bizim aşçı izinli. Sonra doğru eve…”
Ahmet Melih bu gece yalnız kalmaktan korkuyordu. Böyle bir akşamda Nâzım Cemal’e ihtiyacı vardı. Onun fikirlerinden istifade edebilirdi. Vakıa Rıza Sedat o meseleyi kimseye açmamasını söylemişti, ama Nâzım Cemal de yabancı değildi. Sonunda nasıl olsa meydana çıkacak değil miydi?
Dedi ki:
“Lokantaya gideceğine bize gel. Belki Rıza Sedat da gelir. Hanım Feneryolu’na gitti, ben de yalnızım.”
Nâzım Cemal kabul etti:
“Olur. Fakat çok oturmayalım. Bugün yazıhanede birkaç kere uyku bastırdı. Kendimi zor tuttum. Malum ya eski gençlik kalmadı. Böyle bir gece papaz uçurduk mu en aşağı üç dört akşam perhize yatmak ve vücudu kalafata çekmek lazım. Değirmen eskisi gibi işlemiyor. Çarkları gevşedi. Vidaları, cıvataları aşınıyor. Hesaplı, idareli çalışmak lazım. Yoksa her yıl kır çiçekleri gibi etrafımızda fışkırıp duran güzel mahlukları sevmeye değil koklamaya bile takatimiz yetmez.”
Ve gözleri dalarak içini çekti:
“Biliyor musun bugün oldukça param var. Hiç çalışmasam ömrümün sonuna kadar iyi kötü geçinir giderim. Fakat keşke param olmasaydı da daha genç kalsaydım. Etrafıma bakıyorum da birader, kendi kendime kızıyorum. Gençlikte neden o kadar çapkınlık ettim diye! Daha mektepte başlayan o aşırı çapkınlık bana ne haltlar ettirmedi? Ne kepazeliklere düşürmedi? Bugünkü aklım olsaydı hiç o kadar hesapsız gider miydim? Ne ise, yine hâlime şükür…
Fakat insan yaşlandıkça zevki inceliyor. Hayatı daha çok seviyor. Geçen gün benim daktiloya ipek çorap almak için Beyoğlu’nda bir mağazaya girmiştim. Bir satıcı kız gördüm. Aman ya Rabbi… Çiçek mi, kelebek mi, kanarya mı ne dersen de. Şairliğim yok ki anlatayım. Bizim Rıza Sedat görse kim bilir neye benzetir? Bir Yahudi kızı. Beni İsrail’in yeni ‘jüdit’i çorabı falan unuttum. Kız boyuna fabrikasından, ipeğinden bahsedip duruyor. Ben tabiat fabrikasının bu ipeklerden ince, çiçeklerden güzel eseri önünde aptallaşmışım. Neden sonra kendime geldim. Kendi kendime: ‘Hey budala olma, aç gözünü!’ dedim. Ve kızla ahbap oldum. Kısmet olursa pazara buluşacağız. Daha şimdiden içimde ürpermeler oluyor. Kendimi sevgilisiyle sözleşmiş toy mahalle delikanlısına benzetiyorum. Fakat biliyor musun bunlar öyle samimi sevinçler ki! İşte bu zevki, bu heyecanı tecrübeli, daha doğrusu kaşarlanmış kadınlar duyuramıyorlar.
Bu muhakkak böyle.
Kadınlar birbirlerinin düşmanı… Yetişen her genç kız hayata kendinden evvel giren kadının saltanatını tepetaklak ediyor. En güzel kadın erginlik, olgunluk çağını geçirdi mi ıskartaya çıkıyor. Bunda bizim ne kabahatimiz var? Tabiata kabahat bulsunlar. Artık önümüze her gün, her mevsim taze taze, renk renk örnekleri, çeşitleri çıkarken yine eskilerin sevgisine bağlanıp kalacak değiliz ya… Kadınlar kendilerinden pay biçmezler de erkeklere çıkışırlar. Mübarekler yılın dört mevsiminde sekiz çeşit elbise değiştirirler. Bu yaz giydiklerini modası geçti diye iki ay sonra çıkarır, atarlar. Onlar ayılıp bayılıp yaptırdıkları bir elbiseye bir mevsim tahammül edemedikleri hâlde erkeklerin kırk yıl kendilerine bağlanıp kalmalarını ne hakla isterler bilmem. Ama onlara sorarsan kendileri hiç yaşlanmazlar, bayatlamazlar; her dem tazeliği elden bırakmazlar. Ne ise pek çekiştirmeyeyim. Yerin kulağı var derler. Zaten böyle bahisleri evli erkeklerle konuşmak doğru değil ya… Rıza Sedat nerede kaldı? Saat yediye geliyor.”
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.
1
Gün doğmadan gecenin karnından neler doğar. (e.n.)