“Yarın…” dedi. “bir at gezintisi yapayım, Temuçin’in yolladığı atlardan birine bineyim, senin büyücüyü de seyis diye yanıma alayım, yol üstünde sırasını düşürürüm, ona yat taşını çıkartarak eğlenirim. Bu, daha iyi değil mi?”
“Sen bilirsin kadınım, göreceksin ki bu çelimsiz tat, çok iyi yat biliyor.”
“Peki, peki görürüz.”
Aziz okuyucular, şu hizmetçi kadının, at uşağı kılığındaki papazdan aldığı talimat üzerine böyle bir masal uydurduğunu anlamışlardır. Kadın, ne sihre tutulmuştu ne böyle bir düş görmüştü. Bunlar hep Temuçin’le papazın tertip ettikleri plan numaralarından idi. Onlar, Naymanlara Hristiyanlığın menedilmesine rağmen, o dine sadakatini muhafaza eden ve vaktiyle dizinde rüyalı istiğraklar geçirdiği papaza da yürekten bağlı olan şu hizmetçi kadın vasıtasıyla güzel Güncü’yü meraka düşürmek ve kendi emellerine uygun bir sahne vücuda getirmek istiyorlardı.
Güncü, onların umduklarından daha çabuk oyuna düşmüştü ve hizmetçi kadın, hanımının yanından çıkar çıkmaz ahıra koşup muvaffakiyeti müjdelemişti. Şimdi onlar, baş başa verip kendi hesapları haricinde tahaddüs ediveren vaziyetten nasıl istifade edileceğini düşünmeye koyulmuşlardı. Kendilerinin evvelce düşündükleri şey, Güncü Hatun’u Temuçin’le alakadar etmekti. Eğer bu alakayı herhangi bir suretle temin ederlerse kendisini Temuçin’le görüşmeye teşvik edeceklerdi ve bunun için de Temuçin’i Nayman yurduna yakın bir yere getirmeyi müteahhit olacaklardı. Güncü, böyle gizli ve siyasi bir görüşmeye muvafakat ederse onu kaçırmak kolaydı. Kocasından çekinip reddederse yahut o mülakatın kocası da hazır bulunmak şartıyla vukusunu isterse ona göre tedbirler alınacaktı.
Fakat Güncü, umulmaz bir saflıkla bunların kucağına düşmeyi kabul ediyordu. Artık kafa yormaya, hileler düşünmeye lüzum kalmıyor gibiydi. Bu sebeple papaz da Temuçin de sevinç içinde idi. Ertesi gün yapılacak gezintiyi esas tutarak son ve kati hamlenin şeklini kararlaştırmaya savaşıyorlardı.
Beride Güncü Hatun da tasavvur ettiği gezinti gününü iple çekiyordu. Hizmetçi kadının gördüğü şeyler, hele kendi yanında oturup da ara sıra elini öptüğünü söylediği sarışın ve şehla bakışlı genç, bir türlü zihninden çıkmıyordu. Hatta güçlükle uyuduğu vakit rüyasını da o genç doldurmuştu.
Uykuya yatmazdan evvel kocasını görmüş, görüşmüş ve Yilon Buldok’a bir elçi gönderilmesini kabul ettirmişti. Bu, Moğol elçilerine verdiği sözü yerine getirmekten ibaret, sade bir iş ise de kendisini çok üzmüştü. Çünkü Köşlük Han, kolaylıkla “Peki!” dememiş ve bu bir tek sözü ağzından çıkarmak için güzel Güncü’den mufassal rüşvetler almıştı.
Baş başa kalan kadınla erkek arasında alınıp verilecek rüşvet, ancak aşktır. Köşlük Han da en muhteris bir ısrar ve en koyu bir iştahla bu aşkı istemişti, avuç avuç da almıştı. Başka günlerde ve başka gecelerde ödenmesi pek müşkül olmayan bu aşk cizyesi, bu kadınlık fidyesi, o gece Güncü Hatun’a can vergisi vermek kadar ağır gelmişti. Kocasının bakışlarından gözü yanıyordu. Okşayışlarından bir sille azabı duyuyordu. En ağırı, kendi eriyle baş başa ve yan yana bulunurken o kesik sarı bıyıklı çıplak at uşağını ve onun arkasından da yüksek endamlı, saydıran ve sevdiren bakışlı, güzel giyimli Temuçin Bay’ın bu aşk alışverişini seyrettiklerini tevehhüm etmesi idi.
Güzel Güncü, uzun bir saat bu üzüntüye göğüs gerdi, kocasının hummalı bir iştiyak içinde ödenmesini istediği rüşveti verdi, tepelerinde durduklarını sandığı o yabancı adamlara karşı bu vaziyetini mestur14 tutmak için, için için çırpındı ve nihayet serbest kalıp uyudu. Rüyaları gene onlarla dolu idi, sabaha kadar onlarla meşgul olmuştu.
İlk ışık, Nayman payitahtını hayata çağırırken Güncü Hanım ayakta idi. Koyunlardan, atlardan, develerden evvel gözünü açan güzel kadın, ak keçe üzerinde yamçısına bürünüp uyuyan kocasına şöyle bir göz atar atmaz gene Temuçin’i ve onun gönderdiği seyisleri düşündü, yeni baştan sinir buhranları geçirmeye başladı. Yüzünü görmediği hâlde kendisine hayalinde bir çehre ve endam çizdiği Moğol beyini ve kırpık bıyıklı at uşağını böyle hiç durmadan düşünmek canını sıkıyordu. Fakat bu sıkıntıda garip bir tat da vardı. İşte bu tattır ki o can sıkıntısını hoş gösteriyordu.
Güncü Hatun, Çin ülkesinden getirilme bir ayna karşısında saçlarını tararken yine o hayalleri göz bebeklerinde taşıyordu ve bu sefer kendi yüzü onların yüzü ile yan yana gelmiş, gene kendi saçı onların başında altın telli bir taç hâlini almış bulunuyordu. Birbirine hem benzeyen hem benzemeyen iki hayali müşterek bir taç altında birleştirmek ve bu hayallere kendi yüzünü de karıştırmak genç kadının hoşuna gidiyordu. Eğer Köşlük Han uyanıp da onu “Gel güzel eşim, çakşırımı getir.” emriyle yanına çağırmasa bu muhayyel tablo önünde belki saatler geçirecekti.
Fakat bu amir davet üzerine gene hayal âleminden sıyrıldı, saçlarını derleyip topladı, kocasının börkünü, kürkünü, çizmesini verdi ve kendisince mukarrer15 gezintiyi de bildirdi.
“Ben biraz dolaşmak istiyorum. Moğol beyinden gelen atları sınamış, biraz da hava almış olurum.”
“Ne yana gideceksin?”
“Gündoğuya doğru.”
“İyi olur ama çok açılma, obalardan ırağa düşme.”
“Uzaklarda işim ne? Şöyle üç beş saatlik bir gezinti.”
“Temuçin’e gönderilecek elçiyi yola vurduktan sonra belki ben de kıra çıkarım, sana erişirim. Haydi, yolun açık olsun.”
Bu muhavere üzerine lazım gelen emirler verildi, atlar hazırlandı. Güncü Hatun Naymanlar merkezinden ayrıldı. Yanında mahut hizmetçi kadınla gözü ağrılıklı sihirbaz seyis ve Sardoğan vardı. Bunlardan birincisi kendi bindiği atın, Sardoğan da hizmetçiyi taşıyan hayvanın izinde ve süvari olarak yürüyorlardı. Köşlük Han, beraberinde beş on atlı bulunmasında ısrar ettiği hâlde Güncü kabul etmemişti, “Ben düğüne gitmiyorum, sürgün avına da çıkmıyorum, bu kadar kalabalığa ne lüzum var?” deyip o iki yabancı seyisten ve bir de hizmetçisinden başkasını yanına almamıştı. Köşlük, çelimsiz iki at uşağına bir tavşan kadar bile ehemmiyet vermediği için karısını zorlamamıştı, kendisini istediği gibi atlanıp gezmeye çıkmakta serbest bırakmıştı.
Güncü’nün bindiği at, Temuçin’den armağan gelen hayvanların en iyisi idi. Hizmetçi kadının altına da gene o armağanlardan bir iyisi çekilmişti. Tutsak seyisler, Nayman atlarına binmişlerdi. Başta Köşlük Han olmak üzere oymak halkı hep sıralanarak Moğol atlarının yürüyüş kabiliyetini seyre hazırlanmışlardı. Elçiler de han karısının bu gezintisini getirdikleri armağanların makbul görüldüğüne burhan16 saydıkları için çadırlarından dışarı fırlamışlardı, Güncü’nün önünde ulcaşarak teşekkür etmişlerdi.
Güzel СКАЧАТЬ
14
Mestur: Örtülü, kapalı, gizli. (e.n.)
15
Mukarrer: Kararlaşmış, kararlaştırılmış. (e.n.)
16
Burhan: Kanıt, delil. (e.n.)