Ejderhaların Yükselişi . Морган Райс
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Ejderhaların Yükselişi - Морган Райс страница 9

СКАЧАТЬ verici olmayan birçok adı vardı fakat Merk etiketlere veya başkalarının düşüncelerine önem veren biri değildi. Önem verdiği tek şey en iyilerden biri olduğu konuydu.

      Merk, rolüne uygun şekilde, birçok kez, kendi isteğiyle isim değiştirmişti. Babasının ona verdiği ismi sevmiyordu. Aslında babasını da sevmiyordu ve başkasının ona yapıştırdığı bir isimle hayatını geçirecek biri değildi. Merk kendine verdiği son isimdi ve bunu seviyordu. Şimdilik! İnsanların ona nasıl seslendiğini hiç umursamazdı. Hayatta önem verdiği iki şey vardı: hançerinin ucu için mükemmel noktayı bulmak ve ona yeni çıkmış altınla ve bundan çok miktarlarda, ödeme yapan iş verenleri.

      Merk daha genç yaşında bir yeteneği olduğunu fark etmişti. Yaptığı şeyde başkalarından çok üstteydi. Ağabeyleri, babaları ve tüm ünlü ataları gibi, en iyi zırhları kuşanan, en iyi çeliği kullanan, atlarını şaha kaldıran, tumturaklı saçlarıyla bayraklarını dalgalandıran ve hanımlar ayaklarına çiçekler fırlatırken turnuvaları kazanan, gururlu ve soylu şövalyelerdi. Kendileriyle daha fazla gurur duyamazlardı.

      Merk ise şatafattan ve ilgi odağı olmaktan nefret ederdi. Bu şövalyeler öldürmek konusunda çok yeteneksiz ve oldukça etkisiz görünüyorlardı. Merk’in hiçbirine saygısı yoktu. Şövalyelerin çok istediği itibar, nişanlar, bayraklar veya armalara da ihtiyacı yoktu. Bunlar, gerçekten önemli şeyleri eksik olan insanlara göreydi: bir insanın canını, hızla, sessizce ve etkili bir şekilde alma becerisi. Aklında, konuşulacak başka hiçbir şey yoktu.

      Gençliğinde, kendileriyle uğraşılan ve kendini savunamayacak kadar küçük olan arkadaşları, onun kılıç konusunda sıra dışı biri olduğunu bildiklerinden ona gelirlerdi ve o da arkadaşlarını korumak için ücret alırdı. Merk olaya karıştığında arkadaşlarını rahatsız eden kabadayılar bir daha asla onlarla uğraşamazdı. Maharetleri hakkındaki konuşmalar hızla yayıldı ve Merk daha fazla ödeme aldıkça öldürme yetenekleri de daha fazla gelişti.

      Merk bir şövalye, ağabeyleri gibi ünlü bir savaşçı olabilirdi. Fakat o karanlıklarda çalışmayı tercih etmişti. Onu ilgilendiren tek şey kazanmak ve öldürme yetkinliğiydi. O harika silahlar ve ağır zırhlar kuşanmış şövalyelerin hiçbirinin, kendisi, sadece deri bir bluz giyen ve keskin bir hançeri olan, bir adam, kadar hızlı veya etkili şekilde öldüremeyeceklerini fark etmişti.

      Yaprakları dürterek yürümeye devam ettiği sırada ağabeyleriyle tavernada olduğu sırada rakip şövalyelerle kılıçların çekildiği bir geceyi hatırladı. Ağabeylerinin etrafı sarılmıştı ve sayıca azlardı. Tüm o süslü şövalyeler seremoniyle uğraşırken Merk bir an bile tereddüt etmemiş, Hançerini çekip meydana fırlamış ve daha adamlar kılıçlarını bile çekemeden boğazlarını kesivermişti.

      Ağabeyleri, hayatlarını kurtardığı için ona teşekkür edecekleri yerde aksine ondan uzaklaşmışlardı. Ondan korkmuşlar ve onu hor görmüşlerdi. Yaptıkları karşında gördüğü minnettarlık buydu ve ihanet Merk’i her şeyden çok yaralamıştı. Onlarla arasındaki uçurum genişlemişti; tüm o soyluluk ve şövalyelikle arasındaki uçurum genişlemişti. Bütün bunlar ona göre bir riyakârlık, bir bencillikti. Onlar o parlak zırhları ile yürüyüp gidebilir ve kendisini hor görebilirlerdi; ama orada olmasa ve hançeri olmasa o gün arka sokakta ölü yatıyor olurlardı.

      Merk yürüdü, yürüdü. İç çekiyor ve geçmişi unutmaya çalışıyordu. Düşündükçe yeteneğin kaynağını hiçbir zaman gerçekten anlamadığını fark etti. Belki hızlı ve çevik oluşundan, belki elleri ve bileklerini çok hızlı kullanabiliyor olmasından, belki insanların ölümcül noktalarını bulmakta özel bir yeteneği olduğundan, belki ileri gitmekten ve başkalarının korktuğu son darbeyi vurmaktan hiçbir zaman tereddüt etmemiş oluşundan, belki hiçbir zaman iki kez saldırmak zorunda kalmamış oluşundan veya belki de doğaçlama yapabiliyor oluşundandı. O an elinde ne varsa öldürme aracı olarak kullanabilirdi, bir telek, bir çekiç veya yaşlı bir köpek. Başkalarından daha kurnazdı, şartlara daha kolay uyum sağlıyordu ve hızlı koşuyordu; ölümcül kombinasyon.

      Büyüdükçe, tüm o gururlu şövalyeler kendisinden iyice uzaklaştılar, kendi aralarında onunla dalga geçtiler (hiç kimse yüzüne karşı onunla dalga geçemezdi). Fakat şimdi, hepsi yaşlanıp güçleri tükendiğinde ve onun ünü yayıldığında, kralların listesinde artık onun adı vardı ve diğerleri tamamen unutulmuştu. Ağabeylerinin hiçbir zaman anlamadığı kralları kral yapanın şövalyelik olmadığıydı. Korkunç, acımasız şiddet, korku, düşmanları birer birer yok etmek, kimsenin yapmak istemeyeceği dehşet verici öldürme, işte bunlar kral yapardı. Ve bir kralın yapılmasını istediği gerçek bir iş olduğunda o aranan isimdi.

      Asasının her darbesiyle Merk her bir kurbanını hatırlıyordu. Kralın, en büyük düşmanlarını öldürmüştü; daha önce basit suikastçılar, eczacılar ve kışkırtıcı kadınlar göndermişlerdi fakat o zehir kullanmamıştı. En kötüsü, sadece bir şey söylemek için öldürmek istediklerinde de ona ihtiyaçları vardı. Dehşet verici bir şey, herkesin görebileceği bir şey; herkesin bir sonraki gün doğumunda göreceği şekilde ve herkesin krala karşı çıkanın başına ne geleceğini anlayabileceği şekilde, göze saplanmış bir hançer, bir meydana bırakılmış darmadağın bir ceset, pencereden asma…

      Eski kral Tarnis krallığını teslim edip kapıları Pandesia’ya açtığında Merk çok kötü hissetmişti. Hayatında ilk defa amaçsız kalmıştı. Hizmet edecek bir kral olmayınca akıntıya kapılmış gibi hissetmişti. İçinde uzun zamandır gelişmekte olan bir şey su yüzüne çıkmış ve anlamadığı bir sebepten hayatı sorgulamaya başlamıştı. Tüm hayatı boyunca ölüme takıntılıydı; öldürmek, can almak… Kendisi için bu kolay hale gelmişti; çok kolay… Fakat şimdi içinde bir şeyler değişmişti; sanki ayağının altındaki zemini zor hissediyor gibiydi. Hayatın ne kadar kırılgan olduğunu, birinin elinden ne kadar kolay alınabildiğini ilk elden biliyordu fakat şimdi onu korumayı merak etmeye başlamıştı. Hayat çok kırılgandı; o halde onu korumaya çalışmak can almaktan daha büyük bir meydan okuma olmaz mıydı?

      Ve kendisine rağmen merak etmeye başladı: Başkalarından çekip aldığı bu şey neydi?

      Merk kendisiyle yaptığı bu akıl yürütmeyle neyin başladığını bilmiyordu ama bu kendisini çok rahatsız hissetmesine sebep olmuştu. İçinde bir şey su yüzüne çıkmıştı, büyük bir mide bulantısıyla birlikte öldürmekten iğrenmeye başladı; bir zamanlar zevk aldığı öldürme işine karşı şimdi büyük bir tiksinme geliştirmişti. Bütün bunları tetikleyen tek bir şey olmasını diledi, belki de öldürdüğü belirli biri; ama yoktu. Bir anda belirivermişti, hiçbir sebep olmadan ve bugüne kadarki en rahatsız edici olan şeydi.

      Diğer paralı askerlerin aksine Merk sadece inandığı sebepler varsa işi alırdı. Hayatının daha sonraki dönemlerinde, yaptığı işte çok iyi olmaya başladığı, ödemeler çok büyük meblağlara ulaştığı, ondan istekte bulunan insanlar aşırı önemli kişiler olmaya başladığı zaman çizgileri bulanıklaşmış ve öldüreceği kişinin bir hatasının olup olmaması çok da önemli gelmemeye başlamıştı, hatta hiç önemli değildi. Onu rahatsız eden şey de buydu.

      Merk’in içinde yaptığı her şeyi geri alabilmek ve diğerlerine değişebileceğini gösterebilmek için çok güçlü bir de istek gelişmişti. Geçmişini silip atmak, yaptığı her şeyi geri almak ve tövbekâr olmak istiyordu. Bir daha СКАЧАТЬ