Название: Ejderhaların Yükselişi
Автор: Морган Райс
Издательство: Lukeman Literary Management Ltd
Жанр: Героическая фантастика
Серия: Krallar ve Büyücüler
isbn: 9781632912398
isbn:
Kulelerde gözcülük yapmanın, eğer Gözcüler size Kabul ederse, yüce bir iş, kutsal ve onurlu bir görev olduğu söylenirdi. Merk çocukluğundan beri Gözcülerin hayalini kurardı. Gece yatağına yattığında, onların arasına katılmanın nasıl bir şey olacağını merak ederdi. Kendini soyutlanmışlık, hizmet ve tefekkür içinde kaybetmek istiyordu ve bunun için bir Gözcü olmaktan daha iyi bir yol düşünülemezdi. Merk hazır olduğunu hissetti. Deriyi zincir zırha tercih etmişti. Asayı da kılıca ve hayatı boyunca ilk defa tam bir ay boyunca hiç kimseyi öldürmemiş veya bir ruha zarar vermemişti. İyi hissetmeye başlıyordu.
Merk küçük bir tepeye ulaştığında, günlerdir olduğu gibi umutla etrafına bakındı; bu tepe belki de Ur Kulesini görmesini sağlayacaktı. Fakat hala hiçbir şey yoktu, sadece göz alabildiğine uzanan bir orman vardı. Yine de artık yaklaşmış olduğunu biliyordu; günlerce yürüyüşünün ardından kule o kadar da uzakta olamazdı.
Merk yolun aşağısına doğru devam etti, dibe doğru inerken orman sıklaştı ve yolun sonunda yolu kapatan, devrilmiş devasa bir ağaçla karşılaştı. Durup ağacı incelemeye başladı. Büyüklüğüne hayran olmuştu. Etrafından nasıl dolanacağını düşünüyordu.
“Yeteri kadar uzak dedim,” dedi kötücül bir ses.
Merk sesteki karanlık amacı hemen sezdi. Üzerinde uzman olduğu bir konuydu ve bundan sonra ne olacağını anlaması için arkasına dönüp bakmasına bile gerek yoktu. Etrafındaki yaprakların hışırdadığını duydu. Ormanın dışından, sesle uyumlu yüzler belirmeye başladı; hepsi de birbirinden umutsuz görünümlü haydutların yüzleri. Hiçbir sebep yokken insan öldürebilecek adamların yüzler. Her hafta rastgele ve amaçsız şiddet uygulayan, sıradan hırsızlar ve katiller. Merk’in gözünde bunlar aşağılığın da aşağılığıydı.
Merk etrafının sarılmış olduğunu gördü ve tuzağa düşmüş olduğunu anladı. Çaktırmadan etrafına bir göz attı. Eski içgüdüleri uyanıyordu. Adamların sekiz kişi olduklarını saydı. Hepsinin eline hançerler vardı. Paçavralar giyen bu kirli yüzlü, kirli elli, pis parmaklı, tıraşsız yüzlü adamların hepsinde de günlerdir hiçbir şey yemediklerini belli eden umutsuz bir bakış vardı. Ayrıca sıkılmışlardı.
Haydutların lideri yaklaştığında Merk gerildi; fakat ondan korktuğu için değil, istese onu öldürebilirdi, hatta hepsini birden gözünü kırpmadan öldürebilirdi. Onu geren şey şiddet uygulamak zorunda kalma olasılığıydı. Her ne pahasına olursa olsun yeminine sadık kalmaya kararlıydı.
“Ne yakaladık?” diye sordu biri, Merk’e yaklaşmış, etrafında dolanıyordu.
“Rahibe benziyor,” dedi bir diğeri, sesi alaycıydı. “Fakat o çizmeler uymuyor.”
“Belki de kendini asker zanneden bir keşiştir,” deyip güldü biri.
Hepsi kahkaha atmaya başladı. Aralarından, kırklarında, ön dişlerinden biri eksik olan, hödük tipli biri berbat kokan nefesiyle Merk’e yaklaştı ve omzunu dürttü. Eski Merk olsa bunun yarısı kadar bile yaklaşan birini anında öldürmüş olurdu.
Fakat yeni Merk daha iyi bir adam olmaya kararlıydı, şiddetten uzaklaşmaya kararlıydı, her ne kadar şiddet onu terk etmek istemiyor görünse bile. Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Kendini sakin olmaya zorluyordu.
Şiddete asla başvurma, diye kendi kendine tekrarladı.
“Ne yapıyor o keşiş öyle?” diye sordu biri. “Dua mı ediyor?”
Hepsi yeniden kahkahaya boğuldu.
“Tanrın sana yardım etmeyecek adamım!” dedi biri.
Merk gözlerini açtı ve salakça konuşana gözlerini dikti.
“Size zarar vermek niyetinde değilim,” dedi sakince.
Kahkahalar arttı. Öncekinden daha da yüksek sesle gülüyorlardı. Merk, sakin kalmanın ve şiddete başvurmamanın hayatında yaptığı en zor iş olduğunu fark etti.
“Ne kadar da şanslıyız!” diye yanıtladı biri.
Tekrar güldükleri sırada liderleri Merk’in yüzünün dibine kadar yaklaşınca hepsi birden sustular.
“Fakat kim bilir,” dedi, sesi ciddiydi. O kadar yakındı ki Merk nefesinin iğrenç kokusunu alabiliyordu, “bizim sana zarar verme niyetimiz vardır.”
Merk’in arkasından gelen bir adam kalın kolunu onun boğazına doladı ve sıkmaya başladı. Boğulur gibi olduğunu hisseden Merk zorlukla nefes aldı. Adamın kolu ona acı verecek kadar sıkıyordu ama nefesini kesmeye yeterli değildi. Anlık refleksi arkasına uzanıp adamı öldürmek olurdu. Bu çok kolay olurdu; adamın kolunu gevşetmesi için ön kolda mükemmel bir basınç noktası biliyordu. Fakat kendini hiçbir şey yapmamak için zorladı.
Bırak gitsinler, dedi kendi kendine. Aşağılanmaya giden yol bir yerden başlamak zorunda.
Merk haydutların liderine döndü.
“İstediğiniz neyim varsa alın,” dedi Merk zorlukla nefes alarak. “Alın ve yolunuza gidin.”
“Peki ya alır ve burada durmaya devam edersek?” diye yanıtladı liderleri.
“Sana kimse neyi alıp neyi alamayacağımız sormuyor adamım,” dedi bir diğeri.
İçlerinden biri öne çıktı ve açgözlü ellerini, dünyada kalan birkaç kişisel eşyasında gezdirerek Merk’in belini yokladı. Eller sahip olduğu her şeyi ararken Merk kendini sakin kalmaya zorladı. Sonunda iyi kalite gümüş hançeri, en sevdiği silahına ulaştılar. Merk hala acı içindeydi ve hiçbir tepki vermedi.
Bırak gitsin, dedi kendi kendine.
“Bu nedir?” diye sordu biri. “Bir hançer mi?”
Merk’e ters ters baktı.
“Ne tarz bir keşiş böyle bir hançer taşır?” diye sordu biri.
“Ne yapıyorsun adamım, ağaçları mı oyuyorsun?” diye sordu diğeri.
Hepsi güldüler ve Merk, daha ne kadarına katlanabileceğini merak ederek dişlerini sıktı.
Hançeri alan adam durdu, Merk’in bileğine baktı ve kolunu sıyırdı. Merk bulacakları şeye karşı kendini hazırladı.
“Bu nedir?” diye sordu haydut, bileğini tutmuş, havaya kaldırmış inceliyordu.
“Bir tilkiye benziyor,” dedi biri.
СКАЧАТЬ