Название: Onurun Bedeli
Автор: Морган Райс
Издательство: Lukeman Literary Management Ltd
Жанр: Героическая фантастика
Серия: Krallar ve Büyücüler
isbn: 9781632913968
isbn:
Merk bu adamların arasından geçerken onları incelediğinde, hepsinin kendisi gibi, umudunu yitirmiş, gidecek başka hiçbir yeri, hayatta başka hiçbir amaçları olmayan adamlar olduğunu fark etti. Adamlar bu kuleyi evleri yapmıştı. Bu adamlar tıpkı kendisi gibiydi.
Görev yerine yaklaşırken Merk yanından geçtiği son adamın diğerlerinden farklı göründüğünü fark etti. En fazla on sekizinde bir delikanlı görüntüsündeydi, Merk’i hayatında gördüğü en pürüzsüz ve en düzgün cilde ve beline kadar uzanan, dümdüz açık sarı saçlara sahipti. Diğerlerinden daha ince görünüyordu, çok fazla kası yokmuş gibiydi ve sanki daha önce hiçbir savaşa katılmamış gibi bir hali vardı. Fakat yine de gururlu bir duruşu vardı ve Merk oğlanın, tıpkı Gözcü’nünki gibi delici sarı gözlerini fark edip şaşırdı. Delikanlı orası için fazla narin ve fazla hassas görünüyordu fakat aynı zamanda görüntüsünde Merk’i geren farklı bir şey vardı.
“Kyle’ı hafife alma” dedi Vicor, Kyle penceresine dönerken ona bakarak. “Aramızdaki en güçlü odur ve buradaki tek gerçek Gözcü odur. Onu bizi koruması için gönderdiler.”
Merk buna inanmakta zorlanıyordu.
Merk yerine ulaştı ve uzun pencerenin önünde oturup dışarı baktı. Oturması için taş bir çıkıntı vardı ve öne eğilip camdan dışarı baktığında aşağıda, yeryüzünün geniş bir kısmını görebiliyordu. Kıraç Ur yarımadasını, uzaktaki ormanın ağaçlarının tepelerini ve onun da ötesinde okyanusu ve gökyüzünü görü. Oradan tüm Escalon’u görebilirmiş gibi geldi.
“Hepsi bu mu?” diye sordu Merk şaşkın bir şekilde. “Sadece burada oturup izleyecek miyim?”
Vicor sırıttı.
“Görevlerin henüz başlamadı bile.”
Merk hayal kırıklığına uğramış bir şekilde kaşlarını çattı.
“Tüm yolu bir kulede oturmak için gelmedim” dedi Merk, diğerlerine dönerek. “Buradan nasıl savunabilirim ki? Aşağıda devriye gezemez miyim?”
Vicor yeniden sırıttı.
“Burada, aşağıda görebileceğinden çok daha fazlasını görebilirsin” dedi.
“Ve eğer bir şey görürsem?” diye sordu Merk.
“Çanı çal” dedi Vicor.
Başıyla işaret etti ve Merk pencerenin kenarına iliştirilmiş çanı gördü.
“Yüzyıllar boyunca kulemize çok kez saldırdılar” diye devam etti Vicor. “Hepsi de başarısız oldu; bizim sayemizde. Biz Gözcüleriz, savunmanın son hattı. Tüm Escalon’un bize ihtiyacı var ve bir kuleyi savunmanın birçok farklı yolu vardır.”
Vicor giderken Merk onu izledi ve sonra sessizce yerine oturdu. Kendini nasıl bir şeyin içine attığını merak ediyordu.
BÖLÜM ALTI
Duncan adamlarını, ayın aydınlattığı gecede, Escalon’un karlı vadilerinden dörtnala götürüyordu. Ufukta bir yerlerdeki Andros’a doğru hareket ettiklerinden beri saatler saatleri kovalıyordu. Gece vakti eski anıları, geçmiş savaşları, Andros’taki zamanlarını, eski krala hizmet ettiği günleri hatırlattı ve kendini düşünceler içinde kaybolurken buldu. Hatıralar bugünle ve bugün de gelecekle ilgili hayallerle karışıyordu, artık neyin gerçek olduğunu ayırt edemeyecek hale gelmişti. Normal olarak düşünceleri kızına yöneldi.
Kyra. Neredesin? Diye düşündü.
Duncan kızının güvende olması, eğitiminde ilerliyor olması ve kısa süre içinde tekrar bir araya gelebilmeleri için dua etti. Acaba tekrar Theos’u çağırabilecek miydi? Eğer çağıramazsa, kızının başlatmış olduğu bu savaşı kazanıp kazanamayacaklarını bilmiyordu.
Atların, zırhların kesintisiz sesi geceyi dolduruyordu. Duncan soğuğu neredeyse hissetmiyordu, yüreği, kazanmış oldukları zafer, hareketlerinin hızı, arkasındaki genişleyen ordusu ve beklentileri nedeniyle sıcaktı. Onca yıldan sonra nihayet akıntının kendi lehine dönmekte olduğunu hissediyordu. Andros’un, yerleşik, profesyonel bir ordu tarafından çok sıkı şekilde korunuyor olacağını, sayıca çok az kalabileceklerini, başkentin güçlendirilmiş bir savunmaya sahip olabileceğini ve bir kuşatma oluşturabilecek insan gücüne sahip olamayabileceğini biliyordu. Hayatının savaşının, Escalon’un kaderini belirleyecek olan savaşın kendisini beklediğini biliyordu. Fakat bütün bunlar onurun bedeliydi.
Duncan aynı zamanda yanındaki tüm adamların bir sebebinin, bir arzusunun, bir amacının olduğunu ve en önemlisi de hız ve sürpriz faktörünün de kendi taraflarında olduğunu biliyordu. Pandesialılar başkente bir saldırı yapılmasını beklemiyor olacaktı, hele esaret altındaki insanlardan ve hele de gece vakti…
Sonunda, şafağın ilk ışıkları belirmeye başladığında, gökyüzünde hala mavimsi bir sis varken, Duncan uzakta, başkentin tanıdık siluetinin belirmeye başladığını fark etti. Bu, hayatında bir daha görebileceğini düşünmediği bir manzaraydı ve kalbinin daha hızlı atmasına neden olan bir manzara… Burada yaşadığı yıllara, krala ve ülkeye sadakatle hizmet ettiği yıllara ait anılar sökün etti. Escalon’un en kudretli zamanlarını hatırladı, gururlu, özgür bir ulus, yenilemezmiş gibi görünen bir ülke…
Fakat aynı zamanda acı anılar da geri gelmişti: zayıf kralın halkına ihaneti, başkenti ve Escalon’u teslim edişi… Kendisinin ve tüm o muhteşem komutanların dağılışlarını, utanç içinde yaşamaya mahkûm edilişlerini, her birinin, Escalon’da kendi kalelerine sürülüşlerini hatırladı. Şehrin muhteşem siluetini görmek onda aynı anda hem özlem hem nostalji, hem korku hem de umut duygularını aynı anda yaşamasına sebep olmuştu. Bu siluet tüm hayatını şekillendiren, Escalon’un en harika şehrinin siluetiydi. Yüzyıllarca krallar tarafından yönetilmiş şehir öylesine büyüktü ki nerede son bulduğunu anlamak neredeyse imkânsızdı. Duncan derin bir nefes aldı ve tanıdık siperler, çatılar ve kubbeler gördü, hepsi de ruhunun derinliklerinde yer etmişti. Bazı açılardan bu eve dönüş gibiydi; tek farkla, Duncan o eski yenik, sadık komutan değildi. Artık çok daha güçlüydü, kimseye hesap vermeyi istemiyordu ve artık elinin altında bir ordu vardı.
Söken şafakta şehir hala, gece nöbetinin kalıntıları olan meşalelerle aydınlanıyordu, şehir sabah sisinde uzun geceyi henüz yeni üzerinden atmaya başlamıştı ve Duncan yaklaştıkça, kalbini sıkıştıran bir başka görüntü daha seçilir hale geldi: Pandesia’nın mavi ve sarı bayrakları Andros’un mazgallı siperleri üzerinde gururla dalgalanıyordu. Manzara Duncan’ın midesini bulandırdı ve ona yepyeni bir kararlılık verdi.
Duncan kapıları taradı ve kapıların yalnızca çekirdek bir birlikle korunduğunu görünce içinde bir rahatlama oldu. Rahat bir nefes aldı. Eğer Pandesia onların geldiğini biliyor olsaydı kapıda binlerce asker bekliyor СКАЧАТЬ