Onurun Bedeli . Морган Райс
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Onurun Bedeli - Морган Райс страница 10

СКАЧАТЬ yere kadar eğildi ve bir süre sonra emrine uyan adamlarının, öne çıkıp fırlattığı okların vızıltılarını duymaya başladı. Duncan, merdivenlere doğru koşan askerlerin dar merdivende tökezleyip, merdivenin yanından, çığlık atarak, oldukça yüksekten yere çakılışını memnuniyet içinde izledi.

      Duncan merdivenleri tırmanmaya devam ederken, kendisine doğru saldıran bir askere çelme taktı ve adamı merdivenin ucuna itti. Etrafında dönüp başka bir askere kalkanıyla vurarak onu da aşağı uçurduktan sonra bir başka askere doğrudan saldırıp kılıcını adamın çenesine doğru sapladı.

      Fakat bu hareket Duncan’ı dar merdivenlerde savunmasız hale getirmişti ve bir Pandesialı asker arkasından sıçrayıp onu merdivenin kenarına çekti. Duncan var gücüyle taş basamağa tutundu; kendini tutacak kadar kavramayı başaramıyordu ve aşağı düşmek üzereydi. Aniden üzerinde duran adamın gevşediğini hissetti ve omzunun üzerinden aşağı düşüp öldüğünü gördü. Duncan adamın sırtında saplı duran bir kılıç gördü ve yukarı baktığında kendisini yukarı çeken Arthfael’le karşılaştı.

      Duncan arkasını kollayan adamları olduğu için minnettar bir şekilde saldırıya devam etti ve yağan oklardan ve mızraklardan sakınarak, bazılarını kalkanıyla engelleyerek, siperlere ulaşana kadar katları tırmanmaya devam etti. En tepede geniş, taş bir alan vardı. On metre kadar bir genişliğe sahip bu alan, kapıların üstüne yayılıyordu ve üzerinde omuz omuza duran, ellerinde oklar, mızraklar ve kargılar bulunan Pandesia askerleri vardı. Hepsi de aşağıdaki Kavos ve adamlarına atış yapmakla meşguldü. Duncan ve adamları yukarıya ulaştığında adamlar Kavos’a saldırmayı bırakıp dönüp Duncan’a saldırıya geçtiler. Aynı anda Seavig ve adamların kalanları da avlunun uzak ucundan yukarı çıkmıştı ve uzak uçtan düşman askerlerine saldırıya geçmişti. Düşmana kaçacak bir yer bırakmamış, onları adeta sandviç gibi araya almışlardı.

      Çarpışma, göğüs göğse ve çok çetin oldu. Her iki tarafta her bir santim çok kıymetli olan alan için çarpışıyordu. Duncan kılıcını ve kalkanını kaldırdı, kanlı göğüs göğse çarpışmanın metal sesleri havayı doldururken, her seferinde bir düşman askerini yere serdi. Duncan kenara kayıp savrulan kılıçlardan sakınırken, omzunu eğip aynı anda birçok askeri kenardan itti ve adamlar çığlıklar içinde ölümlerine uçtular. Duncan, bazen en iyi silahın kişinin kendi elleri olduğunu biliyordu.

      Karnında bir kesilme hissettiğinde acı içinde bağırdı fakat etrafında döndü ve kılıç onu sıyırdı Asker öldürücü bir darbe için saldırırken, Duncan’ın manevra yapabilecek yeri kalmamıştı; adama bir kafa atıp kılıcını düşürmesini sağladı. Daha sonra diz attı, ileri uzanıp adamı sıkıca kavradı ve kenardan aşağı fırlattı.

      Güneş yükselip, ter gözünü yakmaya başladığında Duncan hala savaşıyordu; her adım güçlükle kazanılıyordu. Her yanda adamları sızlanıp, acı içinde bağırırken Duncan’ın da omuzları öldürmekten yorulmaya başlamıştı.

      Nefes alabilmek için durakladığında, yüzü düşmanının kanıyla kaplıydı. Son bir adım attı ve kılıcını kaldırdı fakat karşısında Bramthos, Seavig ve adamlarını görünce şoke oldu. Dönüp etrafına baktı. Ölü bedenleri incelediğinde hayranlık içinde, başarmış olduklarını fark etti; siperleri temizlemişlerdi.

      Tüm adamları ortada buluştuğunda bir zafer çığlığı yükseldi.

      Fakat Duncan hala durumun acil olduğunun farkındaydı.

      “OKLAR!” diye bağırdı.

      Hızlı bir şekilde aşağı, Kavos’un adamlarına baktı ve orada büyük bir çatışmanın gerçekleşmekte olduğunu gördü. Avluda, binlerce Pandesia askeri daha onlarla savaşmak için garnizondan çıkıyordu. Kavos yavaş yavaş dört bir yandan kuşatılıyordu.

      Duncan’ın adamları ölü düşman askerlerinin yaylarını ve oklarını alıp aşağıdaki Pandesialılar’a ok fırlatmaya başladı, Duncan da onlara katılmıştı. Pandesialılar başkentten üzerlerine ateş açılacağını hiç düşünmemişlerdi ve düzinelercesi vurulup yere düşerken Kavos’un adamları ölümcül darbelerden kurtulmuştu. Kavos’un etrafındaki Pandesialılar birer birer devrilmeye başladı ve kısa süre içinde düşman yüksek mevkileri Duncan’ın kontrol etmekte olduğunu anladığında bir panik dalgası yayıldı. Duncan ve Kavos arasında sıkışmış olan adamların kaçabilecek hiçbir yerleri yoktu.

      Duncan onlara yeniden toparlanma fırsatı vermeyecekti.

      “MIZRAKLAR!” diye emretti.

      Duncan bizzat kendisi bir mızrağı kapıp aşağı fırlattı, arkasından bir tane ve ardından bir tane daha fırlattı. Siperlerin üzerinde, Andros’u işgal etmeye kalkacakları savuşturmak üzere hazırlanmış olan cephaneyi kullanıyordu.

      Pandesialılar sendelemeye başladığında Duncan işlerini bitirmek için daha kesin bir şey yapması gerektiğini biliyordu.

      “MANCINIKLAR!” diye bağırdı.

      Adamları mazgallı siperlerin üzerinde bırakılmış olan mancınıklara koşup, büyük iplerini gerdi ve mancınıklara pozisyon verirken çarkları çevirdi. İçlerine kaya parçaları yerleştirdiler ve gelecek emri beklemeye beklediler. Duncan mancınıkların önünde aşağı yukarı yürüyüp kayaların Kavos ve adamlarına isabet etmemesi ve mükemmel hedefi bulmaları için onlara pozisyon verdirdi.

      “ATEŞ!” diye bağırdı.

      Düzinelerce kaya parçası havada uçmaya başladı ve Duncan kayalar yere inip, taş garnizonları yerle bir edip, Kavos’un adamlarıyla karşılaşmak için karıncalar gibi garnizonlardan çıkan düzinelerce Pandesialı’yı öldürürken memnuniyet içinde seyretti. Sesler avluda yankılandı ve Pandesialıları şoke edip paniklerini artırdı. Büyük bir toz ve moloz bulutu yükselirken adamlar hangi yöne saldıracaklarını bilemez bir halde kendi etraflarında dönüp duruyordu.

      Kıdemli savaşçı Kavos düşmanının tereddüdünü avantaja çevirdi. Adamlarını topladı, yeni bir ivmeyle saldırıya geçti ve Pandesialılar sendelerken, adamları biçerek safları arasında ilerlemeye başladı.

      Bedenler sağa sola devriliyordu, Pandesia kampında tam bir kargaşa hâkimdi ve kısa süre sonra askerler dönüp her yöne kaçışmaya başladı. Kavos tek tek hepsini avladı. Tam bir katliamdı.

      Güneş tamamen doğduğunda tüm Pandesialılar ölü bir şekilde yerde yatıyordu.

      Sessizlik çökerken Duncan şoke olmuş bir şekilde etrafına baktı. Başarmış olduklarının ayırdına varmaya başladığı sırada içinde yükselen bir zafer duygusu hissetti. Başkenti ele geçirmişlerdi.

      Etrafındaki adamları sevinç çığlıkları atıp, omzuna vururken, tezahürat yapıp birbirlerine sarılıyorlardı. Duncan hala nefes nefeseydi, gözlerindeki teri sildi ve içinde yükselen hissi serbest bıraktı: Andros özgürdü.

      Başkent artık onlarındı.

      BÖLÜM YEDİ

      Alec Ur’un, insanların her iki yönde itiş СКАЧАТЬ