Büyülü Gökyüzü . Морган Райс
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Büyülü Gökyüzü - Морган Райс страница 7

СКАЧАТЬ Conven için her zaman olduğundan çok daha fazla endişeleniyordu. Onun bu umursamazlığına inanamamıştı. Ölümcül yaratıklarla dolu suyun içine balıklama atlamıştı ve bunu yaparken hiç tereddüt etmemişti.

      Nehrin diğer kıyısında, yüzlerce Faw bekliyordu. Onlara bakıyorlardı. Kızgın bir şekilde dişlerini gıcırdatıyorlardı yine.

      “Nihayet, güvendeyiz” dedi O’Connor.

      Centra başını iki yana salladı.

      “Sadece şimdilik. Fawlar akıllıdır. Nehrin geçişlerini bilirler. Uzun yoldan gidecekler, koşacaklar ve geçişi bulacaklar. Kısa zamanda, bizim tarafımıza geçmiş olurlar. Zamanımız kısıtlı. Bir an önce harekete geçmeliyiz”

      Hepsi birden Centra’yı takibe koyuldular. Centra çamur tarlaları arasından patlayan gayzerlerin yanından geçerek bu egzotik alana dümen tutarak hızlıca ilerliyordu.

      Koştular ve koştular. Sonunda sis kaybolana kadar koşmaya devam ettiler. Sis kaybolunca Reece’in kalbi önlerinde Kanyon duvarını, o antik taşın parlamasını görünce mutlulukla doldu. Yukarı baktı. Duvarları inanılmaz bir şekilde yüksek görünüyordu. Oraya nasıl tırmanacaklarına dair hiçbir fikri yoktu.

      Reece orada diğerleriyle birlikte dehşetle öylece duruyordu. Duvar şimdi, yolda göründüğünden çok daha muhteşem duruyordu. Yukarı baktı ve pürüzlü duvarları gördü. Bunu ölçeklemenin nasıl mümkün olduğunu merak etti. Hepsi de çok yorulmuş, darbe almış, yaralanmış ve savaştan dolayı bitkin düşmüşlerdi. Elleri ve ayakları yaralıydı. Nasıl buraya tırmanacaklardı, yapmaları gereken her şeyi yapmışken.

      “Ben devam edemem” dedi Krog, hırıldayarak ve sesi çatladı.

      Reece de aynısını hissediyordu ama bunu dile getirmedi.

      Köşenin içine doğru girmişlerdi. Fawları atlatmışlardı ama sadece bir süreliğine. Kısa zamanda onları bulacaklardı. Sayıca çok fazlaydılar ve hepsi de öldürülecekti. Tüm bu zorlu uğraşlar, harcadıkları tüm çabalar boşa gidecekti.

      Reece burada ölmek istemiyordu. Bu yerde değil. Eğer ölmek zorundaysa, yukarıda ölmeyi, kendi topraklarında, anakarasında, yanında Selese ile ölmeyi tercih ederdi. Keşke kaçmak için bir şansı daha olsaydı.

      Reece dehşet verici bir ses duydu ve arkasına döndüğünde Faw ordusunu gördü. Belki de yüz metre ötedeydiler. Binlerce Faw, çoktan nehri geçmişler onlara doğru yaklaşıyorlardı.

      Hepsi silahlarını çekti.

      “Kaçacak bir yer kalmadı” dedi Centra.

      “O zaman ölümüne savaşacağız!” diye çağrı yaptı Reece.

      “Reece!” diye bir ses geldi.

      Reece Kanyon duvarının üstüne baktı. Sis kayboldukça ilk önce hayal sandığı bir yüz belirdi. İnanamıyordu. Orada, gözlerinin önünde, daha az önce düşünmekte olduğu kadın duruyordu.

      Selese.

      O burada ne yapıyordu? Buraya nasıl gelmişti? Yanındaki o diğer kadın da kimdi? Kraliyetten şifacı Illepra’ya benziyordu.

      İkisi de orada, uçurumun kenarında duruyor ve elleriyle bellerinde kalın ipler tutuyorlardı. Hızlı bir şekilde kalın, uzun ve tutması kolay bir iple aşağıya geliyorlardı. Selese geri giderek ipin geri kalanını fırlattı. Cennetten gelen bir melek gibi havada 50 metrede süzülürken ipi fırlattı Reece’in ayaklarına.

      Çıkış yolu buydu.

      Hiç tereddüt etmediler. Hepsi birden koşmaya başladı ve saniyeler içinde olabildiğince hızlı bir şekilde tırmanmaya başlamışlardı. Reece herkesin önce gitmesine izin verdi. En son adam da çıkınca, o da zıplayarak tırmandı ve Fawlar ipe ulaşmasın diye çıkarken ipi de çekti.

      Yüzeye çıkarken Fawlar ortaya çıktı. Zıplayarak ayaklarına ulaşmaya çalışıyorlardı ama Reece çoktan hedeflerinden uzaklaşmıştı.

      Duvarın çıkıntısında onun için bekleyen Selese’nin yanına varınca durdu. Yanına uzandı ve öpüştüler.

      “Seni seviyorum” dedi Reece. Tüm varlığı onun aşkıyla yanıyordu.

      “Ben de seni seviyorum” diye cevapladı Selese.

      İkisi de duvara döndü ve diğerleriyle birlikte kanyon duvarını tırmanmaya devam ettiler. Tırmandılar, daha yükseğe, daha da yükseğe. Biraz sonra evlerinde olacaklardı. Reece buna inanamıyordu.  Ev!

      DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

      Alistair, kaos halindeki savaş alanına doğru hızla ilerlemeye başladı. Etraflarını saran yaşayan ölü ordusuna karşı hayatları uğruna savaşan askerlerin içine girip çıkıp yolunu çiziyordu. Askerler hortlakları ve karşılığında hortlaklar da askerleri öldürürken inlemeler, feryatlar gökyüzünü dolduruyordu. Gümüş askerleri, MacGiller ve Silesialılar cesur bir şekilde savaşıyorlardı ama büyük oranda sayıları çok daha azdı. Öldürdükleri her yaşayan ölü karşılığında üç tane daha yenisi ortaya çıkıyordu. Kısa bir süre içinde, Alistair bütün insanlarının yok edileceğini görebiliyordu.

      Alistair, hızını ikiye katladı. Tüm gücüyle koşuyordu. Ciğerleri titremeye devam ederken yaşayan ölülerden birisi yüzüne saldırıp koluna bir başka darbe vurup kanatmıştı. Onlarla savaşmak için durmadı. Argon’u bulmak zorundaydı.

      Onu en son gördüğü yere, Rafi ile savaşırken sarf ettiği çaba sonucu güçsüz düştüğü o yöne doğru koşuyordu. Rafi’nin onu öldürmemiş olmasını diledi. Öldürmemiş olmalıydı ki onu uyandırabilsin ve kendisiyle birlikte tüm insanları yok edilmeden önce savaşı kazanabilsinler.

      Önünde bir yaşayan ölü daha belirdi. Avucunu kaldırdı ve beyaz bir ışık topunu tam göğsüne saplayıp onu alt etti.

      Beş tanesi daha ortaya çıktı ve tekrar avucunu kaldırdı. Ama bu sefer sadece bir ışık topu çıkartabildi. Diğer dört tanesi de ona yaklaşıyordu. Şaşırarak güçlerinin sınırlı olduğunu fark etti.

      Alistair, ona doğru yaklaştıkça kendini saldırıya karşı hazırladı. Öfkeli bir ses duyup Krohn’u görebilmek için yukarı baktığında, yanına gelip dişlerinin boğazına geçirmek üzereydiler. Yaşayan ölü bu sesle birlikte Krohn’a yöneldi ve Alistair fırsatı yakalamıştı. Bir tanesinin boğazına dirseğini geçirip onu alt etti ve koşmaya devam etti.

      Alistair çaresiz bir şekilde kaosun ortasına doğru ilerliyordu. Hortlaklar sayıca artıyordu her dakika. İnsanları artık geri çekilmeye başlamıştı. Eğilerek ve sürünerek yoluna devam ederken, sonunda küçük bir alana vardı. Argon’u gördüğünü hatırladığı alandı burası.

      Alistair hemen çaresizce etrafı kolaçan etti. Nihayet, bütün cesetlerin arasında onu buldu. Orada öylece uzanıyordu. Zemine düşmüş ve bir topun içine yatıyordu. Küçük bir alandaydı ve belli ki diğerlerini uzak tutabilmek için bir çeşit büyü yapmıştı. Bilinçsizdi СКАЧАТЬ