Название: Ejderhaların Kaderi
Автор: Морган Райс
Издательство: Lukeman Literary Management Ltd
Жанр: Героическая фантастика
Серия: Felsefe Yüzüğü
isbn: 9781632912442
isbn:
Ancak, yılların deneyimiyle kuvvetlenmiş olan, krallığın en büyük şövalyesi Erec, bu adamın hayal bile demeyeceği kadar iyi reflekslere sahipti. Adamın elleri değer değmez, Erec harekete geçti. Adamı bileklerinden kavrayarak, şimşek hızıyla çevirdi, tişörtünün arkasından yakaladı ve odanın ortasına fırlattı.
İri adam bir gülle gibi fırladı ve birkaç adamı da yanında götürdü, hepsi lobut gibi, küçük odanın zeminine yığıldı.
Adamlar durup, olanları izlerken, tüm oda sessizliğe gömüldü.
“DÖVÜŞÜN! DÖVÜŞÜN!” diye tezahürat yapan oldu.
Şaşkına dönen hancı sendeleyerek ayağa kalktı ve bağırarak Erec’in üzerine doğru koştu.
Erec, bu kez beklemedi. Saldırganı karşılamak için ileriye çıktı, kolunu kaldırdı ve dirseğini adamın yüzüne geçirerek, burnunu kırdı.
Hancı geriye doğru sendeledi, ardından kıçının üstüne yere düştü.
Erec, adamı tutarak yukarı kaldırdı. Birkaç adım ilerleyerek adamı fırlattı ve adam, odanın yarısını da kendisiyle birlikte götürerek havaya fırladı.
Odadaki tüm adamlar donup kaldı, aralarında özel biri olduğunu fark etmeye başlayarak sessizleştiler. Buna rağmen, barmen, elinde kaldırdığı şişeyi Erec’e doğru hedefleyerek aniden öne fırladı.
Erec, bunun geldiğini çoktan görmüştü ve elini kılıcına atmıştı, ancak kılıcını çekemeden, arkadaşı Brandt yanına geldi, belindeki hançeri çıkardı ve hançerin ucunu barmenin boğazına dayadı.
Barmen donup kaldı, bıçak tenini delmek üzereydi. Gözleri korkudan kocaman açılmış bir halde, elindeki şişeyle öylece durdu. Bu meydan okuma karşısında oda öyle sessizleşti ki, bir iğne düşse bile duyulabilirdi.
“Bırak onu,” dedi Brandt.
Barmen de aynen öyle yaptı ve şişe yere düşerek parçalara ayrıldı.
Erec, kılıcını çekti ve yerde yatarak inleyen hancıya doğru yürüyüp, kılıcı adamın boğazına dayadı. “Bunu sadece bir kez söyleyeceğim,” diye duyurdu. “Tüm bu ayaktakımını buradan gönder. Şimdi. Hanımefendiyle bir görüşme yapmayı talep ediyorum. Yalnız.”
“Dük!” diye bağırdı birisi.
Tüm oda döndü ve nihayet, etrafı adamlarıyla çevrilmiş olan Dük’ün kapının girişinde durduğunu fark etti. Adamlar aceleyle şapkalarını çıkarıp, başlarını eğdiler.
“Konuşmamı bitirdiğim anda oda boşalmamış olursa,” diye duyurdu Dük, “buradaki herkes derhal tutuklanacak.”
Tüm adamlar içmekte oldukları biraları bırakıp, Dük’ün yanından geçerek, odayı boşaltmak için ön kapıya doğru hızla kaçışırken, oda tam bir kaosa döndü.
Barmene, “sen de dışarıya,” diyen Brandt, hançerini indirerek, adamı saçından tuttuğu gibi dışarıya attı.
Dakikalar önce son derece gürültülü olan oda, şimdi boş ve sessizdi. İçeride sadece Erec, Brandt, Dük ve onun en yakın adamları kaldı. Dışarı çıkan kalabalığın ardından kapıyı gürültüyle kapattılar.
Erec, hala şaşkın bir halde yerde oturarak burnundan akan kanı silen hancıya döndü. Adamı iki eliyle tutarak ayağa kaldırdı ve boş banklardan birine oturttu.
“Bu gece işimi mahvettiniz,” diye sızlandı hancı. “Bunu ödeyeceksiniz.”
Dük öne çıktı ve adama elinin tersiyle vurdu. “Bu adama elini sürmeye çalıştığın için seni öldürtebilirdim,” diye azarladı. “Onun kim olduğunu bilmiyor musun? O Erec, Kral’ın en iyi şövalyesi, Gümüşler’in şampiyonu. İsterse, seni şimdi kendi elleriyle öldürebilir.”
Hancı, Erec’e baktı ve ilk defa, yüzünde gerçek bir korku belirdi. Neredeyse oturduğu yerde titredi. “Hiçbir fikrim yoktu. Kendinizi tanıtmadınız.”
“O nerede?” diye sordu Erec, sabırsız bir sesle.
“Arka tarafta, mutfağı temizliyor. Ondan istediğiniz nedir? Sizden bir şey mi çaldı? O sadece sözleşmeli çalışan bir hizmetçi kız.”
Erec, hançerini çekti ve adamın boğazına dayadı. “Ona bir daha ‘hizmetçi’ dersen,” diye uyardı, “boğazını keseceğimden emin olabilirsin. Anlıyor musun?” diye sertçe sorarak, hançeri adamın tenine bastırdı.
Gözleri yaşlarla dolan adam yavaşça başını salladı.
“Kızı buraya getir ve çabuk ol,” diye buyurdu Erec ve adamı ayağa kaldırarak arka kapıya doğru sertçe itti.
Hancı gittiğinde, kapının arkasından tencerelerden çıkan şangırtı sesleri ve sessiz bağırışlar geldi, ardından, saniyeler sonra, kapı açıldı ve dışarıya, eski püskü giysiler, yağla kaplı önlükler ve başlıklar giyen birkaç kadın çıktı. Altmışlı yaşlarda olan üç kadın vardı ve Erec, kimden bahsettiğini hancının bilip bilmediğini bir an için merak etti.
Ve sonra, kız dışarı çıktı ve Erec’in kalbi durdu.
Yağ lekeleriyle kaplı bir önlük giyiyordu ve bakmaktan utandığı için başını eğik tutuyordu. Saçı topluydu ve başında bir örtü bağlıydı, yanakları kirle kaplıydı, ama yine de Erec, ondan etkilenmişti. Teni mükemmeldi. Yüksek elmacık kemikleri, keskin bir çenesi, çillerle kaplı küçük bir burnu ve dolgun dudakları vardı. Geniş bir alnı vardı ve güzel sarı saçları başındaki örtünün altından dışarıya dökülüyordu.
Bir an için başını kaldırıp baktı ve ışıkta renk değiştirerek kristal maviye dönüşen iri, çağla yeşili gözleri, Erec’i yerine sabitledi. Erec, şuan, onunla ilk karşılaştığı andan daha çok büyülenmiş olduğunu fark ederek şaşırdı.
Kaşlarını çatan hancı, burnundan akan kanı silmeye devam ederek kızın arkasından dışarı çıktı. Kız, etrafı yaşlı kadınlarla çevrilmiş bir halde Erec’e doğru kararsız adımlarla yürüdü ve yaklaştığı zaman reverans yaptı. Erec, Dük’ün maiyetindeki birkaç kişinin de yaptığı gibi ileri çıkarak kızın önünde durdu.
“Lordum,” diyen kızın tatlı ve yumuşak sesi, Erec’in kalbini doldurdu. “Lütfen, sizi kızdırmak için ne yaptığımı söyleyin. Ne olduğunu bilmiyorum, ama yaptığım şey her neyse özür dilerim.”
Erec gülümsedi. Kızın sözleri, konuşması ve ses tonu—hepsi, yenilenmiş hissetmesini sağladı. Kızın susmasını hiç istemiyordu.
Uzandı ve kızın çenesini tutarak, gözleri buluşana kadar yukarı kaldırdı. Kızın gözlerine bakarken, kalbi hızlandı. Mavi bir denizde kaybolmak gibiydi.
“Leydim, СКАЧАТЬ