Название: Ejderhaların Kaderi
Автор: Морган Райс
Издательство: Lukeman Literary Management Ltd
Жанр: Героическая фантастика
Серия: Felsefe Yüzüğü
isbn: 9781632912442
isbn:
Kolk da çocuğun korktuğunu hissetmiş olmalıydı ki, çocuğun yanına gitti. Saçlarını dalgalandıran rüzgârdan hiç etkilenmiyormuş gibi yürürken, doğanın kendisini fethetmeye hazırmış gibi görünüyordu. “ATLA!” diye bağırdı, kaşlarını çatarak.
“Hayır,” diye cevap verdi çocuk. “Yapamam! Atlamayacağım! Ben yüzemem! Beni eve geri götür!”
Kolk, uzaklaşmaya başlayan çocuğu yakaladı ve havaya kaldırdı. “O halde yüzmeyi öğrenmek zorundasın!” dedikten sonra, çocuğu küpeştenin üzerinden denize fırlattı.
Çığlıklar atarak havaya uçan çocuk, etrafına sular sıçratarak denize düştü. Suyun üzerinde kalmak için çırpınarak, “YARDIM EDİN!” diye bağırdı.
“Lejyon olmanın ilk kuralı nedir?” diye bağırdı Kolk, suyun içindeki çocuğu görmezden gelerek.
Thor, doğru cevabı belli belirsiz hatırlıyordu, ancak suda çırpınıp duran çocuk yüzünden dikkati dağılmıştı.
“Yardıma ihtiyaç duyan bir Lejyon üyesine yardım etmek!” diye cevapladı Elden.
“Peki onun yardıma ihtiyacı var mı?” diye bağırdı Kolk, denizdeki çocuğu göstererek.
Suyun içindeki çocuk kollarını kaldırarak, bir batıp bir yüzeye çıkarken, diğer çocuklar suya dalmaya korkar bir halde izlemeye devam ettiler.
O anda Thor’a garip bir şey oldu. Artık kendisini düşünmüyordu. Ölebileceği gerçeği aklına bile gelmedi. Deniz, canavarlar, akıntı… Hepsini unuttu. Düşünebildiği tek şey, başka birini kurtarmaktı.
Küpeştenin üzerine çıktı ve hiç tereddüt etmeden, altında fokurdayan kırmızı sulara doğru balıklama atladı.
BEŞİNCİ BÖLÜM
Gareth, Büyük Salon’da, babasının tahtında oturuyor ve karşısındaki sahneye bakıyordu; Halka’nın her bir köşesinden gelen binlerce insan, Hanedan Kılıcı’nı kaldırıp kaldıramayacağını, onun Seçilmiş Kişi olup olmadığını görmek için odaya akın etmişti. Babasının genç olduğu zamanlarda, insanlar böyle bir şeye şahit olma şansını elde edememişti ve kimse bunu kaçırmak istemiyor gibi görünüyordu.
Gareth da büyük bir beklenti içindeydi. Oda insanlarla dolup taşmaya devam ederken, babasının danışmanlarının haklı olup olmadığını, bu işi burada yaparak odayı halka açmanın yanlış bir fikir olup olmadığını merak etti. Danışmanlar, bu işlemin Kılıç Odası’nda yapılmasını teklif etmişlerdi; eğer başarısız olursa daha az kişinin şahit olacağını gerekçe olarak göstermişlerdi. Fakat Gareth, onlara güvenmiyordu ve herkesin bu olaya şahitlik etmesini istiyordu.
Tacını takmış ve pelerinini giymiş olan Gareth, danışmanları eşliğinde elindeki asasıyla odaya girmişti. Gerçek kralın, gerçek MacGil’in, babası değil de o olduğunu herkesin bilmesini istiyordu. Tahmin ettiği gibi, burayı kendi krallığı, insanları da kendi halkı olarak hissetmesi çok da uzun sürmemişti. Halkının da bunu hissetmesini, bu güç gösterisinin görülmesini istiyordu. Bugünden itibaren, Gareth’ın tek ve gerçek kral olduğunu herkes öğrenecekti.
Ancak şimdi tahtında yalnız başına oturan Gareth, kılıcın yerleştirileceği demir çubuklara bakarken, kendinden o kadar da emin değildi. Yapmak üzere olduğu şeyin ağırlığı omuzlarına çökmüştü; bunun geri dönüşü olmayacaktı. Peki ya gerçekten başarısız olursa? Bunu aklından uzaklaştırmaya çalıştı.
Odanın büyük kapısı gıcırdayarak açıldı ve odadaki tüm insanlar heyecanlı bir sessizliğe büründü. Kalenin en güçlü askerlerinden oluşan bir düzine adam, tuttukları kılıcın ağırlığı altında sallanarak odaya girdi.
Kılıcın yaklaşmasını izleyen Gareth’ın kalbi hızlandı. Kısa bir an için, kendine olan güveni sarsıldı—şimdiye dek görmüş olduğu en iri on iki adam bile kılıcı zar zor tutabilmişken, kendisinin hiç şansı var mıydı? Ancak bu düşünceleri aklından uzaklaştırdı. Neticesinde, kılıç güçle değil, kaderle ilgiliydi. MacGiller’in ilk doğan oğlu olarak Kral olmanın kendi kaderi olduğunu hatırlamaya çalıştı. Kalabalığın içinde Argon’u aradı. Nedense aniden onu bulmak gibi bir arzuya kapılmıştı. Şuan ona en çok ihtiyaç duyduğu zamandı. Nedense başka kimseyi düşünemiyordu. Ancak elbette, Argon ortalarda yoktu.
Sonunda, kılıcı taşıyan on iki adam odanın ortasına ulaştı ve kılıcı demir çubukların üzerine yerleştirdi. Kılıç, odada yankılanan bir çınlama sesiyle yerine yerleşti ve tüm oda da sessizliğe gömüldü.
Kalabalık içgüdüsel olarak ikiye ayrıldı ve Gareth’ın ilerlemesi için yol açtı.
Gareth, tüm ilginin tadını çıkararak tahtından yavaşça kalktı. Tüm gözlerin, üzerinde olduğunu hissedebiliyordu. Yaptığı her hareketin incelenerek, büyük bir ilgiyle izlendiği böyle bir anın bir daha gelmeyeceğini biliyordu. Küçüklüğünden beri bu anı defalarca hayal etmişti ve işte şimdi o an gelmişti. Bu sürecin ağır ağır ilerlemesini istiyordu.
Her adımın keyfini çıkararak, tahtın basamaklarından indi. Ayakları altındaki yumuşacık halının üzerinde yürüyerek, kılıca biraz daha yaklaştı. Sanki bir rüyada gibiydi. Daha önce bu halının üzerinde birçok kez yürümüş ve o kılıcı milyonlarca kez kaldırmış gibi hissetti.
Nasıl olacağını zihninde canlandırdı. Cesur bir şekilde ilerleyecek, tek eliyle uzanacak ve halkı, önünde eğilirken, kılıcı başının üzerine kaldıracaktı. Herkesin soluğu kesilecek ve onu, Seçilmiş Kişi olarak, şimdiye kadar hüküm sürmüş MacGil krallarının en önemlisi olarak ilan edeceklerdi. Sevinç gözyaşları dökeceklerdi. Korkudan sineceklerdi. Bu olaya şahit edebildikleri için Tanrı’ya şükredeceklerdi. Bir tanrı gibi ona tapacaklardı.
Gareth, kılıca yaklaştı, şimdi sadece birkaç adım uzaktaydı ve içten içe titrediğini hissetti. Kılıcı daha önce birçok kez görmüş olmasına rağmen, güzelliği karşısında afalladı. Daha önce kılıca bu kadar yaklaşmasına hiç izin verilmemişti ve bu onu şaşırttı. Etkileyiciydi. Kimsenin çözemediği bir malzemeden yapılmış olan uzun parlak kılıcın kabzası ipek bir kumaşla sarılıydı ve her çeşit mücevher ve şahin armasıyla süslenmişti. Bu, Gareth’ın, o güne dek görmüş olduğu en süslü şeydi. Kılıca bir adım daha yaklaştığında, ondan yayılan güçlü enerjiyi hissetti. Zar zor nefes alıyordu. Sadece birkaç saniye içinde kılıç avuçları arasında olacaktı. Tüm dünyanın görmesi için onu yukarıya kaldıracaktı ve kılıç güneş ışığında parlayacaktı.
Uzandı ve sağ elini kabzanın üzerine yerleştirdi, parmaklarını yavaşça etrafına sardı. Üzerindeki her mücevheri, her girintiyi hissedebiliyordu. Avucundan koluna, oradan da tüm bedenine yoğun bir enerji yayıldı. Daha önce hissettiği hiçbir şeye benzemiyordu. Bu, onun anıydı.
Gareth riske girmeyecekti. Diğer eliyle de kabzayı kavradı. Gözlerini kapattı, solukları düzensizleşti.
Lütfen СКАЧАТЬ