Название: CELIL OKER-ÖZEL BASKI-YENIK VE YALNIZ
Автор: Celil Oker
Издательство: Автор
isbn: 9789752126435
isbn:
Atkuyruklu kız tepsi elinde odadan çıktı. Hangi yöne gittiğine bakmadım artık.
Kahvemden bir yudum aldım. Üstüne sigara eklemek için bir sehpaya ihtiyacım vardı, sesimi çıkarmadım. Kahve de bir şeye benzemiyordu. İçeriden sertçe kapanan bir oda kapısı sesi geldi. Ardından evin dış kapısı açıldı, kapandı.
Ev sahibem de bir yudum aldı kahvesinden. Yemek masasının üstündeki sigara, çakmak ve küllüğe baktı. Ama yerinden kımıldamadı. Yüzüme baktı. Anlatacaklarının yerine gidip gitmeyeceğini anlamak ister gibi bakıyordu.
“Tuhaf bir cenaze evi olduğunu fark etmişsinizdir,” dedi sonra. “Cenazenin nereden kaldırılacağını bile bilmiyorum halbuki.”
Başımı salladım.
“Nedenini tahmin ediyorsunuzdur.”
Başımı bir kere daha salladım.
“O kadından boşanamıyordu bir türlü,” dedi elindeki kahveyi kanepenin üstüne bırakarak. Öne doğru biraz eğilerek dinledim. Biraz geriden alması normaldi.
“Böyle yaşamak çok zordu zaten,” diye devam etti. “Kocaman bir kızın var. Beraber yaşadığın adama baba diyemiyor. Senin başka çaren yok. Adam tek dayanağın. Böyle olmaz desen, gelecek ay evin kirasını nasıl vereceksin? Kız bir üniversiteye girerse başını kurtarır diyorsun. Giremiyor. Çalışayım desen ne halt edeceksin? Ne bilirsin ki ne çalışacaksın? Zaten ortalık kıyamet…”
Bana değil kendine anlatıyordu sanki. Belki sayısız kere anlattığı gibi. Küçük bir aradan sonra derin bir nefes alıp devam etti.
“Bazı şeyleri kabullenince, işler iyiye gidiyor sanıyorsun. Gitmiyor oysa. Gitmiyor.”
Yere, tüylü halıya bakıyordu şimdi. Bıraksam, ikinci sınıf bir “hayatım roman” sinopsisi anlatacağını sezdim. Başka bir şeye ihtiyacım olduğunu düşündüm.
“Nasıl haber aldınız?” dedim.
Yüzüme baktı. Gülmek ister gibiydi. Gülemedi. Dudağı hafif büküldü yalnızca.
“Karısı telefon etti,” dedi. “Dostça bir telefon olduğunu düşünmeyin. Ağzına geleni söyledi. Belki de haklı kadın. Ben olsam ne yapardım bilemiyorum. Ama korkuttu da beni. Asuman’ı çağırdım hemen. Ne işe yarayacaksa… Bir daha ararlarsa o konuşsun diye düşünmüştüm. Kızın bir de iş görüşmesi vardı. Yoldan çevirdim.”
Başını iki yana doğru salladı.
“Ne dedi?” dedim. “Karısı dediğiniz hanım?”
“Kemal’i benim öldürdüğümü…” dedi ev sahibem. Kafasını kaldırıp yüzüme baktı benim yargımı merak ediyormuş gibi. “Haberi veren polislere de öyle söylemiş.”
“Polisler?” dedim.
“Henüz gelen olmadı,” dedi omzunu silkerek.
“Neden öldürmüşsünüz?” dedim.
“Kendisine döneceğini anlamışım… Artık benim gibi bir orospuya para yedirmeyeceğini anlamışım… Çok affedersiniz, başım örtük, kıçım açıkmış. İşte öyle şeyler. Ağız dolusu hakaret. Ağız dolusu…”
Bıraksam ağlardı belki. Bırakmadım.
“Bana kalırsa sizi endişelendiren başka bir şey,” dedim.
Kafasını kaldırdı yeniden. Gözlerinde ağlamakla ilgisiz şeyler gördüm.
“Haklısınız,” dedi. “O zarfı geri istiyorum. Bana onu getirir misiniz?”
Bölüm 7.5
Müşterilerimin işine gelen şeylerin benim de işime gelmesi enderdir, ne yalan söyleyeyim. Eksik gerçeklerin, yalanların, saptırmaların ve kıvırtmaların arasında kendisine bir yol bulmaya çalışır her iki taraf da. Doğası böyledir bu mesleğin.
O yüzden, bu da nereden çıktı, diye düşünmedim. İki kişinin istediği şey, bir kişinin istediği şeyden daha kolay gerçekleşir, diye düşündüm.
“Getirebilirim,” dedim. “Belki.”
“Getirebilirseniz hiçbir müşterinizin… eee… olmadığı kadar minnettar kalırım size,” dedi ev sahibem.
“Bazı şeylere bağlı,” dedim minnettarlığın beni zerre kadar ilgilendirmediğini belli eden bir ses tonuyla.
“Nelere mesela?” dedi. Herhangi bir şeyi yanlış anlamaya eğilimi yokmuş gibi söylemişti bunu.
İçimden bir ses, mümkün olduğu kadar acele etmem gerektiğini söylüyordu. Aldatılan acılı kadın, polise kendiliğinden müşterimden bahsetmese bile, “Eşinizin birisiyle ilişkisi var mıydı?” sorusunun standart ilk üç soru arasında olacağını biliyordum. Suçlamasını ciddiye alsalar da almasalar da kapı ya da telefon her an çalabilirdi. Gelmelerini daha ne kadar erteleyebilirdi İstanbul trafiği. Sorulara cevap verenler arasında olmayı istemiyordum. Hem de hiç. Saatime baktım.
“Zarfın içinde ne olduğunu bilmem gerek,” dedim. Mesleğim, tetiği bulanın onu tutan eli de bulacağını epeydir öğretmişti bana.
Ev sahibem gözlerimin içine kararlılıkla baktı. Ondan istediğimi yapmayacağı belliydi bu bakışlarda. Ama yine de dikkatle izlememi emreden bir şey vardı gözbebeklerinde.
Hafifçe gülümsedi. Çok hafif.
“Bunu size söyleyemem,” dedi. “Daha önce de belirttiğim gibi. Ama hoşunuza gidecek bir anlaşma önerebilirim.”
“Dinliyorum,” dedim.
“Zarfı ele geçirdiğinizde, içine bakmadan geri getirirseniz, sabahkinden biraz daha kalın bir başka zarf veririm size,” dedi.
Gülümseme sırası bendeydi. Öyle yaptım.
Sıkı motivasyon, dedim içimden.
Teknik olarak çok kârlı bir teklifti, ama bunun kişisel güvenliğime yönelik tehdidi bir hayli artırdığının da farkındaydım. Zarfın içine bakıp bakmama meselesini biraz daha kurcalamaya karar verdim.
“Yine de bakabilirim,” dedim.
“Baktığınızı hemen anlarım,” dedi Hülya Hanım. “Antrenmanlıyım, bu kez bayılmam. Ama kendi zarfınızı kaybedersiniz.”
Hafifçe gülümsedi.
Bu kadını hafife alma Remzi Ünal, dedim içimden.
“Tamam, anlaştık,” dedim. “Hâlâ koyduğum yerde olduğundan emin miyiz?”
“Herhalde,” dedi.
“Buraya gelmeden önce galerinin СКАЧАТЬ