CELIL OKER-ÖZEL BASKI-YENIK VE YALNIZ. Celil Oker
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу CELIL OKER-ÖZEL BASKI-YENIK VE YALNIZ - Celil Oker страница 14

Название: CELIL OKER-ÖZEL BASKI-YENIK VE YALNIZ

Автор: Celil Oker

Издательство: Автор

Жанр:

Серия:

isbn: 9789752126435

isbn:

СКАЧАТЬ sahip olduğunu anlamak için deha olmak gerekmiyordu. Aynı plan, ters yön. Pencerelerin arkadaki küçük vadiye baktığını, Beşiktaş Kulübü’nün belediyeden devraldığı kapalı spor salonunun çatısını uzaktan görünce anladım.

      Salon, benimkinin aksine, ağzına kadar doluydu.

      Kütüphanemin olduğu yerde kocaman bir büfe vardı. Oymalı tahtadan köşeleri olan, içi de ağzına kadar ıvır zıvır dolu bir büfe. Büfenin önünde, kenarında sandalyelerle kocaman bir yemek masası. Masanın üstündeki örtünün işlemelerinden, fakir iki kıza iki gelinlik çıkarabilirdiniz. Masanın hemen dibinde kırmızı kadife döşenmiş oturma takımı başlıyordu. Oturma takımının tekli koltukları, ikili kanepesi, üçlü kanepesi pencereye kadar ulaşıyordu. Benim televizyonumu koyduğum iki pencerenin arasında ince uzun bir kütüphane vardı. Kütüphanede herhalde eve geldiğinden beri hiç açılmamış Meydan Larousse ciltlerinin işgal ettiği yerin dışında kalan her yer irili ufaklı fotoğraflarla doluydu. Çerçeveli, çerçevesiz. Oturma takımının ortada bıraktığı boş alanda bej renkli, uzun tüylü bir halı yerleştirilmişti. Televizyon, seyretme mesafesine bakıldığında gözü rahatsız edecek kadar büyük ekranlı bir plazmaydı. Kapalıydı beklendiği gibi. Benim evin kimselerin kalmadığı misafir odasına denk düşen odayı gündelik oturma odası olarak düzenlemişler demek ki, diye düşündüm kendi kendime. O odada daha küçük bir televizyon vardır. Telefon kütüphanenin altındaki çıkıntıdaydı.

      Hülya Çakır salonun girişinde durdu. Ev sahibi olduğunu hatırladı sanki.

      “Buyurun,” dedi bana. Sonra elini alnına götürdü. Yine de bekledi önce benim oturmamı.

      Kendime, kendi evimdeki koltuğumun konumuna yakın duran tekli koltuğu uygun bulup oturdum. Hülya Çakır üçlü kanepeye, çaprazıma oturdu. Asuman arada bir boşluk bırakıp yanına. Eteğini kontrol ederek bacak bacak üstüne attı. Nazan Çakır ayakta kaldı. Ellerini önünde birleştirmişti. Elindekileri masanın üstüne bırakmıştı.

      Böyle bir durumda evin içi girip çıkanla dolu olmalıydı, diye geçirdim aklımdan. Yemekler gelmeliydi, telefon susmamalıydı, insanlar birbirlerine cenazenin hangi camiden kalkacağını fısıldamalıydı. Yok, böyle olmamalıydı.

      Niye böyle olduğunu tahmin etmek mümkündü ama. Doğru tahmin etmek. Belki.

      Kapıyı çaldığımdan beri ev sahibime ilk kez doğru dürüst bakabiliyordum şimdi. Üstünde neredeyse siyaha varan koyulukta lacivert bir elbise vardı. Sekreter kızın saçları kadar koyu. Belindeki fiyonk yapılmış şeridin dışında hiçbir eklenti yoktu giysisinde. Ayak bileklerine kadar inen bol etekleri, saatini bile gizleyen uzun kolları vardı.

      Sanki “kim önce konuşacak” der gibi kıpırdandı yerinde ev sahibem. Asuman Hanım ona baktı.

      “Kimin kim olduğunu anlamışsınızdır ama tanıştırayım. Asuman. Kardeşim…” dedi ev sahibem eliyle yanındakini göstererek. Memnun oldum anlamında başımı salladım kadına doğru. Aynı cevabı aldım. “Kızım…” dedi sonra kafasını ayakta duran atkuyruklu kıza doğru çevirerek. Kıza da başımı eğdim.

      Atkuyruklu kızın yüzünde hiçbir değişiklik olmadı, eve gelen orta yaşlı bir adama takdim edilince. Üzerinde bir blucinle yazısız, mavi bir tişört vardı. Yüzünde Kemal Çakır’ı andıran herhangi bir iz görmedim. Annesinin yirmi yıl önceki haline benziyordu daha çok. Göğüsleri biraz daha gelişmişti.

      Ev sahibim ona döndü.

      Bakalım ne isteyecek, diye geçirdim içimden.

      “Nazan, birer kahve yap bize,” dedi. “Remzi Bey’e sor bakalım nasıl içer?”

      “Orta lütfen,” dedim kız bir şey sormadan. Kız geri döndü. Odadan çıktı. Evlerimizin planına göre çıkınca sola dönüp mutfağa gireceğine, sağa döndü, koridordan yürüdü.

      “Onun için de çok zor…” dedi ev sahibem.

      Başımı anlayışla salladım. Genç kuşağın ergenlikten kaynaklanan ebeveyn çatışmasının sonuçlarını irdelemenin sırası değil, diye düşündüm. Kardeşinden de bir şey isteyecek mi diye bekledim.

      İstemedi.

      Geriye bir şey isteyeceği bir tek ben kaldım galiba, dedim içimden.

      “Remzi Bey, sizden Asuman adına, kendim adına özür dilerim,” dedi. “Telefonda öyle konuşmamalıydı sizinle. Ama nedeni vardı. Kapıda ben de yanlış davrandım.”

      Hiç önemli değil anlamında başımı salladım. Bazen az konuşmak işe yarardı. Karşınızdaki istim üzerinde olduğu zamanlar özellikle. Kardeşi başı hafifçe yana doğru eğilmiş dinliyordu.

      “Beni koruduğunu düşünüyordu,” diye devam etti. “Haberi aldığımdan beri aklım başımda değildi benim de. Benim korkum ona da yansıdı. Tanıdığım bir avukat falan da yok.”

      Avukata neden ihtiyaç duyduğunu da sormamayı yeğledim. Haberi kimden aldığını da.

      “Böyle durumlarda iş biraz karışık oluyor,” dedi ev sahibem. “Acınızı bile doğru dürüst yaşayamıyorsunuz. Karşı taraf da sizi suçluyor haliyle…”

      Karşı tarafı da az çok tahmin ediyordum. Neden suçladıklarını değil elbette. Onu da öğrenecektim nasıl olsa. Sessizliğimi korudum.

      “Aslında sizi kapıda görünce sevinmem gerekirdi,” dedi ev sahibem. “Bana ancak siz yardım edebilirsiniz. Bunu hemen anlamalıydım.”

      Sonra, nasıl yardım edeceğimi anlatmaya nereden başlayacağını bilemiyormuş gibi iki yanına baktı. Kardeşi tedirgince yerinde kıpırdadı.

      Sırası, dedim içimden. Artık hafif bir ittirmenin zamanı gelmişti. Sadece yardımsever bir komşu olmadığımı bildiklerine göre.

      “Teknik olarak hâlâ müşterim sayılırsınız,” dedim. Sonra kapının girişinde olanları hatırlayarak ekledim. “Belki yalnız konuşmamızda fayda vardır.”

      Kendisini büyük bir zorluktan kurtarmışım gibi aydınlandı yüzü. Kardeşine baktı.

      Kardeşi yerinden kıpırdamadı.

      “Emin misin?” dedi benim yüzüme bakmadan.

      “Lütfen,” dedi ev sahibem.

      “Çağırdığında böyle değildi ama…” dedi kardeşi.

      “Senden yapmanı isteyeceğim şeyler de var,” dedi ev sahibem. “Sonra ama.”

      Asuman Hanım bu kez hiçbir şey söylemeden ayağa kalktı. Kafasını iki yana salladı onaylamadığını göstermek ister gibi. Sonra döndü. Salonun kapısına yöneldi. Tam kapıda durdu. Elinde tepsiyle içeri girmeye niyetlenen atkuyruklu kıza yol verdi. Ona da bir şey söylemedi. Salondan çıktı. Kız bize doğru ilerlerken evin içinde açılıp kapanan bir kapının sesini duydum.

      “Teyzem nereye gidiyor anne?” dedi atkuyruklu kız kahveleri önümüzde eğilerek СКАЧАТЬ