CELIL OKER-ÖZEL BASKI-KRAMPONLU CESET. Celil Oker
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу CELIL OKER-ÖZEL BASKI-KRAMPONLU CESET - Celil Oker страница 7

Название: CELIL OKER-ÖZEL BASKI-KRAMPONLU CESET

Автор: Celil Oker

Издательство: Автор

Жанр:

Серия:

isbn: 9789752126398

isbn:

СКАЧАТЬ sonrası sana ait, kolay gelsin,” dedi. Rahatlamıştı.

      Bu konudaki hassasiyetlerine ilişkin hiçbir yorum yapmamayı öğrenmiştim. Çeki, üzerinde yazanları incelemeden alıp cüzdanıma koydum. Nakit verenlerin parasını da saymazdım. Cüzdanı cebime koymadan üzerinde ev adresim ile telefon numaramın yazılı olduğu kartvizitlerimden bir tane çektim. Masaya gidip benim çeki imzaladığı kalemi kullanarak araç telefonumun numarasını yazdım kartın arkasına.

      “Cep telefonum yok,” diye açıkladım.

      “Benim de,” dedi. Toplantı masasının çekmecesinden kendi kartvizitini çıkardı. Tıpkı benim yaptığım gibi kartın arasına bir telefon numarası yazdı. Ev numarası olmalıydı. Uzattığı kartı alıp ceketimin cebine koydum.

      “Beni her an arayabilirsin,” dedi. “Adını atlatılmayacakların listesine koymalarını söyleyeceğim santraldekilere.”

      “Tamam,” dedim. “Şu buluşmayla ilgili telefon gelirse, beni bulamazsanız bile evdeki telesekretere mutlaka not bırakın.”

      “Mutlaka bırakırım,” dedi. “Senin için başka ne yapabilirim?”

      Takım dün maç yaptığına göre bugün izinli olmalıydı. İlhan Karasu’ya ne kalecinin ne solbekin ne teknik direktörün adını sorma gereğini duydum. Ne de takımın antrenman sahasının yerini. Akşama takımın tümüyle birden tanışma olanağım vardı nasıl olsa.

      “Bu akşam için bir davetiye isterim,” dedim.

      “Ne?” dedi. Neden söz ettiğimi çıkaramadı birden.

      “Anladığıma göre bu akşamki ekspozisyona Karasu Güneşspor takım olarak katılacakmış. Ben de orada olursam çocukları toplu halde görürüm diye düşündüm.”

      “O kolay,” dedi İlhan Karasu. “O kolay. Dilek Hanım’a söyleriz…” Birden akşama yağmur yağıp yağmayacağı meselesi aklına gelmiş gibi suratını buruşturdu. Ya da başka bir şeydi aklına gelen.

      “Seni ne diye yutturacağız millete?” dedi.

      “Soran olursa bir yalan bulurum,” dedim.

      Odasına girdiğimizden beri ilk kez güldü İlhan Karasu. Gerçekten güldü. Ben de güldüm.

      “Gel benimle,” dedi.

      İlhan Karasu önde, ben arkada odasından çıktık. Koridoru geçip, karşıya, Dilek Aytar’ın odasına hiç tereddüt etmeden girdi. Ben de peşinden.

      Dilek Aytar odasında yalnızdı. Telefonda konuşuyordu. Aniden çıkıp gelen patronuna hiç şaşırmadı. Eliyle bir saniye bekler misiniz işareti yaptı. İki kere hayır dedi telefona, iki kere de tamam ben hallederim. Masasının önünde konuşmadan ayakta bekliyorduk. Telefonu kapayınca yüzümüze baktı.

      “Remzi Bey de akşam bizimle olacak ekspozisyonda,” dedi İlhan Karasu. “İlgilenir misin?”

      “Remzi Bey kiminle ilgilenecek?” diye sordu Dilek Aytar. Beni ilk kez görmüş gibi ilgiyle bakıyordu yüzüme bu kez. Reklamcı arkadaşımın çenesini tutamadığını anladım. Ya da Dilek Aytar’ın doğru sorular sormasını bildiğini. İlhan Karasu da anladı deşifre olduğumu. “Hadi yap numaranı!” der gibi yüzüme baktı.

      Karasu Tekstil’deki ittifaklarıma ilişkin bir karar aldım.

      “Dilek Hanım’a doğruyu söylemeliyiz,” dedim. “Buna hem hakkı var hem de benim işim kolaylaşır.” Dilek Aytar’a döndüm.

      “Takımla ilgili bir mesele için İlhan Bey’e çalışıyorum,” dedim. “Bu akşam çocuklarla şöyle uzaktan tanışırsam iyi olur diye düşündüm. Çok fazla reklam etmeden.”

      “Ben de benim peşime özel dedektif taktınız diye korkmuştum,” diye espri yaptı Dilek Aytar. Sonra gözlerimin içine baktı. “Hiç özel dedektif tanımamıştım.”

      “Remzi Bey’in görevini sizden başkası bilmese iyi olur diye düşünüyoruz,” dedi İlhan Karasu.

      Dilek Aytar elini boynundaki kocaman metal yuvarlaklara götürerek düşündü.

      “Soran olursa İstanbul’a ilk kez gelen Kayseri bayimiz diye tanıştırırım,” dedi sonra. “Aramıza yeni katılan bayilerle özel olarak ilgilenmek görevlerimin arasındadır,” diye açıkladı bana.

      “Benim için uygun,” dedim. Benimle özel olarak ilgilenmesine itirazım yoktu şimdilik.

      “Mesele yok,” dedi İlhan Karasu. Elini uzattı bana. “Akşama görüşürüz.” Sonra ekledi. “Yağmur yağmazsa tabii.”

      “Akşama yağmur yağ-ma-ya-cak!” dedi Dilek Aytar, elimi sıktıktan sonra odadan çıkıp giden patronunun arkasından belirli bir kararlılıkla.

      “Otursanıza,” diye toplantı masasını işaret etti sonra bana dönüp. “Size doğru dürüst bir kahve bile ikram edemedim.”

      Nimet Hanım diyafondan biri sütlü iki kahve siparişi daha aldı. Hem bu sefer gecikmemeliydi kahveler, bak ona göre… Dilek Aytar elini diyafonun düğmesinden çektikten sonra masanın üstündeki kartvizitlikten bir kartvizit aldı. Oturduğu yerden kalkıp ağır ağır çıplak erkek manken ile çıplak kadın mankenin arasından bir tur attı elinde kartvizitiyle, sonra dönüp toplantı masasına yöneldi. Ben de çoktan kendi kartvizitimi çekmiş, oturmuştum. Sessizce bakıyordum yürüyüşüne. Çaprazımdaki sandalyeye de o oturdu. Masadan biraz geride bacak bacak üstüne attı. Dirseği masadaydı. Uzattığım kartviziti diğer eliyle alıp uzun uzun okudu. Masaya bıraktığı kartviziti alıp cebime koydum.

      “Eskiden pilotmuşsunuz…” dedi.

      “Evet,” dedim.

      “Nereden çıktı bu özel dedektiflik?” dedi.

      “Pazarın ihtiyacı vardı,” dedim. “Başkalarının ne yaptığını bilmek isteyenler de çok, ne yaptığının bilinmemesini isteyenler de.”

      “Ben hangi taraftanım sizce?” dedi.

      “Siz ne yaptığını… bilenlerdensiniz,” dedim.

      Bir kez daha beni ilk kez görüyormuş gibi baktı yüzüme, önemli bir şey söyleyecekmiş gibi öne eğildi. Boynundaki madeni yuvarlaklar şıngırdadı. Elini bastırıp kolyesini ve bluzunun hareketlenip arzu edilenden fazlasını göstermeye eğilim taşıyan yakasını denetledi. Kapıdaki hareketi algıladı sonra. Doğruldu.

      “Bak ona göre” etkili olmuştu anlaşılan, Nimet Hanım tepsisinde iki neskafe fincanıyla içeri girdi. Bu sefer servisi yapıp tepsiyi düşürmeden çıkmayı başardı. Konuyu değiştirme fırsatının üstüne atladım.

      “Siz halkla ilişkiler ve reklam işini nasıl seçtiniz peki?” dedim.

      “Benim nedenim açık,” dedi. “Eskiden müşteri temsilcisi olarak çalışırdım bir reklam ajansında. Müşterilerin bitip tükenmez СКАЧАТЬ