CELIL OKER-ÖZEL BASKI-KRAMPONLU CESET. Celil Oker
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу CELIL OKER-ÖZEL BASKI-KRAMPONLU CESET - Celil Oker страница 6

Название: CELIL OKER-ÖZEL BASKI-KRAMPONLU CESET

Автор: Celil Oker

Издательство: Автор

Жанр:

Серия:

isbn: 9789752126398

isbn:

СКАЧАТЬ açan adam?” diye sordum.

      İlhan Karasu light birasından bir yudum daha almak için kutuyu ağzına götürdü. Kalmadığını görünce yüzünü buruşturdu, kalktı içki dolabına doğru yürüdü. Yere eğilmiş buzdolabının içini kurcalarken bana seslendi.

      “Bir şey içmeyeceğinden emin misin?”

      “Bir kahve olsaydı…” dedim.

      Keşke Tanrı’dan başka bir şey isteseydim. Kapı bu kez çalınmadan açıldı, saçları bir eşarpla toplanmış, önlüklü bir kadın elindeki tepsinin üzerindeki bir neskafe fincanıyla içeri girdi.

      “Dilek Hanım yolladı misafirinize,” dedi patronuna bakıp. Sonra komik bir şey söylemiş gibi kıkırdadı.

      Bana kadar gelmesini beklemeden kalkıp tepsiden kahvemi aldım. Doğruydu, sütsüz neskafe benimdi.

      “Teşekkür ederim Nimet Hanım,” dedim kadına.

      Nimet Hanım tepsiyi yere düşürdü. Tepsi tangırdadı. Yerime oturup kadının tepsiyi korkunç bir telaşla yerden alıp kaçar gibi çıkmasını izlerken bir yudum aldım kahveden. Tahmin ettiğim gibiydi, soğumaya başlamıştı.

      İlhan Karasu elinde bira kutusu, karşımdaki yerine oturdu.

      “Bizim piyasada rekabet önemlidir,” diye söze başladı. “Çok sayıdadır rekabet, bir sürü firma, bir sürü marka vardır. Birbirimizi kollarız hep. Fiyatta, modellerde, reklamda, promosyonda, indirimde, bayi ilişkilerinde… Birbirimizin gözüne bakarız.”

      Birasından bir yurdum daha çekti.

      “Ama bir tanesi, bir tanesi benim için diğerlerinden bütünüyle ayrılır. Herhangi bir konuda Barbie House’un arkasında kalmak asabımı bozar. Belki çok ticari bir yaklaşım değil ama gerçekte olması gerekenden daha önemli bir rakiptir benim için Barbie House.”

      “Bunun bir nedeni olmalı,” dedim.

      “Nedeni var, nedeni var. Sahibi eski ortağımdır ve ayrıldığımızdan beri birbirimize gülümser ve masanın altından tepişiriz. Çok düşledim deposuna girip kumaşlarını ellerimle makaslamayı…”

      “Ama makaslamadınız,” dedim.

      “Makaslamadım. Tepişiriz tepişmesine ama medenice. Piyasa kurallarıyla. Belden aşağı vurmadan.”

      “Rakip forvete sakatlamak için girmeden,” dedim.

      Yüzüme baktı.

      “Evet,” dedi. “Bu futbol işini o icat etti önce. Gitti bir takım aldı kendine. Adını koyamadı tabii enayi.”

      “Barbiespor!” diyerek güldüm.

      “Ben de ona, ‘Barbiespor nasıl gidiyor?’ diye sorarım gördüğümde. Gıcık etmek için. Takımın göğsünde kocaman harflerle yazar Barbie diye.”

      Gazetede Karasu Güneşspor’un bir puan altındaki takımın adını hatırladım birden.

      “Merkez İdmanyurdu,” dedim. “Bu haftaki maçınız Merkez İdmanyurdu’yla mı?”

      “Evet. Yenilen düşer.”

      “Yenilen düşer,” dedim.

      “Bu yüzden, ‘Ya doğruysa?’ diyordum,” dedi İlhan Karasu. “Bizim iki oğlanı satın aldılarsa Karasu Güneşspor düşer.”

      “Medenice kapışırız demiştiniz?”

      Birasından bir yudum daha aldı.

      “Her şeyin bir ilki vardır,” dedi. “İşte ondan korkuyorum.”

      Böyle bir durumda ne yapılır bilmiyordum. Bunu açıkça söylemeye karar verdim.

      “Ya palavraysa aklımıza geldiği gibi? Sırf ortalığı bulandırmak, takımın gücünü düşürmek için üfürdülerse? Kendi elimizle kendimizi sakatlayalım diye?” dedi.

      “Yapar mı bunu eski ortağınız?” dedim.

      “Şike yapacak olan bunu da yapar,” dedi İlhan Karasu. “Oğlanları takımdan kesersek maç günü durduk yere, arkamızdan değil, yüzümüze güler.”

      “Topçularla konuşun,” dedim.

      “Düşündüm ama çıkar yol değil,” dedi. “Doğruysa adam gibi oynarlar bu maçta belki ama bir kere satılmış oyunculara nereye kadar güvenebilirsin? Yok doğru değilse durduk yerde morallerini bozmuş oluruz. Sırf namuslu olduğunu göstermek için oynamak, namuslu oynamaktan daha zordur. Olmadık yerde hata yaparlar heyecandan, yine yanarız.”

      “Peki ben ne yapabilirim sizin için?” dedim. Yeniden profesyonelleşmenin zamanı gelmişti.

      “Maç cumartesi günü saat üçte,” dedi İlhan Karasu. “O saate kadar işin doğrusunu bulmanı istiyorum. Aslı varsa takımdan keseceğiz, yoksa kimseye bir şey söylemeden çıkacağız maçımıza. Ondan sonra Allah ne gösterirse.”

      “Üstelik bunu çaktırmadan yapmam gerekiyor,” dedim.

      “Çaktırmadan,” dedi.

      “Zor olacak,” dedim. “Uzaktan kumanda.”

      “Uzaktan, yakından,” dedi İlhan Karasu. “Çaktırmadan. Yalnızca seninle ben bileceğiz ne yaptığını. İşin doğrusunu da ne kadar erken öğrenirsek o kadar iyi. Yapabilir misin?”

      Bu bana, “Şu Cessna’yı Hezarfen Havaalanı’na indirebilir misin?” der gibi bir soruydu. Muhtemelen çakılırdım ama bunu söylemezdim yolcuma.

      “Şu işi bağlama buluşmasının aslı çıkarsa kolay,” dedim. “Ben bazı meslektaşlarım gibi fotoğraf çekip ses kaydetmem. Vardığım sonuçlara inanacaksınız.”

      “İnanırım,” dedi İlhan Karasu. “Reklamcıma inanırım çünkü.” Kalkıp yerde duran kırmızı telefona yürüdü. Makineyi eline alıp ahizeyi kulağı ile omzunun arasına sıkıştırdı. İki numara tuşladı. Sonra bana dönüp sordu.

      “Ne miktar söyleyeyim?”

      Amatör kümeden üçüncü lige yeni çıkmış bir takıma transfer olacak bir santrforun isteyeceğini tahmin ettiğim bir rakamı ikiye katlayarak söyledim.

      4. BÖLÜM

      Demin çekleri tek laf etmeden imzalatan takım elbiseli adam tekrar gelene kadar tek kelime etmedik. Müşterilerimin bir özel dedektifle çalışmaya başladıklarına gerçekten inandıkları an paranın el değiştirdiği bu andır. Psikiyatrlara ödenen paranın tedavinin bir parçası olduğuna inanıldığı gibi. Çoğu doktor gibi çıkarıp serbest meslek gelir makbuzu da düzenlemem. Doktorlardan makbuzu isteyen hastaların oranını bilemem ama benden kimse istemez. Benden yalnızca sonuç isterler. Sonuçları da bazen veririm, bazen veremem. Doktorlar gibi.

      Takım СКАЧАТЬ