Küçük Bey. Soseki Natsume
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Küçük Bey - Soseki Natsume страница 7

Название: Küçük Bey

Автор: Soseki Natsume

Издательство: Maya Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 9786057605566

isbn:

СКАЧАТЬ sordum. Bunun üzerine öğrencilerden biri, “Dört kâse çok fazla ama,” dedi. “Dört kâse de yerim beş kâse de. Kendi paramla yiyorum. İtirazı olan var mı?” diyerek hızlı bir şekilde dersi bitirip öğretmenler odasına döndüm. On dakika geçtikten sonra sıradaki sınıfa girdim. Karatahtada “Dört kâse tempura. Ama gülmek yasak!” yazıyordu. Az öncekinde kızmamıştım fakat bu seferkinde tepem attı. Şaka değil, düpedüz saygısızlıktı bu yaptıkları. Pirinç kekini fazla pişirip kapkara yaparsan kimse seni övmez. Bu taşralılar nezaket bilmedikleri için, ne kadar ileri giderlerse gitsinler önemi olmadığını düşünüyorlardı galiba. Muhtemelen bir saatte yürüyerek gezilecek kadar küçük bir şehirde yaşayıp bir de üstüne heyecan verici bir şey olmayınca tempura meselesi Rus-Japon Savaşı gibi heyecan yaratmıştı. Zavallılar. Çocukluklarından beri böyle büyütüldükleri için vaktinden önce olgunlaşıp saksıdaki akçaağaç gibi dar görüşlü yetişecekler.28 İyi niyetli bir şaka olsaydı birlikte gülerdik ama bu başka bir şeydi. Ortada kötü niyet vardı. Hiçbir şey söylemeden tahtayı silerken “Böyle yaramazlıklar yapmak eğlenceli mi? Korkakça bir şaka. Sizler korkaklığın anlamını biliyor musunuz?” diye sordum. Biri, “Kendine gülündüğünde sinirlenmek de korkaklık değil midir?” diye cevap verdi. Küstah! Tokyo’dan buraya bunlara bir şeyler öğretmeye gelme zahmetine katlandığımı düşününce üzülüyorum. “Çok boş konuşmayın da ders çalışın,” diyerek derse başladım. Sonraki sınıfa girdiğimde bu sefer “Tempura yemek, boş konuşmak istemenize neden olur,” yazıyordu. İşler kontrolden çıkmıştı. O kadar sinirlendim ki bu şımarık veletlere hiçbir şey öğretemem diyerek aceleyle geri döndüm. Öğrenciler ders boş diye çok sevinmişler. İşler bu hale gelince okuldansa antikacıyı tercih eder olmuştum.

      Eve dönüp iyi bir uyku çekince sakinleştim, olanlar beni artık o kadar da rahatsız etmiyordu. Okula geldiğimde öğrenciler de sınıftaydı. Yaşananlara hâlâ anlam veremiyordum. Sonraki üç gün olaysız geçti. Dördüncü akşam Sumita denen bir yere gidip dango29 yedim. Sumita denen yer bir kaplıca kasabasıydı. Oraya varmam trenle on dakika, yürüyerek yarım saat sürüyordu. Lokantalar, kaplıcalar ve parklara ek olarak genelevler de vardı. Benim gittiğim dango dükkânı genelev bölgesinin girişindeydi. Tatlılarının lezzetiyle ünlü bir yerdi, bu yüzden kaplıcadan dönerken biraz yedim. Bu sefer öğrencilerle karşılaşmadığım için kimsenin bilemeyeceğini düşündüm. Ertesi gün ilk dersin olduğu sınıfa girdiğimde “2 tabak dango, 7 sen,” yazıyordu. Gerçekten de iki tabağa yedi sen ödemiştim. Ne kadar can sıkıcı veletler! İkinci dersin sınıfında da kesin bir şeyler yazmışlardır diye bekliyordum. Bu sefer, “Genelev bölgesindeki dangolar çok lezzetli, çok lezzetli,” yazıyordu. Hayret ettim.

      Dango konusu kapandı derken bu sefer kırmızı havlum ünlü oldu. Nasıl oldu derseniz sıkıcı bir hikâyesi var. Buraya geldikten sonra her gün Sumita’da kaplıcalara gitmeye karar vermiştim. Diğer yerleri hiçbir şekilde Tokyo’yla boy ölçüşemezdi fakat kaplıcaları gerçekten güzeldi. Madem buraya kadar geldim her gün gideyim dedim. Akşam yemeğinden önce kısmen de egzersiz olsun diye dışarı çıkıyordum. Giderken de her zaman büyük alafranga havlum yanımda oluyordu. Kaplıca suyunun etkisiyle kırmızı şeritlerin rengi aktığı için uzaktan bakınca havlu tamamen kırmızı görünüyordu. Havluyu gidiş ve dönüşte, trene binerken, yürürken her zaman yanımda taşıyordum. Bu yüzden öğrenciler bana “Kırmızı Havlu, Kırmızı Havlu” demeye başlamış. Gerçekten küçük yerde yaşamak can sıkıcı. Dahası da vardı. Kaplıca, üç katlı yeni bir binaydı. Sadece 8 sen karşılığında birinci sınıf müşterilere yukata kiralayıp tellaklık hizmeti veriyorlardı. Ayrıca bir kadın Tenmoku denen özel fincanda çay ikram ediyordu. Ben her zaman birinci sınıfa gidiyordum. Bunun üzerine ayda 40 yen maaş alan bir öğretmenin, her gün birinci sınıfa gitmesinin savurganlık olduğuyla ilgili dedikodular dolaşmaya başladı. Onları hiç ilgilendirmezdi. Daha bitmedi. Kaplıca havuzu granit kaplı yaklaşık 24 metre karelik bir alandı. Havuzda genelde on üç on dört kişi olur, bazen de kimse olmazdı. Havuzun derinliği göğsüme geldiğinden egzersiz olsun diye kaplıcada yüzmek çok keyifliydi. İnsanların olmadığından emin olunca 24 metre kare kaplıcada yüzmek bana zevk veriyordu. Bir gün neşeyle üçüncü kattan inip bugün de yüzebilir miyim acaba diye giriş alanına göz atınca siyah harflerle “Kaplıcada yüzmek yasaktır,” yazılmış büyük bir tabela gördüm. Kaplıcada çok fazla yüzen olmadığından bu tabela özellikle benim için yapılmış olmalıydı. Ondan sonra yüzmekten vazgeçtim. Vazgeçtim vazgeçmesine ama okula gelince tahtada “Kaplıcada yüzmek yasaktır,” yazdığını gördüm. Çok şaşırdım. Nedense öğrencilerin hepsinin sadece beni izlediklerini hissettim. Keyfim kaçtı. Öğrenciler ne derse desin, yapmak istediğim şeyden vazgeçecek biri değildim. Neden böyle ufacık, boğucu bir yere geldiğimi düşündükçe perişan oluyordum. Bir de üstüne eve dönünce her zamanki antikacı vardı.

      Dördüncü Bölüm

      Okulda gece nöbeti vardı. Öğretmenler dönüşümlü olarak okulda kalıyordu ancak Tanuki ve Kırmızı Gömlek istisnaydı. Nasıl oluyor da bu ikisi sorumluluktan kaçabiliyor diye sorduğumda Sonin sistemi30 yüzünden olduğu söylendi. Tatmin edici bir sebep değil. Fazla maaş alıp az saat çalışmak, üstüne de gece mesaisinden kaçmak ne adaletsizlik ama! Bencilce kurallar koyup bir de olması gereken buymuş gibi davranıyorlardı. Ah! Gerçekten de oldukça utanmaz olabiliyorlar. Bu konuda bir hayli şikâyetim vardı. Oklukirpi’nin görüşüne göre tek başıma şikâyetleri sıralasam da değişen bir şey olmayacakmış. Bir iki kişi dürüst olsaydı işler değişebilirdi. Oklukirpi beni bir İngiliz sözüyle uyardı: “Might is right.”31 Anlamamıştım. Ne demek istediğini sordum, bu sözün güçlü insanların haklı olduğu anlamına geldiğini söyledi.

      Güçlü insanların her zaman haklı olduğunu eskiden beri biliyorum. Oklukirpi’nin bana bunu tekrar açıklaması gereksizdi. Güçlü insanların haklı olmasıyla gece nöbeti farklı konulardı. Tanuki ve Kırmızı Gömlek’in güçlü insanlar oldukları da nereden çıkmıştı? Tartışmayı bir kenara bırakırsak sonunda gece nöbeti için sıra bana gelmişti. Genel olarak titiz biri olduğumdan kendi yatak örtüm ve yorganım olmazsa rahatça yatıp uyuyamam. Çocukken arkadaşlarımın evinde neredeyse hiç kalmadım. Arkadaşlarımın evinde bile rahatsızken okulun gece nöbeti daha kötü olmalıydı. Kötü bile olsa, 40 yenlik maaş için yapmam gerekenlerden biri de gece nöbeti olduğundan yapacak başka bir şeyim yoktu. Sabredip görevimi yerine getirmek zorundaydım.

      Öğretmenler ve öğrenciler evlerine dönünce tek başıma kalakaldım. Zaman bir türlü geçmiyordu. Nöbetçi öğretmen odası, sınıfların arkasında yatakhanelerin batı ucundaki tek odaydı. Şöyle girip bakmıştım. Batan güneş doğrudan odaya vurduğu için o kadar boğucuydu ki bir saniye kalmak mümkün değildi. Bu kırsal bölgeye sonbahar gelse bile sıcaklık fazla değişmiyordu anlaşılan. Öğrenci yurdunun gönderdiği akşam yemeğini yiyip bitirmiştim ancak tatsız olmasına hayret etmiştim. Öğrenciler sürekli böyle yemekler yiyip nasıl bu kadar hareketli olabiliyorlardı? Hele bir de telaş içinde 16.30’da yedikleri akşam yemekleri aklıma gelince birer kahraman olduklarını düşünmeden edemedim. Yemeği yedim ama henüz hava kararmadığından uyuyamazdım. Bir an için kaplıcaya gitmek istedim. Gece nöbetçisinin dışarı çıkmasına izin verilip verilmediğini bilmiyordum ama böyle boş boş oturmak ağır hapis cezasına denk bir acı verdiğinden dayanamadım. Okula ilk geldiğim zaman görevli kişiyi sorduğumda bekçi kısa süreliğine bir iş için dışarı çıktığını СКАЧАТЬ



<p>28</p>

Akçaağaç toprakta yetiştiğinde büyük bir ağaç olur fakat küçük bir saksıda yetiştirildiğinde köklerin yayılması için yer olmadığından fazla büyüyemez. (ç.n.)

<p>29</p>

Hamur tatlısı. (ç.n.)

<p>30</p>

Meiji hükümet sistemi altında görevlilerin atanma şeklidir. Devlet dairelerinde çalışanlar, “devlet memurları” ve “genel çalışanlar” olarak ikiye ayrılır. “Devlet memurları” yönetici gibidir. Bu iki kişi “devlet memurları” sayıldıklarından bazı ayrıcalıkları vardır. (ç.n.)

<p>31</p>

Tr. “Güçlü olan haklıdır.” (ç.n.)