Su Faresi, “Seçkin biri miymiş?” diye sordu.
Ketenkuşu, “Hayır,” dedi, “temiz kalbi ve komik, yuvarlak, güler yüzlü suratı dışında hiç de seçkin biri olduğunu sanmıyorum. Küçük bir köy evinde tek başına yaşar ve her gün bahçesinde çalışırmış. Taşrada onunki kadar sevimli başka bir bahçe yokmuş. Orada hüsnüyusuflar, şebboylar, çobançantaları, Fransız düğünçiçekleri varmış. Şam gülleri, sarı güller, leylak renkli çiğdemler ve altınlı, morlu beyazlı menekşeler varmış. Haseki küpesi ve çayır teresi, mercanköşk ve ballıbaba, çuhaçiçeği ve süsen, nergis ve pembe karanfil, aylar birbirini takip ettikçe sırasıyla çiçeklenip açıyor, bir çiçeğin yerini öbürü alıyor, gözü okşayan güzel görüntüler, burna hoş gelen tatlı kokular hiç eksik olmuyormuş.
Küçük Hans’ın birçok arkadaşı varmış, ama en sadıkları Değirmenci Hugh imiş. Zengin Değirmenci küçük Hans’a o kadar sadıkmış ki, duvarın üstünden eğilip koca bir demet çiçek veya bir avuç dolusu güzel kokulu ot koparmadan ya da eğer mevsimiyse, ceplerini erik ve kirazla doldurmadan Hans’ın bahçesinin yanından geçmezmiş.
‘Gerçek arkadaşlar her şeylerini paylaşır,’ dermiş Değirmenci ve küçük Hans da başıyla onaylayıp gülümser, böyle asil fikirlere sahip bir arkadaşının olmasından gurur duyarmış.
Komşular, değirmeninde istiflenmiş yüz çuval unu, altı sağmal ineği ve yünü bol, büyük bir koyun sürüsü olan zengin Değirmenci’nin küçük Hans’a karşılık olarak hiçbir şey vermemesini bazen garipserlermiş; fakat Hans hiçbir zaman bunları dert etmez ve gerçek arkadaşlığın diğerkâmlığı hakkında Değirmenci’nin söylediği manidar şeyleri dinlemek ona her şeyden daha çok keyif verirmiş.
Küçük Hans böylece bahçesinde çalışmaya devam etmiş. Bahar, yaz ve sonbahar boyunca hep çok mutluymuş, ama kış gelip de pazara götürecek meyve veya çiçeği kalmayınca epeyce açlık çekmiş ve üşümüş, çoğu akşam birkaç armut kurusu veya çetin ceviz dışında bir şey yiyemeden yatmak zorunda kalmış. Üstelik Değirmenci onu görmeye gelmediğinden çok da yalnızlık çekmiş.
Değirmenci, karısına, ‘Kar kalkmadıkça küçük Hans’ı görmemin bir manası yok,’ demiş, ‘çünkü zor günlerinde insanları rahat bırakmak, ziyaretle başını ağrıtmamak gerek. Arkadaşlık hakkında en azından benim fikrim bu ve haklı olduğuma da eminim. O yüzden bahar gelene kadar bekleyip onu o zaman görmek daha iyi; hem böylece bana koca bir sepet çuhaçiçeği verebilecek ve bu da onu mutlu edecektir.’
Karısı, çam odunuyla ısınan büyük ocağın başındaki rahat koltuğundan, ‘İnsanlara karşı ne kadar düşüncelisin,’ diye karşılık vermiş. ‘Gerçekten öyle. Arkadaşlık hakkındaki sözlerini dinlemek sahiden mutluluk verici. Üç katlı bir evde oturmasına ve serçeparmağında altın bir yüzük takmasına rağmen rahibin bile senin kadar tatlı dilli olmadığına eminim.’
Değirmenci’nin küçük oğlu, ‘Ama küçük Hans’ı buraya çağırsak olmaz mı?’ diye sormuş. ‘Zavallının bir sıkıntısı varsa ona yulaflı lapamın yarısını verebilir ve beyaz tavşanlarımı gösterebilirim.’
Değirmenci, ‘Budala çocuk!’ demiş. ‘Seni ne diye okula gönderdiğimizi anlamıyorum. Hiçbir şey öğrendiğin yok. Çünkü küçük Hans buraya gelip sıcacık ocağımızı, güzel akşam yemeklerimizi, fıçıdaki nefis kırmızı şarabımızı görse kıskanabilir; kıskançlık da, insanın huyunu bozan en fena şeydir. Hans’ın mizacının bozulmasına göz yumamam. Ben onun en iyi arkadaşıyım; ona her zaman göz kulak olurum ve hiçbir şeyin aklını çelmemesine dikkat ederim. Hem Hans gelirse prensiplerime aykırı olduğu halde benden veresiye un isteyebilir. Un başka, arkadaşlık başka; ikisi karıştırılmamalıdır. Zaten yazılışları da farklıdır ve bambaşka anlamlara gelirler. Bunu herkes bilir.’
Kendine koca bir bardak ılık bira dolduran Değirmenci’nin Karısı, ‘Ne kadar doğru söylüyorsun!’ demiş. ‘Basbayağı çarkırkeyif oldum. Sanki kilisedeyim.’
Değirmenci, ‘Birçok insan iyi rol yapar; ama iyi konuşanlar azdır, bu da konuşmanın bir o kadar zor olduğunu ve bir o kadar da marifet istediğini gösterir,’ diye karşılık verirken masanın karşısındaki küçük oğluna öyle sert bakmış ki, oğlan utançtan kıpkırmızı kesilerek başını neredeyse çay bardağına kadar indirmiş ve ağlamaya başlamış. Fakat siz onun kusuruna bakmayın; daha çok küçükmüş.”
Su Faresi, “Hikâyenin sonu bu mu?” diye sordu.
Ketenkuşu, “Ne münasebet,” dedi, “bu daha başı.”
Su Faresi, “Öyleyse çağın gerisinde kalmışsın,” dedi. “Bugünlerde her hikâyeci sondan başlayıp başa dönüyor ve ortada bitiriyor. Yeni âdet bu. Geçen gün yanında genç bir adamla havuzun etrafında dolaşan bir eleştirmenden işittim. Konu hakkında enine boyuna konuştu; mavi gözlüğüne, kel kafasına ve genç adamın bir söz söylediği her seferinde, ‘Püff!’ diye cevap vermesine bakılırsa haklı olduğuna eminim. Ama lütfen devam et. Değirmenci fevkalade hoşuma gitti. Benim de türlü güzel duygularım vardır, o yüzden aramızda büyük bir anlayış olduğunu görüyorum.”
Bir o ayağının, bir bu ayağının üstünde hoplayan Ketenkuşu, “Pekâlâ,” dedi, “kış geçer geçmez ve çuhaçiçekleri açık sarı yıldızlar halinde açmaya başlar başlamaz Değirmenci, karısına, küçük Hans’ı görmeye gideceğini söylemiş.
Karısı, ‘Ne kadar iyi yüreklisin!’ demiş; ‘Daima başkalarını düşünüyorsun. Çiçekler için büyük sepeti de almayı unutma, olur mu?’
Değirmenci yel değirmeninin kanatlarını güçlü demir bir zincirle bağlamış ve kolunda sepetle tepeden aşağı inmiş.
Oraya vardığında, ‘Günaydın, küçük Hans,’ demiş.
Küreğine yaslanarak ağzı kulaklarına varan Hans, ‘Günaydın,’ demiş.
Değirmenci, ‘Koca kışı nasıl geçirdin?’ diye sormuş.
‘Doğrusunu istersen,’ demiş Hans, ‘sorduğun iyi oldu, hem de çok iyi oldu. Korkarım bu kış bayağı zor geçti, ama artık bahar geldiği için mutluyum, zaten çiçeklerimin de durumu iyi.’
Değirmenci, ‘Bütün kış senden söz ettik, Hans,’ demiş, ‘ve nasıl olduğunu merak ettik.’
Hans, ‘Çok iyisiniz,’ demiş. ‘Ben de beni unuttuğunuzdan korkmuştum.’
Değirmenci, ‘Hans, beni şaşırtıyorsun,’ demiş. ‘Arkadaşlık asla unutmaz. Onun en güzel yanı budur, ama sen galiba hayatın şiirselliğini anlamıyorsun. Bu arada, çuhaçiçeklerin de ne güzel görünüyor!’
Hans, ‘Evet, çok güzeller, değil mi?’ demiş. ‘Ve neyse ki bu sene bol oldular. Onları pazara götürüp belediye başkanının kızına satacağım ve parasıyla el arabamı geri alacağım.’
‘El arabanı geri mi alacaksın? Onu СКАЧАТЬ