Grimm Masalları. Братья Гримм
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Grimm Masalları - Братья Гримм страница 36

Название: Grimm Masalları

Автор: Братья Гримм

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6862-83-8

isbn:

СКАЧАТЬ Çalı Kuşu ve Ayı

      Bir yaz günü ayı ve kurt ormanda yürüyorlarmış. Ayı, bir kuşun güzel şarkı söylediğini duyunca demiş ki: “Kurt kardeş, bu kadar güzel şarkı söyleyen hangi kuş?”

      “Kuşların Kralı o.” demiş kurt. “Önünde eğilmeliyiz.”

      Aslında öten kuş, çalı kuşuymuş. “Eğer öyleyse…” demiş ayı. “Onu kraliyet makamında görmeyi çok isterim; gel, beni oraya götür.”

      “O iş göründüğü kadar kolay değil.” demiş kurt. “Kraliçe gelene kadar beklemen lazım.” Çok geçmeden kraliçe, gagasında biraz yiyecekle gelmiş ve yavrularını beslemeye başlamış. Ayı bir an evvel kuşun yanına gitmek istiyormuş ama kurt yakasından tutup: “Hayır, kral ve kraliçe oradan tekrar ayrılana kadar beklemeliyiz.” demiş. Sonra yuvanın bulunduğu deliği gözleyerek hızlı hızlı yürümüşler.

      Ancak ayı, kraliyet makamını görene kadar rahat etmemiş ve kısa bir süre sonra tekrar oraya gitmiş. Kral ve kraliçe kuş o sırada uçup gitmiş olduğundan içeri bakan ayı, yuvanın içinde yatan beş-altı yavru kuş görmüş. “Kraliyet makamı bu mu?” diye bağırmış ayı. “Burası acınası bir yer ve siz kralın çocukları falan değilsiniz; siz sadece zavallı, sefil yavrularsınız!”

      Söğüt çalı kuşu yavruları bunu duyunca çok kızarak: “Hayır, değiliz! Anne ve babamız asil canlılar! Ayı, bunun hesabını vereceksin!” demişler.

      Ayı ve kurt huzursuzlanarak geri dönüp inlerine gitmişler. Söğüt çalı kuşu yavruları bağırıp çağırmaya devam etmişler, anne ve babaları tekrar yiyecek getirmek için geldiğinde: “Açlıktan ölsek dahi bir sineğe bile dokunmayacağız; ta ki siz bizim saygıdeğer, asil çocuklar olduğumuzu kanıtlayana kadar. Siz yokken ayı geldi ve bize hakaret etti!” demişler. Kral kuş, “Sakin olun, cezası neyse vereceğiz.” dedikten sonra kraliçeyle birlikte ayının mağarasına uçmuş ve içeri seslenmiş: “Yaşlı, homurdayan ayı! Benim çocuklarıma neden hakaret ettin? Seni bu yüzden cezalandıracağız, mahvolacaksın.”

      Ayıya savaş açılmış ve tüm dört ayaklı hayvanlar bu savaşta yer almak üzere çağrılmış: öküzler, eşekler, inekler, geyikler ve dünya üzerindeki diğer dört ayaklı hayvanlar… Söğüt çalı kuşu, havada uçan her şeyi çağırmış. Sadece büyük ve küçük kuşlar değil; tatarcıklar, eşek arıları, bal arıları ve sineklerin hepsi gelmiş.

      Savaşın başlama zamanı geldiğinde söğüt çalı kuşu, düşman ordusunu keşfetmesi için casuslar göndermiş. En cingöz olan sivrisinek; düşmanın toplandığı yere, ormana uçmuş ve konuşulanları duyabileceği bir ağaç yaprağının altına saklanmış. Ayı orada duruyormuş. O sırada tilkiyi çağırmış ve demiş ki: “Tilki, sen tüm hayvanların en kurnazısın, komutan sensin ve sen bizi yöneteceksin.”

      “Peki…” demiş tilki. “Peki işaret olarak neye karar verdik?”

      Kimse cevabı bilmediği için tilki demiş ki: “Benim kırmızı tüy yumağına benzeyen güzel, uzun tüylü bir kuyruğum var. Kuyruğumu biraz yukarı kaldırınca ‘Her şey iyi gidiyor, saldırın!’, kuyruğumu düşürürsem ‘Olabildiğince hızlı kaçın!’ demek olsun.” demiş. Sivrisinek bunu duyunca tekrar uçmuş ve söğüt çalı kuşuna her şeyi, ince ince ayrıntılarıyla anlatmış.

      Gün ağardığında, savaş başlamak üzereyken tüm dört ayaklı hayvanlar öyle bir gürültüyle koşarak gelmişler ki yer sarsılmış. Söğüt çalı kuşu da uçarken kanatlarını öyle çarparak, çırparak, pır pır ederek gelmiş ki herkes korkmuş. Her iki taraf birbirlerine doğru ilerlemiş. Söğüt çalı kuşu, tilkinin kuyruğunun altına saklanıp tüm gücüyle onu sokmasını emrettiği eşek arısını aşağı göndermiş. Tilki, eşek arısının ilk sokuşunda zar zor da olsa bu acıya katlanmış ve kuyruğunu havada tutmayı başarmış. İkinci sokuşta bir an için kuyruğunu indirmek zorunda kalmış, üçüncüsünde artık daha fazla havada tutmaya dayanamadığından çığlık atıp kuyruğunu bacaklarının arasına sıkıştırmış. Hayvanlar bunu görünce kazandıklarını düşünüp her biri deliklerine geri dönmeye başlamış ve kuşlar savaşı kazanmış.

      Sonra kral ve kraliçe eve, yavrularının yanına uçmuşlar. “Çocuklar, eğlenin, doya doya yiyin, için! Savaşı biz kazandık!” diye bağırmışlar. Ancak yavrular: “Hayır, daha yemeyeceğiz; ayı buraya gelip bizden özür dilemeli ve bizim saygıdeğer çocuklar olduğumuzu söylemeli.”

      Daha sonra söğüt çalı kuşu, ayının inine uçmuş ve şöyle demiş: “Homurdayan ayı, yuvama gelip çocuklarımdan özür dilemelisin yoksa tüm kaburgaların kırılacak.”

      Ayı da büyük bir korkuyla sürünerek oraya girmiş ve yavrulardan özür dilemiş. Çalı kuşu yavruları; sonunda mutlu bir şekilde oturup, yiyip içerek gece geç saatlere kadar kutlama yapmışlar.

      Küçük İnsanların Hediyeleri

      Bir terzi ve bir kuyumcu birlikte seyahat ediyorlarmış. Bir akşam, güneş dağların ardında battığında uzaklardan, gittikçe daha da uzaklaşan bir müzik sesi duymuşlar. Bu tuhaf ses onlara tüm yorgunluklarını unutturacak kadar gelmiş ve hemen ilerlemeye başlamışlar. Küçük kadın ve erkeklerden oluşan bir kalabalıkla karşılaştıkları tepeye vardıklarında ay çoktan doğmuş. Küçük insanlar, büyük bir coşku içinde dönerek dans ediyorlarmış.

      Seyyahların duydukları büyüleyici müzik meğer buradan geliyormuş. Grubun ortasında diğerlerinden biraz daha uzun olan bir adam oturuyormuş. Rengârenk bir ceket giymiş bu adamın gri sakalları, göğsüne doğru dökülüyormuş. İkisi birden şaşkınlık içinde orada kalakalmış ve dansı izlemişler. Yaşlı adam onlara aralarına katılabileceklerini gösteren bir işaret yapmış ve küçük insanlar çemberlerini açmışlar. Kamburu olan kuyumcu, diğer tüm kamburlar gibi yeterince cesurmuş ve hemen katılmak için adımını atmış; terzi ilk başta biraz korkup geri çekildiyse de her şeyin coşkuyla sürdüğünü görünce cesaretini toplamış ve ilerlemiş. Çember yine kapanmış ve bu küçük insanlar halkı, coşku içinde şarkı söylemeye ve dans etmeye devam etmiş.

      Sonra yaşlı adam, kuşağında asılı duran büyük bıçağı çıkartıp bileylemiş ve yeterince keskinleştiğinde yabancılara bakmış. Adamlar iyice korkmuşlar fakat düşünmeye zamanları bile kalmadan yaşlı adam, kuyumcuyu yakalamış ve hızla kafasındaki saçları kazımış. Sonra aynısını terziye de yapmış. Adam işini tamamladıktan sonra dostane bir şekilde her ikisinin de omuzuna hafifçe vurunca korkuları falan kalmamış. Tüm bunların olmasına istekli bir şekilde ve herhangi bir mücadele vermeden izin verdikleri için onlara çok iyi davranmışlar. Yaşlı adam, parmağıyla bir köşede duran kömür yığınını göstermiş ve seyyahlara, el kol hareketleriyle onları ceplerine doldurmalarını söylemiş. Her ikisi de bu kömürlerin ne işe yarayacağını bilmemelerine rağmen denileni yapmış ve sonra da gece kalabilecekleri bir yer aramak üzere yollarına devam etmişler. Vadiye vardıklarında ve komşu manastırın saati on ikiyi vurduğunda şarkı durmuş. Bir anda her şey ortadan kaybolmuş ve tepe, ay ışığının altında ıssız kalmış.

      İki seyyah, bir СКАЧАТЬ