Son Alperen Muhsin Yazıcıoğlu’nun Sır Görüşmeleri. Veli Toprak
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Son Alperen Muhsin Yazıcıoğlu’nun Sır Görüşmeleri - Veli Toprak страница 17

Название: Son Alperen Muhsin Yazıcıoğlu’nun Sır Görüşmeleri

Автор: Veli Toprak

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6862-63-0

isbn:

СКАЧАТЬ ayrıldıktan sonra bazı sıkıntılar yaşandı.

      Rahmetli Türkeş’ten ayrılmamıza siyasi yorumlar olabilir ama bir cesaret işi idi. O dönemler bir hayli sıkıntılı ve stresli günler yaşadık. Biz ayrılırken de güzel şeyler söylenmedi. Ama biz hep rahmetli Türkeş’in sayesinde milliyetçi olduk, onun sayesinde vatan/millet sevgisini bulmuştuk. Saygısızlık edemezdik. Fakat siyasi açılım diyorduk. “Milletin %85’i Türk, %99’u Müslüman, niye oy vermiyor.” diye düşünüyorduk. İnsanlarda sevgi ve sempati alanı iyice oluşmaya başlamıştı. Hareketin içinde Ülkü Ocaklarının belli seviyede yöneticiliğini yapmış, içinde bulunmuş arkadaşların tamamının sempati alanı içinde idik. Parti kurma aşamasında bazı hatalarımızla herkese ulaşamadık.

“Özal ‘Birlikte Olalım’ Dedi, Başkan Kabul Etmedi”

      O tarihlerde Turgut Özal’la bir görüşmeniz oldu, ne önerdi?

      O günlerde gidişatı gören Cumhurbaşkanı Özal bizi Çankaya Köşkü’ne davet etti. Ben, Mustafa Çalık, Başkan ve ismini hatırlamadığım 4 isim gittik. Biz bir odada ağırlandık. Başkan ile Özal baş başa görüştüler. Bir müddet görüştükten sonra çıktı. Başkan’ın bir huyu var. “Görünene değil, gerçeğe göre hareket et!” esprisinden yola çıkarak yakın arkadaşlarından hiçbir şeyi saklamazdı. Başkan açık, düzdü. Tabiri caizse yatak odası hariç her şeyimiz birbirimize açıktı.

      Ne konuşulduğunun özeti; “Parti kuruyormuşsun, partiye gerek yok. Ben de kurmayı düşünüyorum. Burada ağırlığımız yok. Birlikte olalım…” Başkan özetle şöyle dedi: “Aşağılar, yukarıdan sizin baktığınız gibi değil… Aşağıda sizin için bir parti kuracak aşama yok. Bizim ise partide ‘iktidar’ diye bir derdimiz yok. Biz partiyi bir mücadele diye açmak, bu açılan mücadelede nereye kadar gidebilirizin ölçüsündeyiz.” Kendisi çok ısrarcı olmasına rağmen Başkan kabul etmedi. O görüşmeden sonra Divan’da bu bilgileri anlattı.

“1994’te Erdoğan’ın Erbakan’dan Ayrılma İsteği”

      Daha sonra İBB’de Tayyip Bey’i ziyaret ettiniz, hatıranız var mı bu görüşmeye ilişkin?

      Tayyip Bey İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı olmuştu. Kendisini ziyarete gittik. Bir araba kadar kişi. Bir salonda hoş sohbet, değerlendirme. Daha sonra fotoğraf çekinildi. Orada 4-5 kişi idik. Sayın Cumhurbaşkanı “Ya siz Türkeş gibi bir adamdan ayrıldınız, biz Erbakan’dan nasıl ayrılacağız? Artık yenilenmemiz lazım, bizlere bırakmaları lazım.” dedi. Şahit olduğumuz sözler. Yıllar, sonra onu Erbakan’a galip getirdi.

“Ağar’a Çatlı Ricası…”

      REFAHYOL koalisyon görüşmelerinde siz de vardınız, neler yaşandı?

      Bizim hükûmete girmemiz için REFAHYOL ekibi bize geldi. Cinnah’ta benim ofiste. Mehmet Ağar, Ayvaz Gökdemir DYP adına, Abdullah Gül, Abdulkadir Aksu ve Fehim Adak RP’den geldiler. Uzun bir görüşme yapıldı. Buraya Divan’dan sonra geldik. Orada arkadaşlardan “Bakanlık teklif edilirse kabul et.” diyenler oldu. “Etme.” diyenlerimiz vardı, ben onlardandım. İkna etmek için “2 bakanlık, 3-4 genel müdürlük pozisyonu” dendi. Başkan, “Ben size güvenoyu vereceğim ama hiçbirini istemiyorum. Pazarlık gibi değerlendirmeyin.” dedi. Mecliste “Müslümanların iktidarını engelleyenlerden olmadığımı göstereceğim.” dedi. Mehmet Ağar’dan bir talepte bulundu: “Mehmet Ağabey senden bir talebim var.” deyince Ağar “Buyur Başkan, nedir?” dedi. Başkan “Burada söylemem.” dedi, küçük odaya geçerken, ben de yanında gittim. “Bizim arkadaşın işini halledin, başka bir şey istemiyorum.” dedi. Kastettiği Abdullah Çatlı idi…

“Mesut Yılmaz ‘Ne Cüretle Bunu Söylersin!’ Diye Uyardı”

      ANAP ile BBP ittifak kararı aldı 1995’te, ben karşı idim. Bu ittifaktan sonra BBP özelliğini kaybetmeye başlamıştı. Şahsi düşüncem. Ben aday olmayacağımı açıkladım. Beni görüşmeleri not tutmak üzere Başkan görevlendirmişti. İttifakın ilk görüşmesinde Dedeman Oteli’nde bir toplantı düzenledik. Mesut Yılmaz da gelmişti. Orada Yılmaz konuştu, mikrofonu elime aldım: “Muhsin Başkan’ım, doğru yolda olduğun müddetçe arkandayız ama en ufak bir sapma olursa ilk terk eden ben olacağım.” diye bir ifade kullanmıştım. Mesut Yılmaz beni yanına çağırdı, Başkan da yanında, “Sen ne cüretle bunu söylersin!” dedi. Başkan’ın dediği ifade: “Biz birbirimize böyleyiz! Böyle olmak zorundayız…”

      İttifak çalışmaları yapıldı. Milletvekili listesi hazırlandı. Daktilo edip listeyi ANAP’a bıraktık. Antep’te 4. sıra bizimdi fakat bize gelen listede Eski Ülkü Ocakları Başkanı Fevzi Koçoğlu’ya yanlışlıkla ikinci sırayı vermişler. Başkan’a götürdüm, “Fevzi vekil oldu.” diye. “Şimdi ararlar.” dedi. Antep karışmış. Mesut Yılmaz aradı, Başkan “Ben hallederim.” dedi. “Fevzi’yi arayın.” dedi, bana. Cep telefonunu arıyoruz, ulaşamıyoruz. Muziplik yapıp “Tamam Fevzi kaçtı.” diyoruz. “İstifasını vermezse vekil olacak.” diye yorumlar yapıyoruz. Başkan da çok rahattı. Süre geliyor, Taşar arıyor. Kapı çaldı, Fevzi içeri girdi. “Hayırdır Fevzi?”, “Yav Başkan dedi, beni yanlışlıkla ikinci sıraya yazmışlar, Yüksek Seçim Kuruluna gitmezsem olmazmış, YSK’ya gittim, istifa ettim, oradan geliyorum.” dedi. Başkan, Mesut Yılmaz’ı aradı, “O arkadaşımız gereğini yaptı.” diye.

“Alkole Bulaşmışa Yetki Belgesi”

      Başkan gani gönüllü bir adamdı. Parti kurarken bir vilayete gittik. Yetki belgesi benim elimde. Başkan “Şuna yetki ver.” diyor, veriyoruz. İsmi önemli değil, bir vilayetteyiz. Başkan kürsüde konuşma yapıyor. Birileri geldi, “yetki kime verilecek”, onu soruyorlar. Ben de “İstişare edeceğiz.” dedim. O arada birisi geldi, dedi ki, “Yetki belgesini ben istiyorum.” O arkadaşımız da 12 Eylül’den sonra biraz bunalıma girmiş, alkole bulaşmıştı. Yanında olanlar “Ovv, onun ne işi var!” filan diyorlardı. Birkaç kişiye sordum “Aman ha, olmaz!” dediler. Olayı aynen Başkan’a anlattım. Çağır dedi, yanına getirdim. “Niye istiyorsun?” dedi. “Başkan’ım kendimi kurtarmak için istiyorum.” dedi. “Tekrar hareketin içinde yer alırsam belki kötü huylarımdan vazgeçerim ama söylenenlerin hepsi doğru.” dedi. Başkan “Çıkart yetki belgesini, bu arkadaşa verelim.” dedi.

“Ülkücü Mafya mı Olur?”

      Ukalalık olmazsa Başkan’ın vakanüvisi gibiydim. Bazı olayları değerlendirme şansına sahiptim. Başkan, cenazelerde insanlara karşı birtakım görev hatırlatmaları yapmıştı. Örneğin rahmetli Ertuğrul Alpaslan: Bizim Ülkü Ocaklarından arkadaşımız, cezaevi arkadaşımız. Antalya’dan gelirken, şüpheli bir trafik kazasıyla rahmetli oldu. Onun cenazesini Karşıyaka’dan kaldırmaya giderken, Hacı Bayram’da namazını kılacaktık. Hacı Bayram’ın kavşağına geldiğimizde, özellikle İstanbul’dan Ertuğrul Alpaslan’ı kendilerine yakın, sempatik buldukları için, delikanlılığından, cesaretinden bazı konularda ara buluculuğundan diye… Ertuğrul’a sahip çıkmak istediler. Hacı Bayram’ın kavşağında birkaç kişinin kafasını cenaze arabasına vurarak cenaze arabası kanlı gitti Karşıyaka’ya. Defnedileceği zaman duvar dibinde duran, adlarına mafya denilen büyük bir grup da gelmiş, siyah elbiseler filan. Rahmetli Başkan “Duvar dibinde duranlar şunlar değiller mi?” dedi. “Evet.” deyince, “Ne işleri var bizim cenazemizde!” diyerek, bağırarak üzerlerine doğru yürüdü. “Ulan ne işiniz var burada, ülkücünün mafyası mı olur, ülkücünün adını kirletiyorsunuz! Defolun gidin buradan!” diye… СКАЧАТЬ