Son Alperen Muhsin Yazıcıoğlu’nun Sır Görüşmeleri. Veli Toprak
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Son Alperen Muhsin Yazıcıoğlu’nun Sır Görüşmeleri - Veli Toprak страница 13

Название: Son Alperen Muhsin Yazıcıoğlu’nun Sır Görüşmeleri

Автор: Veli Toprak

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6862-63-0

isbn:

СКАЧАТЬ söyledi.

“Erbakan’ı Ölünce Daha İyi Anladım, Haklı Çıktı”

      Erbakan’la görüşmeniz oldu, ne önerdi size?

      O görüşmede Sayın Erbakan bizimle görüşmeyi teklif etti. Bizde bunlar nasıl olabilir, neler yapılabilir, hangi konularda fikri nedir diye görüşmeye gittik. Tabii zannediyorum araya bir ikindi namazı da girdi ama bunları çıkarırsanız en az 2-2,5 saat sürdü bu konuşma. Bunun 2 saatini rahmetli Erbakan, kalan yarım saatin de 5 dakikasını Muhsin Bey, 2 dakika ben, Bahri Zengin, Asiltürk falan kalabalık bir heyet. 7-8 kişi onlardan, bizden de 3 kişi. Orada öyle şeyler anlattı ki biz çıktıktan sonra Muhsin Bey ile “Yahu hayalinden geçenleri hakikat mi zannediyor, rahatsız da olduğu için.” diye böyle birbirimizle konuştuk. Bana da öyle geldi, sana da öyle geldi falan. Bizim aklımıza yatmaz gibi geldi. Ama sonra hepsi doğru çıktı.

      Yani meselelerin derinliğine takibini yapan birisiymiş ve öldükten sonra benim nazarımda “Daha fazla dinleyebilseydik bu adamı. Fikrine uymasak da particilik yapmasak da olabilirdi.” diye. Ama şunu hiç söylemedi; ”Bu partileri bir araya getirip niye birleşmiyoruz?” demedi Erbakan. Bize ne gözle bakıyordu, o çok yorum götürür. İtaat etmemizi teklif etmedi. İttifaka açık ama aynı partide beraber olmamıza kapalı gibi geldi. Muhsin Bey’e “Muhsin Bey evladım değil, Muhsin Bey kardeşim, aziz kardeşim.” bu sıfatlarla bize hitap ediyordu.

      Öyle şeyler anlattı ki orada. Bu sanayileşme meselesinin nasıl engellendiğini ve birinci derecedeki engelin de İsrail taraftarı insanların devlet içerisine nasıl çöreklenip kendilerini nasıl sakladıklarını, bu saklanmayla beraber yetkili durumların Başbakan ve Cumhurbaşkanı’nı nasıl işi ipe un serer hâle getirdikleriyle ilgili öyle şeyler anlattı ki ibretlik. Ağzınız açık kalır. Rahmetli oldu gitti. Şimdi dönüp ben o konulara şöyle baktığımda, daha beteri de oluyormuş da bizim haberimiz yokmuş. Erbakan haklı çıktı.

“ ‘Ücretli, Görevli’ Derdi…”

      Erbakan’ın o görüşmelerde Tayyip Bey’le ilgili düşüncesi nasıldı?

      Recep Tayyip konusu konuşulmadı. O toplantıda konuşulmadı. Başka bir toplantıda o konuya başından beri soğuktu. Bir türlü Recep Tayyip’i bağrına basamadı, sevemedi. “Ücretli, görevli” lafı onun ağzından çıktı. Ben neyin ücretinin, neyin verilip de görev yaptırıldığını sağa sola sordum. İl başkanlığı veya daha evvelki görevlerde maaş ödenmiş Tayyip Bey’e. Gönüllü hizmet değilmiş. Ücretli hizmetmiş. Bunları sonradan öğrendik. Ondan dolayı kullanılacak, etkisiz hâle getirilecek, tehlikeli olursa itibarı zedelenecek, oynanacak.

      İşte sizin gördüğünüz bu kadar adamın hakaretine uğramak istemediğim için hiçbir teklifi kabul etmedim. Hele birisi gece yarısı, -“Allah da istemedi” diyeceğim- “Mutlaka Başbakan sizinle görüşecek.” dedi. Necati Çetinkaya. Özellikle ben tabii dönem arkadaşım olduğu için üniversiteden, bizim de Meclis başkanı oldu ya Yozgatlı Cemil Çiçek. Daha bir sürü arkadaş. Onlar düğün, bayram hâlinde. İşin garibi Başbakan sizinle muhtemelen 00.00-01.00 arası gece görüşecek. “Niye?” dedim. Şöyle bir şey dediniz mi, “Bu tür teklifler Başbakan’dan veya Genel Başkan’dan gelmediği müddetçe ben saymam.” dedim bunu. Çünkü bir sürü aracı oluyor. Sizi oraya getirirse kendi kredisi artacak. Ben bunları defalarca gördüm, yaşadım. Dolayısıyla ben bunu ciddiye almam. Bu tür meselelerin dışında kalmak istiyorum. Bir talebim de yok. Bir de “Ben orada uzun süre geçinebileceğimi zannetmiyorum.” dedim. “Biz seni göstereceğiz.” Çetinkaya çok hevesli. O arada da bir telefon geldi albay arkadaşın hanımından. Trafik kazası geçirmiş hastanede. “Enis Hoca’nın tanıdığı vardır, biz burada ciddi bir alaka görmüyoruz demiş.” Ben de hanıma dedim ki, “Ben hemen gideyim.” Telefonumu yanıma almadım. O telefondan arayabilirler belki. Geç olduğu için görüşmek istemedim. Ben nazikçe reddetmeyi düşünüyorum. Tayyip Bey de tahmin ediyor. Çünkü üç deneme boşa çıkmış.

      Neden AK Parti ve Erdoğan’la siyaset yapmak istemediniz?

      Şimdi diyeceksiniz ki niye bu kadar peşin hükümlüsünüz, uzak durdunuz? Kuleli Askerî Lisesinin biraz üstünde Konyalı kimler vardı orada? İş adamları. Onların evinde yapılan bir toplantıda Murat Ülker, -benim de kurucu başkanı olduğum vakfının da üyesidir- 22 kişilik iş adamlarıyla, bilim adamlarıyla kurduğumuz Avrasya Vakfı var, şimdi Şaban Gülbahar onun başında. Bir ilim yuvası olarak nazik, kibarca bilgi sunma ve bilgilendirmenin ötesine geçmiş. “Gel burayı idare et.” diyor. Ben İstanbul’a yerleşemem ki! Benim neyim varsa sattım. Kalmadı ki kooperatif dairesi. Başımı sokacak bir yer buldum. O evdeki toplantıda benim kurucuları arasında yer almam konusunda çok fazla ısrar ettiler, özellikle Ülker Ailesi ve diğer dostlarım. Tayyip Bey’in orada bir cümlesi oldu: “Biz Enis Bey’i tanıyoruz. Daha evvel birtakım iş birliği yaptık. Belediye başkanlığı seçiminde Küçükçekmece, Avcılar değişik yerlerde. Ben Türkeş Bey’i de ikna ederek bunların talebi doğrultusunda iyilik de yaptım. Çok fazla dürüst. Çok fazla Türkperest.”

“Gül Üzerinden Teklif Geldi; ‘Gitmiyorum’ Dedim”

      Bunu duydum da hadi Türkperest münakaşa edilir. Bana birisi düşmanlık yapıyorsa yapma diyorsun, inadına yapıyor. O zaman ben onu niye seveyim. Islah olması için uğraşırım. Ama dürüstlük meselesine ilmen bakıyorum, bir kulp bulamıyorum. Dinen bakıyorum kulp bulamıyorum. O teklifi yapmadı. Daha sonra Cemil Çiçek telefon etti. Abdülkadir Aksu telefon etti. Ben de şahit. Yanımda arkadaşlarım var. Dediler ki, “Erkan Mumcu ile Enis Bey’i alacağız. Başka kimseyi almayacağız.” Ben de danıştım. Ben bu sözden çok müteessir olduğum için düşünmediğimi söyledim ama bunlar yine ısrar ettiler. Ben düşünmediğimi söyledim. O arada bir haber daha geldi Tayyip Bey’den ve yakınındaki arkadaşlardan. “Abdullah Bey sizi bekliyor. Abdullah Bey ile hemen konuşsunlar. Bu işi bitirin.” dedi. Abdullah Bey hem öğrencin hem dostun. Yine geldiğim noktaya başa sardık. “Gel görüşelim.” demiyor. Abdullah Bey ile görüşün. Abdullah Bey’in üzerinde kalacak benim kabul edilmeyişim. Yarın bir çıngar çıkarırsam “Al senin adamın.” diye Abdullah Bey’in üzerinde bir tokmak olacak. Bu şekilde hiç kimsenin incinmesini de istemem. Bu tür siyaset yapmak da tabiatıma aykırıdır. “Gitmiyorum.” dedim.

      ERKAN MUMCU KİMDİR?

      1995’te ANAP’tan Isparta milletvekili seçildi. ANAP’ta genel başkan yardımcılığı ve genel sekreterlik görevlerinde bulundu. 57. Hükûmet’te Kültür ve Turizm Bakanı olarak görev yaptı. 2002’de AK Parti’ye katıldı. Millî Eğitim Bakanı olarak görev yaptı. 2005’te hem bakanlıktan hem de partiden istifa etti. ANAP’ın başına geçti. 2008’den itibaren de aktif siyaseti bıraktı. ANAP-AK Parti ve DP’de siyaset yaptığını herkes biliyor ama 1993’te BBP’ye üye olduğu pek bilinmez. Mumcu, “O bizim ‘Reisimiz’di.” dediği Yazıcıoğlu’nu anlattı.

      ESKİ BAKAN ERKAN MUMCU:

“O Hayatta Olsa Yapılamazdı…”

      Gıyabi tanışmamızdan önce biz kendisini tanıyorduk. Buna literal olarak tanışma demek doğru olmaz ama o bizi bilmese de biz onu çok iyi biliyorduk. O bizim “Reisimiz”di. Ülkücü Hareket’in efsaneleşmiş önderlerinden biri idi. Özellikle 12 Eylül sonrası tutukluluk devresinde onu tanıyan insanlarla beraber günler, haftalar, aylar geçirdim. Onunla ilgili pek çok anı anlattıklarına tanık olmuşumdur. Onun hakkında konuşan herkes onu sevgi, hürmetle anıyordu. СКАЧАТЬ