Название: Kipling’den Sevilen Çocuk Hikâyeleri
Автор: Редьярд Джозеф Киплинг
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6862-49-4
isbn:
“Ee peki, ben bütün bunları olabiliyorsam, sen neden kendine de böyle benekler yapmadın?” demiş Leopar.
“Yoo bir zenciye en çok yakışan renk siyahtır.” demiş Etiyopyalı. “Haydi şimdi gel de ‘Bay bir-iki-üç, aa kahvaltınız nereye gitti’ye hesap soralım!”
Sonra oradan uzaklaşmışlar ve hayatlarının sonuna kadar mutlu mesut yaşamışlar, kuzum. Hikâyemiz de burada bitmiş.
Bu arada büyüklerin, “Etiyopyalı, derisinin rengini, Leopar da beneklerini değiştirebilir mi?” dediklerini duyuyor olabilirisin. Eğer Leopar ve Etiyopyalı’nın bunu zaten bir kere yapmış olduğunu bilselerdi, büyükler de böyle saçma bir şeyi tekrarlayıp durmazlardı; öyle değil mi? Ama Etiyopyalı ve Leopar renklerini bir daha hiç değiştirmeyeceklermiş, kuzum. Çünkü ikisi de hâlinden çok memnunmuş.
“Hadi kaybolalım tabiatta,
Sen ve ben baş başa.”
Misafirler geldi bir arabayla, bize sesleniyorlar,
Ama annem orada,
Ve sen beni dolaşmaya götürürsen,
Gitmek zorunda değiliz yanlarına,
Hadi ahırlara gidelim,
Çitlere oturup bakalım tarlalara,
Hadi tavşanlarla konuşalım,
Kuyruklarını sallayan tavşanlarla
Hadi ne istersen yapalım,
Yeter ki ikimiz baş başa olalım baba
Gerçekten keşfe çıkalım
Ve çay saatine kadar kalalım dışarıda
İşte botların, hemen getirdim
İşte yürüyüş sopasıyla, şapka
Pipon ve tütünün de burada;
Hadi gidelim, çabuk olsana!
ÇOCUK FİL
Çok çok uzun zaman önce kuzum, Fil’in hortumu yokmuş, sadece bir ayakkabı büyüklüğünde, böyle siyahımsı, çıkıntılı, iki yana sallayabildiği; ama yerden bir şey alamayacak kadar kısa bir burnu varmış. Ama filler arasında doymak bilmeyen merakıyla bir Fil yaşarmış. Küçük bir fil; Çocuk Fil. Bu küçük Fil, Afrika’da yaşarmış. Doymak bilmeyen merakıyla Afrika’daki bütün fillere bedelmiş. Uzun boylu Deve Kuşu teyzesine, “Kuyruğundaki tüyler neden böyle uzuyor?” diye sormuş, Deve Kuşu teyzesi de onu sert ve güçlü bacaklarıyla bir güzel pataklamış. Uzun boylu Zürafa amcasına “Postun neden bu kadar benekli?” diye sormuş ve Zürafa amcası onu sert ve güçlü toynaklarıyla bir güzel dövmüş. Ama küçük Fil’in merakı doymak bilmiyormuş. Şişman Su Aygırı teyzesine “Gözlerin neden kırmızı?” diye sormuş ve Su Aygırı teyzesi onu koca koca toynaklarıyla sopalamış. Kıllı Babun amcasına “Kavunların tadı niye böyle?” diye sormuş ve kıllı Babun amcası da onu kıllı pençeleriyle tartaklamış. Ama onun içindeki merak hâlâ doymak bilmiyormuş. Gördüğü, duyduğu, hissettiği, kokladığı ya da dokunduğu ne varsa hepsiyle ilgili sorular sorarmış ve sonunda bütün amcalarıyla teyzeleri, topluca bunu pataklamışlar. Ama yine de doymak bilmeyen merakını dindirememişler!
Güzel bir bahar sabahı, bu sonsuz meraklı Çocuk Fil, o güne kadar aklına hiç gelmemiş olan bir soru sormuş. Bu soru şöyleymiş: “Timsah akşam yemeğinde ne yer?” Ardından hepsi “Şşşt sus bakayım!” demiş ve uzun süre hiç durmadan pataklamışlar Çocuk Fil’i.
Bu pataklama faslı bittikten sonra dikenli çalılıklara tünemiş olan Kolokolo Kuşu’nun yanına gitmiş ve “Doymak bilmeyen merakım yüzünden babam beni patakladı, annem de, teyzelerim de, amcalarımda… Ama ben hâlâ Timsah’ın akşam yemeğinde ne yediğini çok merak ediyorum.” demiş.
Kolokolo Kuşu, her an ağlayacakmış gibi cıvıldamaya başlamış: “Limpopo Nehri’nin, sıtma ağaçlarıyla kaplı, kıraç, kurşuni renkte, kayalıklı kıyısına gidersen sorunun cevabını bulursun.”
Ertesi sabah, bizim merakı doymak bilmeyen Çocuk Fil’imiz yanına birkaç yüz kilo muz (küçük, kısa ve kırmızı olanlardan), birkaç yüz kilo şeker kamışı (uzun ve mor olanlardan) ve on yedi tane kavun (yeşil ve taze olanlardan) alıp sevgili ailesiyle ve akrabalarıyla vedalaşmış: “Hoşça kalın! Ben Limpopo Nehri’nin sıtma ağaçlarıyla kaplı, kıraç, kurşuni renkte, kayalıklı kıyısına, Timsah’ın akşam yemeğinde ne yediğini öğrenmeye gidiyorum.” demiş. Bunun üzerine tüm ailesi, şans getirsin diye -ki Çocuk Fil kibarca durmalarını istediği hâlde- onu bir güzel pataklamışlar.
Böylece bizimki yola koyulmuş. Hava biraz sıcakmış; ama Çocuk Fil serinlemek için taze kavun yiyormuş ve kabuklarını da yere atıyormuş.
Kavunlarını yiyerek yürümüş, yürümüş; Graham kasabasından Kimberley’e, oradan Khama Bölgesi’ne, oradan da kuzeydoğuya gitmiş ve sonunda Limpopo Nehri’nin tam da Kolokolo Kuşu’nun söylediği gibi sıtma ağaçlarıyla kaplı, kıraç, kurşuni renkte, kayalıklı kıyısına varmış.
Bu arada bu meraklı Çocuk Fil’imizin o haftaya kadar, hatta o güne, saate ve dakikaya kadar hiç Timsah görmediğini ve bir Timsah’ın neye benzediğini bilmediğini unutmamalısın kuzum!
İlk önce bir kayanın etrafına sarınmış iki renkli Kaya Yılanı çıkmış karşısına.
“Affedersiniz…” demiş Çocuk Fil kibar bir şekilde. “Acaba bu karmaşık yerde bir Timsah gördünüz mü hiç?”
“Bir Timsah gördüm mü?” demiş iki renkli Kaya Yılanı korkunç bir ses tonuyla. “Bu ne saçma bir soru!”
“Çok özür dilerim!” demiş Çocuk Fil. “Ama rica etsem bana Timsah’ın akşam yemeğinde ne yediğini söyler misiniz?”
Bunun üzerine iki renkli Kaya Yılanı sarıldığı kayadan sıyrılıp kaymış, Çocuk Fil’in yanına gelmiş ve onu, pullu, kamçı gibi kuyruğuyla bir güzel pataklamış.
“Bu çok garip.” demiş Çocuk Fil. “Çünkü annem, babam, teyzem, amcam, diğer Su Aygırı teyzem ve diğer Babun amcam da beni bu doymak bilmeyen merakım yüzünden pataklarlardı. Sanırım siz de bu yüzden pataklıyorsunuz beni?”
Sonra da Çocuk Fil, iki renkli Kaya Yılanı’nın daha önce durduğu kayaya dönüp tekrar sarılmasına yardım etmiş ve kibarca iyi günler dileyip yanından ayrılmış. Hava oldukça sıcakmış; ama Çocuk Fil yediği taze kavunun kabuklarını yere atmaya devam ediyormuş. Sonunda Limpopo Nehri’nin tam da Kolokolo Kuşu’nun söylediği gibi sıtma ağaçlarıyla kaplı, kıraç, kurşuni renkte, kayalıklı kıyısının ucuna ulaşmış ve kuru bir kütük zannettiği şeyin üstüne oturmuş СКАЧАТЬ