Acı Gülüş. Hüseyin Rahmi Gürpınar
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Acı Gülüş - Hüseyin Rahmi Gürpınar страница 9

Название: Acı Gülüş

Автор: Hüseyin Rahmi Gürpınar

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6486-12-6

isbn:

СКАЧАТЬ yapayım dedim. Vay babasının canına be… Vakıf çeşmeleri gibi bütün suyum kurumuş, gözümden yaş gelmedi. Fakat biletçinin önünde ter ile karışık sızmaya başladım. Sonra bizi bir dolaba koydular. Demir kapanın arasına sıkıştık, belimin ortasında bir şey çıt dedi. ‘Ne oluyoruz?’ dedim. Arkadaşım cevap verdi: ‘Zımbaladılar.’ Vay cenaze pulu da mı çıktı? Merak ediyordum. Acaba zımbayı neremden yedim? Namusa dokunur bir şey yok ya? Sonra defterdara, halıcıya uğrayarak yollandık. Meğerse vapurumuz dilenci imiş… Eyüp’ün havasından vapurları bile öyle oluyor. Nereye çıkarsan otuzluk… Müsavat var.”

      Mangaların her birinde konuşmalar olurken Hasan Efendi bin zorlukla söz anlatabilecek bir iki kişi bularak talimatına girişti:

      “Arka sokaktaki kapısından bostana girmeli. Bahçıvanlar tembihlidir, ses çıkarmayacaklar ama ekili zerzevatı çiğnememeye son derece dikkat etmeli. Her biriniz bir tarafa sinerek Ahmet’in evini o taraftan ablukaya almalısınız. Evin bostana bakar birkaç alçak penceresi vardır. İşte buralarda zampara kaçmasına meydan vermeyip hemen yakalayacaksınız. İşte vazifeniz bu… Öyle cin içmiş peri tutmuş sarhoşları da içinizden çıkarınız. Hizmet büyük, vazife mühimdir. İki dünyada da sevap almış olursunuz. İşin iyi gitmesini bozacak hâllerden sakınınız. Haydi bakalım, İnayet bârî’den…”20

      Bu kumanda üzerine bir arbededir koptu. Sarhoşu ayıktan ayırmak kabil değildi. Bostan sokağına doğru bir kalabalık akmaya başladı.

      Yangına gider gibi naralar da işitiliyordu:

      “Şan verdi cihane Kara Mehmet Paşalılar…”

      “Sizi su gibi içer Yakupağalılar…”

      “Borucu Halil musluğu aç. Her ikinizi de sular Hoşkademliler…”

      “Dünyaya duman attırır Horhorlular… Habire imanım yuuuuu…” övünmeleriyle çıngar alametleri mis gibi tütmeye başladı.

      Söz anlar takımı pek azdı. Bunlar bostana girdikleri sırada kapının önünde Kara Mehmet Paşalılarla Horhorlular salaya21 tutuşurlar. Küfürlerin en işitilmemişi, en alışılmamışı, en yakası açılmadıkları arasında taşlar savrulur, gırla kafa göz yarılır. Arada bir yakındaki evlerin camları yürek oynatıcı bir şangırtı ile patlar, sokaklara dökülür. Kadınlar feryada başlar.

      Hasan Efendi hâlâ çeşme başındaki baskın ve cesaret diskurunda devam eder. Polisler, zaptiyeler yetişir. İmam, bekçi, muhtarlar hep tamam…

      Komiser, mahalle ileri gelenleri tarafından mühürlü bir mazbata olmadıkça baskına girişemeyeceğini söyler. Hasan Efendi elleri titreyerek, alt kısmı yirmi otuz kadar mühür ile karalanmış mazbatayı gösterir.

      Bu dava burada sürülürken Hüsnü Efendi bereket versin ki hatırı sayılır sayılmaz birçok kişi toplayarak uncunun evini sokak tarafından muhasara etmiş bulur.

      Öbür taraftan imamıyla muhtarıyla polisiyle toplanan halk da yürür, muhasaracılara katılır. Polislerin bir kısmı salaya tutuşanları ayırmaya gider.

      3

      BASKINA DOĞRU

      Vaka yerine çıkan bütün sokaklar mahşer gibi insanla dolar, girilip çıkılmaz bir kalabalık peyda olur. Mahalle, binlerce kişinin kin ve küfür avazıyla inim inim inlerken bir mezar karanlığı ve sessizliği içine dalmış uncunun evinden çıt işitilmez. Perdeler inik, hiçbir tarafta ışık ve ses yok. Sokak fenerinden vuran titrek ışık altında, ahalinin bu öfkeli saldırışına karşı ev, korkusundan titriyor sanılır.

      Mahallelinin teklifi üzerine imam kapıyı çalar. Cevap verilmez. Artan bir hızla birkaç defa daha vurur. Kapı açılmaz. Halkayı koparacak gibi kudurmuşça bir şiddet ile birbiri ardınca vurur durur. Hiçbir karşılık yok. Bu inatçı sessizlik halkın öfkesini bütün bütün artırır.

      Kiminin alnı buruşuk bir mendil ile gözüne doğru eğrice sarılı, kiminin kolu bir bez ile boynuna asılı, saladan dönerek oraya bir sıraya dizilmiş olan bıçkın alayı içinden birkaç ses birden: “Vay geçmişine maval okuduğumun pezevengi, aç kapıyı… Yoksa şimdi omuzlar gireriz.”

      Komiser vakarlı ve resmî bir seda ile: “Yok… Yok… Ahaliden kimse işe karışmayacak. Sonra şiddetle mesul olursunuz. Hükûmet vazifesini bilir.”

      Bıçkınlar:

      “Herif burada altı aydır insan çiftleştiriyor da…”

      “Ne dedi? Ne dedi?”

      “ ‘Mesul olursunuz.’ diyor be… Sesi kes…”

      “Kerhaneyi uncu işletsin, biz mesul olalım, öyle mi? Hükûmet vazifesini güzel biliyor doğrusu…”

      “Herif kim bilir kimlere parmak yalatmıştır. Başka türlü mahalle arasında ırz ticareti olur mu?”

      Tokmak vuruşlarına imam, pazısının var kuvvetiyle devam eder. Ev değil bir mezar vesselam.

      Pıt duyulmaz. Mahalle kodamanları ile polis memurları kapının önünde bir top teşkil ederek bu inatçı sessizliğe karşı alacakları tedbirleri konuşmaya girişirler. Kimi kapıyı kırmak, kimi bostan tarafından eve birkaç zaptiye indirmek, kimi merdiven dayayıp pencerelerin birinden içeri hücum etmek fikrinde bulunmakta iken kalabalık içinden fırlatılan bir taş pencerelerden birine rastlayarak şangır şungur cam kırıklarını ahalinin başına yağmur gibi indirir. Polislerden birkaçı külhanbeyi alayına doğru koşarak: “Kimdir o?”

      “Ne bileyim anam babam? Burada binlerce adam var. Her birinin bir çift eli, on da parmağı var… Ara da bul.”

      Polis: “Yakalarsam şimdi tevkif ederim.”

      Beylerden biri kahkaha ile: “Yakalarsan tevkif kolay… Uncu evinden çıkmasın, hempalarla22 aftoslar hâlâ içeride çift yatsınlar. Biz burada ‘tevkif’ olalım. Kıyak iş.”

      Bu sırada öteden beriden birkaç taş daha fırlatılır. Kimi evin kaplamalarında gümledikten sonra ahalinin başına düşer. Kimi gümbürtülerle cam kırıkları yağdırır.

      Kalabalığın içinden acı bir seda:

      “Aman… Aman… Vallahi beynim delindi. Hangi eline yestehlediğimin çapkını attı onu. Baskının ilk kurbanı biz mi olduk?”

      Polis kızgınlıkla: “Gördünüz mü yediğiniz haltı?..”

      Külhanbeyi boynunu çarpıtarak: “Kim yedi kardeşim? Bir Rabb’imin hakkı için inan, sabahtan beri gırtlağıma elleme lokma düşmedi. Otuzluk tütünle iştah ürkütüyorum. Görmüyor musun? Mum gibi hâlâ karşındayım. Ne elim oynadı, ne dişim. Kabahatliyi bul da laf söyle.”

      Polis, taşlayanları bulmak için kalabalık içine saldırınca halk bir siyah deniz gibi dalgalandı. Kopan gürültü bir uğultu hâlinde akisler yaparak ondan ona geçen bir kızgınlık gibi büyüyor, СКАЧАТЬ



<p>20</p>

İnayet bârî’den: İyilik, yardım Allah’tan. (e.n.)

<p>21</p>

Sala: Atışma. (e.n.)

<p>22</p>

Hempa: Aynı amaçla ve birlikte hareket eden kimse, omuzdaş. (e.n.)