Название: Peygamberimiz
Автор: Muhammed Ali Lâhûrî
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6865-20-4
isbn:
27
Yasin, 36/5-6.
28
Sen Paul, Tarsus şehrinde, rivayete göre Hz. İsa zamanında doğmuştur. Asıl adı Saud’dûl. Tarsus o zaman mühim bir ticaret ve kültür merkeziydi. Kıl çadırları yapımıyla ünlü idi. Yunan Edebiyatı’nı iyi bilen ve aslında bir Yahudi olan bu Paul (Pavlos), Tarsus’tan kalkıp Kudüs’e gitmiş ve tahsiline orada devam etmişti. Onun Kudüs’e gelişi, Hristiyan tarihçilerine göre, Hz. İsa’nın başına gelen musibet anına tesadüf eder. Paul önce Hristiyanlığa karşı çıkmış, Hristiyanlığın imhasını hedef alan bir harekete de başkanlık etmişti. Şam’a, Hristiyanları öldürmeye giderken, yolda güya rüyasında Mesih’i görür ve Hristiyan olur. Şam’a vardığında, Hz. İsa’nın Mesih olduğunu ikrar eder. Daha sonrada Arabistan’a giderek orada ömrünün üç senesini inziva hayatı yaşayarak geçirir. Bundan sonra Hristiyanlığı neşretmeyi kendine vazife sayarak tekrar Kudüs’e döner, Havarilerin içine katılır. Barnabas’ın yardımı ile havariler arasında emniyet kazanır. Yahudilerin Hristiyanlara, düşmanlıkları çok şiddetli olduğundan, Paul tekrar kendi yurdu olan Tarsus’a gelmiş ve yerleşmişti. Barnabas, Paul’u Antakya’ya çağırmış ve kendine muavin yapmıştı. Böylece bu adam Hristiyanlığı yaymaya tekrar başlamıştı. Çıktığı uzun bir seyahatle, İncil’i Avrupa’ya götüren ve Atina’da Hristiyanlığı yayan kişi bu adamdır. Bir ara Atina’dan Kudüs’e dönmüştü. Niyeti Roma’ya geçmekti. Burada Yahudiler tarafından yakalanarak hapse atıldı. Paul’un davasına Roma’da bakılmasını imparator istemişti. Roma’da, hapishanede iken yazdığı mektupta, kurtuluşunu değil ölümünü istemişti. İki sene yat
1
Sajida S. Alvi, “Muhammad Ali Lâhorî”, Encyclopedia of Religion, c. 8, 1987, New York, s. 423.
2
Azmi Özcan, “Muhammed Ali Lâhûrî”, TDVİA, C. 30, İstanbul, 2005, s. 500-502.
3
Zahid Aziz, “A Survey of the Lahore Ahmadiyya Movement”, U.K, 2008, s. 28-29.
4
Alvi, “Muhammad Ali Lâhorî”, s. 423.
5
Hadiye Ünsal, “Mevlana Muhammed Ali’nin ‘The Holy Qur’an’ Adlı Meal Tefsiri Üzerine Bir İnceleme”, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Adana, 2010, s. 10.
6
Bashir Ahmad, “Ahmadiyya Movement”, 1994, İslamabad, s. 67-68,71.
7
Bashir Ahmad, “Ahmadiyya Movement”, s. v.
8
Aziz, a.g.e, s. 34-35.
9
Ali İmran, 3/96.
10
11
Ad kavmi ile onlara gönderilen Hud (a.s.), Kur’an-ı Kerim’in birçok suresinde konu edilir. Ad, Aram’ın torunu Aram da Hz. Nuh’un torunudur. Hz. Hud’un gönderildiği Ad, birinci Ad’dır. Semud ise ikinci Ad’dır. Razi bu kabilenin Ahkaf çölünde yaşadığını beyan eder ve bunun Umman’dan Hadramut’a kadar uzandığını söyler. Kur’an-ı tercüme eden İngiliz Rodwell, Ad ile Semud’un Mekke’nin kuzeyinde yaşadıklarını söylerse de bu söz bilhassa Ad hakkında yanlıştır. Yine Kur’an’ı tercüme eden Sale, Ad hakkında der ki; “Ad, putperest olan büyük bir Arap kabilesidir. Bunlar bilhassa dört ilaha ibadet ederler. Sakıye, Hafiza, Raziga, Salime. Sakiye’nin yağmuru gönderdiği, Hafiza’nın kendilerini harici her türlü tehlikeden koruduğu, Raziga’nın bütün ihtiyaçlarını temin ettiği Salime’nin kendilerini her hastalıktan koruduğunu zannederlerdi. Semud’dan milattan bir asır önce yaşayan Diodorus’un eserinde de bahsedilmektedir. [Mütercim]
12
William Muir, 1819-1905 yılları arasında yaşamış İskoçyalı bir müsteşriktir. Hindistan hükûmetinde pek çok görevde bulunmuştur. 1885 yılında Edinburg Üniversitesine seçildi. 1903 yılına kadar bu vazifesine devam etti. Muir, Arapça öğrenerek Hz. Muhammed’in hayatı ve Dört Halife Dönemi ile ilgili araştırma ve tetkikler yapmıştır. En mühim eserleri; “Hayat-ı Muhammed ve Hicret’e Kadar Tarih-i İslam”, “İlk Halifelerin Tarihi”, “Hilafet” ismini taşıyan kitaplardır. “Hilafet” ismindeki eser Abbasiler’in çöküşüne kadar yazılmış Tarih-i İslam kitabıdır. Bundan başka yazarın Kur’an hakkında eseri vardır. Muir, 1881 yılında “İlk Hilafet ve İ’tilây-ı İslam” hakkında Cambridge’de bir konferans vermiştir. Muir, İslam düşmanı olarak bilinir. İslam’a ve Peygamberimiz’e karşı birçok düşmanca tavırda bulunmuştur. [Mütercim]
13
Ali İmran, 3/96.
14
Müellif, Bakara Suresi’nin 125. ayetine işaret etmektedir:
15
16
17
(Rum, 30/41) Hz. Peygamber’in risaletinden önce bütün dünyayı bir fesadın kapladığı bir hakikattir. Bütün ufukları, insanların zihinlerini ve vicdanlarını karanlık kaplamıştı. Hz. Musa’nın dinî, Hint dinî, Budizm, Zerdüştlük, Konfüçyüs mezhebi çoktan beri kendi salikleri (bağlı olanlar) üzerinde etki etmez olmuştu. Bu dinlerdeki insanlar, fazilet sahibi olmak yerine her türlü rezilliği kabullenir olmuşlardı. Dinlerin nispeten en yenisi olan Hristiyanlık hatalar içinde yüzüyordu. Yedinci asır Hristiyanlığının bozuk bir Hristiyanlık olduğu William Muir tarafından itiraf edilmiştir. Fakat İslam nuru tüm dünyaya, fazilet, medeniyet ve huzur getirmiştir. O zamanlar dünyanın karanlık içinde yüzen ve en geri kalmış kıtası Avrupa idi. İslam nurunun İspanya’da yayılmasını takiben Avrupa’da Rönesans ismiyle başlayan ve reformlarla devam eden yenileşme hareketleri ile Avrupa bu karanlık ortamından kurtulmuştur. Ayet-i kerime bu durumu çok güzel özetlemektedir. Bu konuda geniş bilgi almak isteyenler “Ruhu’l-İslam” ismiyle tercüme etmiş olduğumuz 56 sayfadan oluşan mukaddimesini okumaları faydalı olur.
18