Savaş ve Barış I. Cilt. Лев Толстой
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Savaş ve Barış I. Cilt - Лев Толстой страница 63

Название: Savaş ve Barış I. Cilt

Автор: Лев Толстой

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6865-50-1

isbn:

СКАЧАТЬ style="font-size:15px;">      “Gösteririm elbette, sır değil ya bu! Sonradan at için bana minnettar kalacaksınız…”

      Rostof, Telyanin’den kurtulmak umuduyla “Öyleyse söyleyeyim de atı getirsinler!” dedi.

      Ardından hayvanı getirmeleri için emir vermek üzere dışarı çıktı.

      Sofada Denisof, elinde piposuyla eşikte çömelmiş, kendisine bilgi veren bölük eminini dinlemekteydi. Rostof’u görünce kaşlarını çattı; başparmağıyla omuzunun üzerinden, Telyanin’in oturduğu odayı işaret etti; yüzünü buruşturdu ve tiksintiyle irkildi. Bölük emininin yanlarında olmasına aldırış etmeksizin kesip attı:

      “Şu oğlanı da hiç sevmem!”

      “Ben de sevmem ama n’eylersin!” gibilerden omuz silkti Rostof ve çabucak emrini verip Telyanin’in yanına döndü.

      Telyanin, delikanlının onu bıraktığı andaki gibi tembel tembel oturmakta; arada bir de küçük beyaz ellerini ovuşturmaktaydı.

      Odaya girerken Dünyada böyle iğrenç suratlı adamlar da varmış demek! diye düşünmüştü Rostof.

      Telyanin onu bekliyormuşçasına hemen yerinden kalkıp yapmacıklı bir kayıtsızlıkla çevresine bakındıktan sonra, “Ne yaptınız?” diye sordu. “Atı getirmeleri için emir verdiniz mi?”

      “Verdim.”

      “Hadi biz de oraya gidelim. Ben zaten Denisof’tan dünkü emirleri sormaya gelmiştim…”

      Odadan çıkmışlardı. Denisof’a yönelttiği soruyla sözünü tamamladı Telyanin:

      “Emirleri aldınız mı Denisof?”

      “Hayır, daha almadık. Siz nereye böyle?”

      “Şu bizim delikanlıya at nasıl nallanır, onu öğreteceğim.” diye cevap verdi Telyanin.

      Kapının önüne çıkıp tavlaya yöneldiler. Teğmen de, Rostof’a çivilerin nallara nasıl perçinleneceğini gösterdikten sonra evine yollandı.

      Rostof odaya döndüğü vakit, masanın üzerinde bir şişe votka ile biraz salam duruyordu. Denisof, masanın önüne oturmuş mürekkep kalemini kâğıdın üzerinde cızırdatmaktaydı. Bıkkın bir hâlde Rostof’un yüzüne baktı.

      “Yine ona yazıyorum.” dedi.

      Elinde mürekkep kalemi, dirseğini masaya yasladı; yazıyla anlatmak istediklerini bir çırpıda sözle ifade fırsatını bulmuş olduğundan dolayı sevinçli bir hâlde, mektubundakileri Rostof’a söylüyordu birer birer:

      “Görüyorsun ya dostum.” diye başlamıştı. “Bizler sevmediğimiz sürece uykudayız. Topraktan yaratılmış varlıklardan başka bir şey değiliz… Ama bir kez sevdin mi tanrılaşırsın birdenbire, tertemiz olursun! Tıpkı yaratıldığın günkü gibi…”

      Birden kesti konuşmasını. Hiç korkmadan yanına yaklaşan Lavruşka’ya bağırdı:

      “Kim geldi yine? Defet her kimse, gitsin! ‘Vakti yok.’ de!”

      Lavruşka direndi:

      “Defet olur mu? Gelmesini siz emrettiniz. Bölük emini gelen, para istiyor!”

      Suratını buruşturdu Denisof. Bağırmak istedi ama sonra vazgeçip sustu. Kendi kendine konuşur gibi:

      “İş berbat!” dedi.

      Rostof’a sordu:

      “Cüzdanda kaç para kalmış?”

      “Yedi eski, üç de yeni var…”

      “Vay canına! Gerçekten berbat bir durum!”

      Bunu söyler söylemez Lavruşka’ya dönüp bağırdı:

      “Hey! Ne duruyorsun öyle korkuluk gibi? Kımılda biraz, bölük eminini gönder buraya!”

      Rostof, kızarak “Rica ederim, Denisof…” dedi. “Parayı benden de alıp verebilirsin. Biliyorsun, benim param var…”

      Denisof homurdandı âdeta: “Kendi adamlarımdan borç almak hoşuma gitmez!”

      Rostof üsteledi: “Beni arkadaş olarak kabul edip de bu parayı gerçekten almazsan sana gücenirim!”

      Sonra, “Doğru söylüyorum, benim param var…” diye tekrarladı.

      Denisof, başını sallayarak kalktı yerinden.

      “Olmaz dedim ya!”

      Yastığın altından cüzdanı almak için karyolaya yaklaşırken sordu:

      “Nereye koymuştun cüzdanı?”

      “En alttaki yastığın altına…”

      Bir süre arandı Denisof. Sonra sıkıntıyla söylendi:

      “Yok yahu!”

      İki yastığı da yere atmıştı. Cüzdan gerçekten de orada yoktu.

      “Amma iş ha!” diye mırıldandı Denisof.

      Rostof aramaya başladı bu sefer. Yastıkları kaldırıp silkerken “Dur bakalım…” dedi. “Belki yere düşürmüşsündür!”

      Yorganı kaldırıp silkti. Hayır, cüzdan yoktu! Rostof, şaşkınlık içinde “Yoksa ben mi unuttum nereye koyduğumu?” diye söylendi kendi kendine. “Ama olamaz!”

      Bir an düşündükten sonra, yine kendi kendine söylenir gibi:

      “Hatta senin onu tıpkı bir hazine gibi başının altında sakladığını geçirmiştim aklımdan.” diye ekledi.

      Denisof, Lavruşka’ya dönmüştü.

      “Cüzdan nerede?” diye sordu öfkelenmeye hazır bir sesle.

      Uşak hiç çekinmeden cevap verdi:

      “Ben buraya girmedim ki! Nereye koyduysanız oradadır herhâlde…”

      “Evet ama yok işte!”

      “Sizler hep böylesinizdir zaten! Bir şeyi bir yere atar, sonra da unutursunuz. Ceplerinize baksanıza!”

      Rostof, “Evet evet…” dedi. “O hazine meselesinden dolayı iyice hatırlıyorum. Yastığın altına koydum cüzdanı!”

      Yatağın altını üstüne getirdi Lavruşka. Karyolanın, masanın altına baktı; her yeri aradıktan sonra da odanın ortasında dikilip kaldı… Hiç konuşmadan Lavruşka’nın hareketlerini izliyordu Denisof. Ama uşak, çaresizlik içinde ellerini iki yana açıp da paranın hiçbir yerde bulunmadığını belirtince Rostof’a döndü:

      “Nikolay…” dedi. “Şaka yapmıyorsun ya?”

СКАЧАТЬ