Nutuk. Мустафа Кемаль Ататюрк
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Nutuk - Мустафа Кемаль Ататюрк страница 25

Название: Nutuk

Автор: Мустафа Кемаль Ататюрк

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6862-56-2

isbn:

СКАЧАТЬ Bu rapor metni komisyonda okundu ve birçok müzakere ve münakaşa edildi fakat kesin karar verecek tarzda kanaat belirmedi. Daha önce umumi heyette okunmaksızın Teklif Komisyonuna gönderilmişti. Bu sebeple bir defa da burada okunup umumi heyetin görüşü belli olduktan sonra tekrar Teklif Komisyonuna gönderilerek kesin kararı vermek istemiştik.” dedim. İsmail Fazıl Paşa da (merhum) söz alarak şu konuşmayı yaptı: “Bekir Sami Bey’in fikrine katılırım; kaybedecek vaktimiz yoktur, esasen mesele de basitleşmiştir. Tam istiklal mi, yoksa manda mı kabul edeceğiz? Alacağımız karar budur. Böyle önemli ve çok önemli olan bir meseleyi tekrar Komisyona götürmek ve tekrar umumi heyete getirmekle vakit geçirmeyelim. İş uzar. Zamanımız değerlidir. Buna bugün, yarın yahut öbür gün her hâlde umumi heyetle bir karar verelim. Komisyonda vakit geçirmeyelim. Çünkü pek ruhlu bir meseledir.”

      Bunun arkasından Hami Bey söz alarak İsmail Paşa hazretleri ile Bekir Sami Beyefendi’nin fikirlerine katıldığını söyledikten sonra “Her hâlde bir desteğe muhtacız ve bunun en basit delili de devlet gelirlerinin ancak borcumuzun faizini karşılayabilmesidir.” buyurdular.

      Bundan sonra, Raif Efendi, manda aleyhinde konuştu. İsmail Fazıl Paşa ona cevap verir tarzda uzun bir konuşma yaptı. Ondan sonra tekrar Bekir Sami Bey konuştu. Ve dedi ki: “İsmail Fazıl Paşa hazretlerinin tamamıyla katıldığım konuşmasına yalnız bir şey ilave edeceğim: Kırım Savaşı’ndan galip sıfatıyla çıkarak katılmış olduğumuz Paris Kongresi’ndeki müttefiklerimizin bize yüklemiş oldukları bilinen şartlar ile bu şimdi okunan rapordaki isteklerimiz karşılaştırılacak olursa, hangisinin daha çok istiklali ortadan kaldırıcı olduğu anlaşılır, zannederim.”

      Bekir Sami Bey’den sonra Hami Bey ve Hami Bey’den sonra da Refet Bey (Refet Paşa) konuştular. Refet Bey’in söyledikleri aynen şunlardı: “Mandanın istiklali ortadan kaldırmayacağı muhakkak iken bazı arkadaşlarımız ‘Müstakil mi kalacağız, yoksa mandayı mı kabul edeceğiz?’ tarzında birtakım görüşler ileri sürüyorlar. Onun için her şeyden önce mandanın ne olduğu anlaşılmalıdır. Bununla beraber mandadan bahsetmezden önce de zihinleri gıcıklayan bu raporda, bu tabirin ne şekilde anlaşılmış olduğunu bilmek lazımdır. Fazıl Paşa hazretleri ‘İstiklali korumak şartıyla manda’ buyuruyorlar. Hami Beyefendi tarafından manda hakkında verilmiş olan rapor iki kısma ayrılıyor: Bir gerekçe kısmı var, ondan sonra bir de mandanın tarifiyle ilgili kısım var… Manda meselesini bunlardaki görüşlere göre muhakeme için önce bir noktayı anlamak isterim; bu rapor metni umumi heyette görüşülmeye sunulmuş mudur, sunulmamış mıdır?”

      İsmail Fazıl Paşa: “Yanlış anlaşılmaya sebep olduğundan biz üçümüz -yani Fazıl Paşa, Bekir Sami ve Hami Beyler- bu raporu geri alıyoruz. Hiç verilmemiş saydık” dedi. (Bu raporun müsveddesi de, temize çekilmiş şekli de kendilerinde kalmıştır.

      Başkanlıktan: ’’Rapor geri alınmıştır.” dedim.

      Raporun geri alınmış olmasına rağmen Refet Bey, zabıtlarda beşaltı sayfa tutan parlak bir nutuk söyledi. Bu nutuktan, zabıtlardan aynen aldığım bazı cümleler, hatibin maksadını açıklamaya yetecektir, zannederim.

      Refet Bey diyordu ki “Bizim Amerika mandasını tercih etmekten maksadımız, bütün cemiyetleri esir eden, kalpleri, vicdanları söndüren İngiliz mandasından kurtulmak; sakin ve milletlerin vicdanlarına saygılı olan Amerika’yı kabul etmektir. Yoksa asıl iş para meselesi değildir… Söz olarak, manda ile istiklal birbirine engel şeyler değildir; yalnız, eğer biz hakikatte kuvvetli olmayacak olursak, işte o zaman mandanın altında eziliriz ve o zaman manda bizim için istiklali ortadan kaldıran bir şekil alır. Bir de diyelim ki biz dışta ve içte tam bir istiklal isteriz. Fakat acaba kendi başımıza yapabilecek miyiz? Yapamayacak mıyız? Ondan önce, acaba bizi kendi başımıza bırakacaklar mı, bırakmayacaklar mı? Bunu düşünelim. Şurası muhakkaktır ki bugün bizi İngiltere, Fransa, İtalya ve Yunanistan bölüşmek istiyorlar fakat eğer biz, bugün bir devletin kefilliği altında bir barış anlaşması yapacak olursak, ilerde uygun şartlar altında bulunur bulunmaz hemen döner ve kendi faydamızı sağlarız. Fakat eğer menfi bir durum ortaya çıkacak olursa, acaba büsbütün zarar etmiş olmayacak mıyız?…

      … Her hâlde, bir Amerika kefilliğini kabul etmek zorundayız. Yirminci yüzyılda, beş yüz milyon lira borcu, harap bir memleketi, pek verimli olmayan bir toprağı ve ancak on on-beş milyon lira geliri olan bir millet için bir dış destek olmaksızın yaşamak imkânı olamaz. Eğer, bundan sonra da bu hâlimizde kalır ve bir dış yardım sayesinde kalkınmayacak olursak, ihtimal, ilerde Yunanistan’ın bile taarruzlarına karşı kendimizi savunamayız.

      Allah korusun, eğer İzmir Yunanistan’da kalsa ve aramızda bir savaş açılsa, düşmanımız Yunanistan’dan gemilerle asker getireceği hâlde acaba biz Erzurum’dan hangi demir yollarıyla asker sevk edebiIeceğiz? Bu bakımdan, Amerika mandası her şeyden önce bir kefil ve yardımcı bulmak için gereklidir. Hatip, sözlerini şu cümleyle bitirdi: “Eğer bu arz ettiğim hususlarla, ilerdeki görüşmeler için bir giriş yapabildimse memnunum.”

      Efendiler, bu parlak ve ustalıklı nutkun, dinleyenlerin fikir ve kanaatleri üzerinde yapabileceği yanıltıcı tesirin derecesini kolaylıkla takdir buyurursunuz. Zihinlerin, bunun ardından gelmesi muhtemel olan aynı fikirdeki konuşmacıların nutuklarıyla büsbütün zehirlenmesine meydan vermemek ve özel olarak mesele hakkında aydınlatmaya ve yol göstermeye zaman bulabilmek için derhâl “On dakika istirahat edelim, efendim.” diyerek oturuma ara verdim (saat: 5.30’da).

      Efendiler, bu nutkun son cümleleri üzerinde dikkatle durulmaya değer. Refet Beyefendi, Yunanların İzmir’i işgalini geçici zannediyor ve savaş hâlinde olduğumuzu kabul etmiyor. Yunanlar İzmir’de kalırsa ve savaş hâline girilirse, başa çıkamayacağımız kanaatinde bulunuyor.

      Bundan sonraki oturumda, Bursa temsilcilerinden Ahmet Nuri Bey, manda aleyhinde uzun bir konuşma yaptı. Hami Bey, buna daha uzun bir konuşmayla cevap verdi ve hakikaten pek uzun olan nutkunun sonlarına doğru, söylediklerini şu bilgileri vererek doğruluyordu:

      “Fakat şimdi biraz da işin kesin bildiğim bir yanından bahsedeceğim. Meselenin bu safhasında, ilgili olan zat ile şahsen temas ettiğimden sözlerim tahmine değil, kesin bilgilere dayanıyor. İstanbul’dan hareketimden önce, eski Sadrazam İzzet Paşa hazretlerini ziyarete gitmiştim; her hâlde bir manda ihtiyacında bulunduğumuza kendileri de inanıyorlardı. Bendenizden de bu husustaki fikrimi sordular, ben de düşündüklerimi arz ettim; birkaç gün sonra bendenizi çağırtıp şu meseleyi izah ettiler: Suriye ve Adana bölgesinde dolaştıktan sonra, İstanbul’a gelip siyasi partilerin görüşlerini öğrenmeye çalışan Amerika Tahkikat Komisyonu üyeleri, İzzet Paşa’yı konağında ziyaretle Anadolu’daki millî teşkilatın Türk milletini temsil ettiğine inandıklarını ve Paşa’yı da (yani İzzet Paşa’yı) bu işin öncüsü bildiklerini söylemişler ve “Eğer siz Erzurum ve Sivas Kongrelerine Amerikan mandasını istettirecek olursanız, Amerika da Osmanlı Devleti’ni mandası altına almayı kabul edecektir.” demişler; Paşa bunu bendenize açıkladıktan sonra, bu milletin bir savaşa daha kudreti kalmadığından ve her hâlde böyle bir çareye başvurmak zorunda bulunduğumuzdan bahsetti ve Sivas’a gittiğim zaman, oradakilere bu durumu anlatmaklığımı tavsiye buyurdu. İzzet Paşa’nın kanaati de bu suretle istenilecek bir mandanın yüzde doksan ihtimalle kabul edileceği ve yalnız bizim için birtakım şartlar ileri sürmenin zaruri olduğu merkezindedir. Hatta Paşa, Amerika için milletinin arzusuna dayanmadan, mandayı kabul etmek mümkün olmadığından, Kongre’miz tarafından gösterilecek arzunun Avrupa devletlerine karşı Amerika lehinde bir dayanak noktası olacağını СКАЧАТЬ