Foma. Максим Горький
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Foma - Максим Горький страница 6

Название: Foma

Автор: Максим Горький

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-605-121-946-2

isbn:

СКАЧАТЬ ya. Benim ona değil, onun bana uyması lazım. Haksız mıyım? Kız kardeşim Anfisa’yı getirttim, oğlana o bakar.”

      Ve çocuk, baba evine böylece döndü. İri delikli, kocaman burunlu ve dişsiz kocaman ağızlı acayip bir ihtiyar kadın karşıladı onu evde. Uzun boyluydu, kamburu çıkmıştı, gri bir elbise vardı üzerinde, ağarmış saçları siyah ipekli bir baş örtüsüyle örtülüydü; ilk bakışta ürkütmedi çocuğu, ama hoşuna da gitmedi. Fakat kendisine sevgiyle gülümseyen o güven dolu kırışmış yüzdeki siyah gözlere biraz daha dikkatli bakınca, bu ilk izleniminden eser kalmadı Foma’da başını ihtiyarın kucağına yaslayıverdi.

      “Vah benim zavallı, öksüz yavrucuğum!” Titreyerek tınlayan, kadife gibi bir sesle söylemişti bunu Anfisa. Tatlı tatlı çocuğun yüzünü okşayarak devam etti:

      “Nasıl da gelip insana sokuluyor ya Rabbi… Uslu güzel çocuğum benim!”

      Kadının okşayışlarında özellikle tatlı, özellikle yeni bir yan vardı Foma için; merak ve umutla dolu bakıyordu ihtiyarın gözlerine. Nitekim o güne kadar hiç bilmediği, yepyeni bir dünyaya halası sayesinde girdi. Daha ilk gece, Foma’yı yatağına yatırınca, karyolanın kenarına oturmuş ve üzerine doğru eğilerek sormuştu:

      “Şimdi küçücük bir masal anlatayım mı sana?” Ve o günden beridir Foma, ihtiyarın, kendisine bir peri hayatını anlatan kadife sesiyle uyumaktaydı. Halk yaratımının güzellikleriyle besleniyordu ruhu. Bitmez tükenmez hazineler gizliydi bu ihtiyar kadının belleğinde ve hayal gücünde. Kimi zaman, efsanedeki o iyi yürekli ve tatlı Baba Yaga’nın, kimi zaman da, bilgeler bilgesi Dilber Vasilisa’nın çehresine bürünüp çocuğun uykularına girer olmuştu. O zaman Foma, uyanıp gözlerini dört açar ve soluğunu tutarak, odayı dolduran gece gölgelerini sorguya çekerdi, ikonlarla süslü lambanın hafif ışığında yavaş yavaş ürperdiklerini görürdü gölgelerin… Ve masal dünyasından çekip çıkardığı erişilmez sahnelerle doldururdu odayı. Sessiz ama canlı gölgeler, duvarlar boyunca kayıp yerde kımıldamaya koyulurdu artık. Ürkerdi çocuk ama yine de bırakmazdı gölgelerin hayatını izlemeyi: Onlara şekiller, renkler icat eder ve onları, koca bir hayatın vazgeçilmez unsurları hâline getirdikten sonra da, bir göz kırpmasıyla silip yok etmeye bayılırdı. Yeni bir şey belirmişti karanlık gözlerinde; daha çocuksu, daha uçarı, daha az ciddi bir şey. Yalnızlık ve karanlık, onda bir şeylerin geleceği duygusunu uyandırırdı hep, ürker ama meraklanırdı; en karanlık köşeye gidip karanlığın örtüleri altında neyin gizlendiğini görmek isterdi. Giderdi de hiçbir şey bulamazdı tabii, ama bir gün bulmak umudunu hiçbir zaman yitirmezdi.

      Korkardı ama severdi de babasını: İnyat’ın muazzam boyu, borazan sesi, sakallı yüzü, ağarmış sık saçların altında kaybolan kafası, uzun güçlü kolları ve ışıldayan gözleri, masallardaki haydutları andırırdı ona. Sekiz yaşına henüz bastığı sıralarda bir gün Foma, uzun bir yolculuktan dönen babasına sordu:

      “Neredeydin?”

      “Volga üzerinde…”

      Dünyanın en tatlı sesiyle sordu Foma:

      “Haydutluk mu yaptın?”

      “Ne!” diye haykırdı İnyat kaşları titreyerek.

      “Sen haydut değil misin sanki baba?”

      Ve babasının, kendisinden ısrarla gizlenen hayatını bu kadar kolayca bulup ortaya çıkarmaktan memnun, kurnaz bir edayla göz kırparak ekledi:

      “Ben her şeyi biliyorum.”

      “Ben bir tüccarım!” dedi sert bir sesle İnyat. Ama bir anlık bir dalıştan sonra babacan bir gülümseyişle, “Sen de küçük bir budalasın…” diye ekledi. “Buğday ticareti yaparım ben, gemilerde çalışırım.” ‘Yermak’ı biliyorsun, değil mi? Güzel! İşte o gemi benim. Ve tabii senin aynı zamanda…”

      Foma içini çekerek, “Ama çok büyük o…” dedi.

      “Öyleyse senin boyuna göre bir tane daha alırım. Daha küçük bir gemi… Oldu mu şimdi?”

      Foma lütfetti:

      “Oldu…”

      Ama bir süre sessizce düşündükten sonra, üzgün bir edayla, “Ben de seni bir haydut sanıyordum…” dedi. İnyat ciddi bir sesle tekrarladı:

      “Sana bir tüccarım dedim!”

      Ve oğlunun üzgün yüzüne diktiği gözlerinde, neredeyse korkulu bir memnuniyetsizlik okunmaktaydı.

      Foma düşünüp sordu yine:

      “Hani şu çörek satan Teodor Baba gibi mi tıpkı?”

      “Tamam, onun gibi. Yalnız ben daha zenginim. Benim Teodor’dan çok daha fazla param var.”

      “Demek çok paran var? Nah bu kadar var mı?”

      “Daha da çok…”

      “Kaç fıçı var peki?”

      “Ne fıçısı?”

      “Ne fıçısı olacak, para fıçısı tabii!”

      “Küçük aptal! Para fıçılarla mı ölçülür?”

      “Ya neyle ölçülür!”

      Gururu kırılmış gibi bağırmıştı. Sonra babasına iyice dönerek hızla anlatmaya koyuldu:

      “Günün birinde bir şehre haydut Maksimka gelmiş ve o şehirdeki zengin bir tüccarın evinde tam on iki fıçıyı parayla doldurmuş, gümüş takımları da koymuş fıçılara, kiliseleri de yağmalamış; sonra hançeriyle şöyle bir vurmuş, bir adam öldürmüş ve çan kulesinin tepesinden sallandırmış adamı ve bir de bakmışlar ki adamcağız felaket çanı çalmaya başlamaz mı…”

      Oğlunun kavrayış gücü karşısında hayranlık duyan İnyat, sözünü kesip sordu:

      “Halan anlattı değil mi bunları sana?”

      “O anlatmışsa ne olmuş?”

      “Hiç!” dedi İnyat gülerek. “Demek, babanı da haydutluğa terfi ettirdin?..”

      “Ama belki çok eskiden haydutluk yapmışsındır sen de?..” dedi Foma.

      Yine ilk takıntısına dönmüştü ve yüzüne bakınca, olumlu bir cevap almaktan nasıl haz duyacağı hemen anlaşılıyordu.

      “Yapmadım hayır, bırak bunu da başka şey düşün!”

      “Sahi yapmadın mı hiç?”

      “Söyledim ya, yapmadım diye! Amma da garip çocuksun… Haydutluk iyi bir şey mi sanıyorsun yoksa? Büyük birer günahkârdır haydutlar. Tanrı’ya inanmazlar, kiliseleri yağma ederler hep. Ve kiliselerde lanet okunur onlara. İşte böyle, anladın mı?.. Şimdi şart olan, yavrum, seni biraz eğitmek gerektiğidir! Vakit gelmiş de geçiyor bile… Öğrenim görmenin sırası artık. Bu kış okumaya СКАЧАТЬ