Название: Mrs. Dalloway
Автор: Вирджиния Вулф
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-605-121-803-8
isbn:
Gece elbiseleri dolapta asılıydı. Clarissa, elini yumuşaklığa usulca daldırıp yeşil elbisesini pencereye götürdü. Yırtılmıştı. Biri eteğine basmıştı. Elçilikteki partide belindeki kıvrımların arasında bir yerin yırtıldığını hissetmişti. Yapay ışıkta pırıl pırıl parlıyordu yeşil renk ama şimdi, güneş ışığında rengini yitirmişti. Tamir edecekti. Hizmetçilerin yapacak çok işi vardı zaten. Bu gece bunu giyecekti. İbrişimlerini, makaslarını, şeyini -neydi adı- yüksüğünü tabii, alıp salona inecekti, zira aynı zamanda da yazması gerekiyordu, her şeyin yolunda olup olmadığını görmek için.
Tuhaf diye düşündü sahanlıkta duraksayarak, o elmasa, o benzersiz olma niteliğine bürünerek, tuhaftı evin sahibesinin, evin her anını, her huyunu biliyor oluşu! Merdiven boşluğundan yukarı doğru hafif sesler döne döne yükseldi; paspastan çıkan ses; tıkırtılar; kapının vuruluşu; ön kapı açılırkenki gürültü; bodrumda bir buyruğu tekrarlayan bir ses; tepsideki gümüşlerin şıngırtısı; parti için temizlenen gümüşler. Her şey parti içindi.
(Ve Lucy, elinde tepsiyle salona girip şöminenin üstüne dev şamdanları koydu, gümüş kutuyu ortaya, kristal yunusu saate doğru çevirdi. Geleceklerdi, burada duracaklardı; kendisinin de taklit edebildiği çıtkırıldım sesleriyle konuşacaklardı, hanımefendi ve beyefendiler. Hepsinin içinde kendi hanımı en güzelleriydi -gümüşlerin, ketenlerin, porselenlerin hanımı; çünkü güneş, gümüşler, menteşelerinden çıkarılmış kapılar; Rumpelmayer’ın adamları Lucy’ye mektup açacağını kakmalı masaya koyarken bir başarı hissi veriyordu. Bakın, bakın, diyordu fırındaki eski arkadaşlarıyla konuşurken, ilk çalıştığı yer olan Caterham’da, camekâna gözlerini dikerken. Kendisi Leydi Angela’ydı şimdi, Prenses Mary ile ilgileniyordu, tam o sırada Mrs. Dalloway girdi içeri.)
“Ah Lucy!” dedi, “Gümüşler çok hoş görünüyor!”
Kristal yunusu dik durması için çevirirken, “Peki…” dedi, “Dün akşamki oyun hoşunuza gitti mi?” “Ah, oyun bitmeden gitmek zorunda kaldılar!” demişti. “Saat onda evde olmaları lazımmış! Yani sonunda ne olduğunu bilmiyorlar.” dedi. “Şanssızlık!” dedi (Zira kendi hizmetçileri eğer izin isterlerse daha geç saate kadar kalabilirlerdi.). “Yazık olmuş gerçekten!” dedi, kanepenin ortasında duran tüyleri dökülmüş eski yastığı Lucy’nin eline tutuşturduktan sonra onu hafifçe itip “Al şunu! Mrs. Walker’a benden selam ilet. Haydi al şunu!” diye haykırdı.
Lucy salonun kapısında, elinde yastığıyla durdu; utana sıkıla, kızararak elbiseyi tamir etmesine yardım edip edemeyeceğini sordu.
Ama, dedi Mrs. Dalloway, yeteri kadar işi yok muydu zaten, epeyce hem de buna sıra gelmezdi ki…
“Ama teşekkür ederim Lucy, ah gerçekten teşekkür ederim!” dedi Mrs. Dalloway ve teşekkür ederim, sağ ol diye mırıldanmaya devam etti (dizlerinin üstünde elbisesi, makasları ve ibrişimleriyle kanepeye otururken), teşekkürler, teşekkürler, demeye devam etti; hizmetkârlarına bunu genelde içtenlikle söylerdi, böyle biri olmasına, istediği kişi olmasına yardım ettikleri için, böyle nazik, cömert, iyi yürekli. Hizmetçileri onu severlerdi. Şu elbise -neredeydi yırtık? İpliği iğneye geçirmesi lazımdı şimdi. En sevdiği elbiselerden biriydi bu, Sally Parker’ın diktiği son elbiselerden biri, yazık ki Sally emekli olmuştu, Ealing’de yaşıyordu; eğer zamanım olursa, diye düşündü Clarissa (ama zamanı hiç yoktu artık), gidip onu Ealing’de görmeliyim. Zira harika bir kişiliği var, diye düşündü Clarissa, gerçek bir sanatçı. Ufak tefek şeyler eklemeyi severdi ama yine de hiç tuhaf değildi elbiseleri. Hatfield’da giyebilirdin; Buckingham Sarayı’nda da. Clarissa Hatfield’da da giymişti onları; Buckingham Sarayı’nda da.
Bir sessizlik çöktü üstüne, bir sakinlik, bir huzur, iğnesini ipeğe usulca sabitledikten sonra yeşil kırmaları bir araya getirip hafifçe kemere tuttururken. Bir yaz günü toplanan, dengelerini yitirip dağılan dalgalar gibi toplanıp dağılan ve sanki bütün dünya “hepsi bu” der ağır ağır, öyle ki sahilde uzanmış bedendeki yürek bile “hepsi bu” deyinceye kadar. Korkma artık, der yürek. Korkma artık, der yürek ve yükünü, tüm acılar için bir of çeken denize boşaltır ve yenilenir, doğar, toparlar, dağılır. Ve beden bir başına kulak verir geçen bir arıya, kırılan dalgaya, havlayan köpeğe, uzaklarda havlayıp duran köpeğe.
“Tanrı aşkına! Kapı çalınıyor!” diye haykırdı Clarissa, iğneyi bıraktı. Doğruldu, kulak kabarttı.
“Mrs. Dalloway benimle görüşür.” dedi holdeki orta yaşlı adam. “Evet, benimle görüşür.” diye tekrarladı, Lucy’yi kibarca kenara itti ve hızla yukarı koştu. “Evet, evet, evet…” diye mırıldanıyordu yukarı doğru koşarken. “Benimle görüşecek. Hindistan’da geçen beş yıldan sonra benimle görüşecektir.”
“Kim o, bu saatte?” dedi Mrs. Dalloway (Parti vereceği gün, saat on birde rahatsız edilmesinin rezillik olduğunu düşünüyordu.), basamaklardaki ayak seslerini duyduğunda. Kapının tokmağının üzerinde bir el olduğunu hissetti. Mahremiyete saygı duyan, bekâretini koruyan bir bakire gibi, elbisesini saklamaya çalıştı. Pirinç kapı kolu çevrildi. İşte kapı açıldı ve içeri -bir anlığına adını hatırlayamadı karşısındakinin! Onu gördüğü için çok şaşırmış, çok sevinmiş ve kızarmıştı, Peter Walsh’ın böyle beklenmedik bir şekilde sabah sabah evine gelmesi onu resmen afallatmıştı (Mektubunu okumamıştı.)!
“Nasılsın bakalım?” dedi Peter Walsh, sevinçle titreyerek, iki elini avcunun içine aldı, öptü. İhtiyarlamış diye düşündü otururken. Ona hiçbir şey söylememeliyim bu konu hakkında diye düşündü, çünkü gerçekten ihtiyarlamış. Beni inceliyor diye düşündü, ani bir utanma geldi üstüne, ellerini öpmesine rağmen. Elini cebine sokup büyük bir çakı çıkardı ve yarıya kadar açtı.
Hiç değişmemiş, diye düşündü Clarissa; aynı tuhaf görünüş; aynı ekose takım, yüzü biraz çökmüş, biraz daha ince, biraz kurumuş belki de ama korkunç derecede iyi gözüküyor, tıpkı eskisi gibi.
“Seni tekrar görmek ne kadar güzel!” diye haykırdı Clarissa. Çakısını çıkarmıştı Peter. Tam onun yapacağı bir hareket diye düşündü.
Daha dün gece gelmiş, öyle demişti; hemen sayfiyeye gitmesi gerekiyordu; herkes nasıldı -Richard? Elizabeth?
“Peki bunlar da ne?” dedi, çakısıyla yeşil elbiseyi göstererek.
Çok şık giyinmiş, diye düşündü Clarissa; yine de beni hep eleştirir.
İşte elbisesini onarıyor, her zamanki gibi elbisesini onarıyor, diye düşündü; ben Hindistan’dayken o burada oturarak vakit geçirmiş; elbisesini tamir etmiş; dolaşmış, davetlere gitmiş, Meclis’e gidip gelmiş falan; düşündükçe daha rahatsız oluyor, öfkesi artıyordu, zira bu dünyada bazı kadınlar için evlilikten daha kötüsü yoktur, diye düşündü ve siyasetten ve “muhafazakâr” bir kocaya sahip olmaktan, şu hayranlık uyandıran Richard gibi mesela. Evet öyle, evet öyle, diye düşündü çakısını bir çırpıda kapatırken.
“Richard gayet iyi, bir toplantıda.” dedi Clarissa.
Ve makasını eline aldı, elbisesinin işini bitirmeye devam etmesinde bir sakınca var mıydı, çünkü СКАЧАТЬ