Название: İki Şehrin Hikâyesi
Автор: Чарльз Диккенс
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-605-121-999-8
isbn:
“Hiç yapmacık bir ürkeklik gördünüz mü Bay Lorry.”
“Kesinlikle evet.”
“Bay Lorry, mahkûma bir kez daha bakın. Onu daha önce gördüğünüzü hatırlıyor musunuz?”
“Evet.”
“Ne zaman?”
“Birkaç gün sonra Fransa’dan dönüyordum; kendisi Calais’te benim bulunduğum posta gemisine bindi ve benimle yolculuk etti.”
“Gemiye kaçta bindi?”
“Gece yarısından biraz sonraydı.”
“Gecenin bir köründe yani. Böyle zamansız bir vakitte gemiye binen tek yolcu o muydu?”
“Öyle denk gelmiş.”
“Bunu bir kenara bırakın Bay Lorry. Gecenin bir köründe gemiye binen tek yolcu o muydu?”
“Oydu.”
“Yalnız mı seyahat ediyordunuz Bay Lorry, yoksa size eşlik eden birileri var mıydı?”
“İki kişi vardı. Bir beyefendi ve bir bayan. İşte oradalar.”
“Evet buradalar. Mahkûmla aranızda konuşma geçti mi?”
“Pek sayılmaz. Hava fırtınalıydı, yol da uzun ve zor. Neredeyse tüm yolculuk boyu bir sedirde yattım.”
“Bayan Manette!”
Daha önce olduğu gibi yine tüm gözlerin döndüğü genç kadın oturduğu yerde ayağa kalktı. Babası da ayağa kalkıp kızının elini tuttu.
“Bayan Manette, mahkûma bakın.”
Böyle merhametle bakan genç ve güzel biriyle yüzleşmek, zanlı için salondaki tüm kalabalıkla yüzleşmekten çok daha zordu. Kendine yönelen meraklı bakışlardan çok, kızla sanki mezarı başındaymışlar gibi durmak, o an için adamın sakin hâlini yitirmesine neden olmuştu. Sağ eliyle çabuk hareketlerle önündeki otları bir bahçedeki hayali çiçek yataklarına itelemişti. Nefes alış verişlerini düzene sokma çabaları, rengi kalbine akan dudaklarını titretmişti. Büyük sineklerin vızıltısı yine artmıştı.
“Bayan Manette, mahkûmu daha önce gördünüz mü?”
“Evet efendim.”
“Nerede?”
“Şimdi bahsedilen posta gemisinde, aynı vesileyle efendim.”
“Bahsi geçen genç bayan siz misiniz?
“Ne yazık ki benim.”
Merhamet dolu ağlamaklı sesi hâkimin pek de hoş olmayan sesiyle kesildi. Sert bir şekilde “Size sorulan soruları cevaplayın ve yorumda bulunmayın.” dedi.
“Bayan Manette, Manş Denizi’ni aştığınız bu yolculukta mahkûmla hiç konuştunuz mu?”
“Evet efendim.”
“Bize de anlatır mısınız?”
Ağır bir sessizlik içerisinde zayıf bir sesle anlatmaya başladı: “Beyefendi gemiye bindiğinde…”
“Mahkûmdan mı bahsediyorsunuz?” diye sordu hâkim kaşlarını çatarak.
“Evet Sayın Hâkim.”
“O hâlde mahkûm deyin.”
“Mahkûm gemiye bindiğinde babamı gördü.” dedi babasına sevgi dolu gözlerle bakarak. “Babamın çok yorgun olduğunu ve sağlığının da kötü olduğunu fark etti. Babam çok zayıf olduğundan onu açık havaya çıkartmaktan korkuyordum. Bu sebeple onun için kamara merdivenlerinin yanına, güverteye bir yatak hazırlamıştım. O gece dördümüzden başka yolcu yoktu. Mahkûm bize çok iyi davranmış, babamı rüzgâr ve hava koşullarından nasıl daha iyi koruyabileceğime yönelik tavsiyelerde bulunmak üzere benden izin istemişti. Limandan çıkınca rüzgârın hangi yönden eseceğini kestiremediğim için bunu nasıl yapacağımı pek bilemiyordum. Bunu benim için yaptı. Babamın durumu karşısında son derece nezaket ve yardımseverlik gösterdi; bunu içinden gelerek yaptığından da eminim. İşte bu şekilde konuşmaya başladık.”
“Bir dakika sözünüzü kesmeme izin verin. Gemiye yalnız mı geldi?”
“Hayır.”
“Kaç kişilerdi?”
“İki Fransız beyefendi vardı.”
“Birbirleriyle konuştular mı?”
“Son dakikaya kadar, Fransız beylerin kendi botlarına binmesi gerekene kadar konuştular.”
“Birbirlerine buna benzer kâğıtlar verdiler mi?”
“Ellerinde bazı kâğıtlar vardı fakat bunlar ne kâğıtlarıydı bilemiyorum.”
“Şekil ve büyüklükleri buna benziyor muydu?”
“Muhtemelen, fakat çok yakınımda fısıldaşmalarına rağmen gerçekten de bilemiyorum. Çünkü onlar kamara merdivenlerinin başında, bir lambanın altında konuşuyorlardı; lamba çok zayıftı ve çok alçak sesle konuşuyorlardı. Konuştuklarını duymadım ve sadece bazı kâğıtlara baktıklarını gördüm.”
“Şimdi mahkûmla olan sohbetinize gelelim, Bayan Manette.”
“Mahkûm babama karşı nazik, iyi ve yardımsever olduğu kadar çaresizliğimi görerek bana da oldukça güvenmişti. Sanırım…” dedi gözyaşlarına boğularak, “bugün ona zarar vererek borcumu ödeyemem.”
Yeşil sinekler vızıldadı.
“Bayan Manette, şayet mahkûm sağlamakla mükellef olduğunuz ve bundan kaçamayacağınız kanıtları gönülsüzce sağladığınızı anlamıyorsa, bu konumda bulunan yegane insan odur. Lütfen devam edin.”
“Bana, insanların başının derde girebileceği hassas ve zor bir görev için seyahat ettiğini, bu nedenle de farklı bir isim kullandığını söylemişti. Bu görev nedeniyle birkaç günlüğüne Fransa ile İngiltere arasında gidip geldiğini, bunun epey bir süre böyle süreceğini anlatmıştı.”
“Amerika hakkında bir şey söylemiş miydi Bayan Manette? Lütfen net konuşun.”
“Bu anlaşmazlığın nasıl ortaya çıktığını bana anlatmaya çalışmıştı. Ona göre İngiltere açısından bu yanlış ve aptalcaydı. Şakayla karışık, belki de George Washington’un tarihte III. George kadar büyük bir isim edinebileceğini ekledi. Fakat bunda kötü bir taraf yoktu; söylerken gülüyordu ve hoşça vakit geçirmek için söylenmiş bir sözdü.”
Tüm gözlerin yöneldiği sahnedeki başrol oyuncusunun yüzündeki ifade, izleyiciler tarafından bilinçsizce taklit edildi. Bu kanıtı СКАЧАТЬ