Название: Çuvaş Kızı Salambi
Автор: Aleksandır Artemyev
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6853-28-7
isbn:
Salambi yeni bahçeye girerken pedagoji üniversitesi öğrencileri tamamen gitmiş gibiydi, sadece birkaç grup kalmıştı.
Küçük Nina arkadaşlarını görünce “Buradayım! Buradayım!” diye bağırdı.
Salambi onun yanına doğru hareketlendi.
Salambi başka şeyler öğrenmek istediğini gizleyerek “Eee, nasıl çalışıyorsunuz, Nina? Ellerin ağrımıyor mu?” diye keyifle sordu.
Nina gülerek “Yok, neden ağrısın, kolhozda az mı çalıştım.” dedi. “Muza işte ne yapacağını şaşırmış ne çukur kazıyor ne de su taşıyabiliyor. Oklava yutmuş gibi, hiç de eğilesi yok. Ona gülmekten ne yapacağımızı şaşırdık. Kürek tutmak istemez manikürüm bozuluyor der. Tırnakları onun uzun ya. Sonra Salanov ona su getirmesini söyledi (elma ağaçlarını biz diktikten sonra suladık). Bizim Muza yüksek topuklarıyla ayağı sürçe sürçe su kıyısına gider ve yarım kova su ancak getirir. ‘Neden dolu getirmiyorsun?’ deriz de ‘Sizin elma ağaçları için görünüşümü mü bozayım?’ der. Onun görünüşü… Beli, gerçekten de eşek arısınınki gibi ince. Bizim gibi kolhozda buğday çuvallarını kaldırmış olsaydın böyle olmazdı.”
“Şimdi nerede ki o?”
Küçük Nina “Öğle olmadan bırakıp gitti.” dedi ve sessizce güldü. “Tembellik onun içine işlemiş.”
“Salanov da gitti mi?” diye sordu Salambi. Nina onun telaşlandığını sezmedi.
“Salanov mu? Gitmedi. İşte onun kaputu ağaca asılı duruyor. Başka bir grubun yanına sigara içmeye gitmiş olmalı. Belki de ırmağa elini yıkamaya indi, işte geliyor. Çok iyi birisiymiş bu Salanov. Benimle çalıştı ve elma ağaçları hakkında neler anlattı! Çalışmasına da iyi çalışıyor, çok güçlü, insanlar bir çukur açana kadar o iki tanesini kazıp hazırlıyor. Sadece Muza’nın hoşuna gitmedi. ‘Çingene arabasından düşmüş gibi kapkara. Külle yıkasan da ağartmazsın.’ dedi Muza onu görür görmez. ‘Kara olsa da iyi’ der bizim taraftakiler onun gibilere.”
Onların yanına orta boylu, kapkara saçlı, esmer bir delikanlı geldi. Asker gibi giyinmişti. Onun rengi atmış asker gömleği üzerinde övünç madalyası ayrı bir şekilde parlıyor göze çarpıyordu. Delikanlı uzun konçlu yünlü çizmesini ırmakta suyla yıkayıp temizlemiş, yüzünü de yıkamış olmalı. Alnına doğru inmiş kara zülüfleri ıslanmış. Bakın kimmiş o, ziraat enstitüsünün tanınmış öğrencisi! Geleceğin pedagoglarına bahçe yapmayı öğreten!
Salambi ona “Af edersiniz, ben sizinle görüşmüştüm.” dedi.
Küçük Nina biraz uzağa çekildi.
Delikanlı ellerini uzatarak “Tanışalım o zaman, Semen Salanov.” dedi. Sağlam ve güçlü bir asker eliydi.
“Salambi. Akramova.”
Salanov düz beyaz dişlerini göstererek güldü, onun donuk yüzü keyifle parladı.
“Salambi? Bu adı ikinci defa duyuyorum.”
Kız hemen “Bunu daha önce nerede duymuştunuz?” diye sordu.
O birden heyecanlandığını, sesinin titremeye başladığını sezdi. Delikanlı, kendisi de biraz hüzünlendi. Onun kara kaşları çatıklaştı.
Salanov kızın gözlerine bakarak “Ben bu adı çok önceden Mançurya’da duydum.” dedi.
“Kimden? Semenov Valeriy’den mi?”
Salambi’nin gök gözleri büyüdü, parladı, yüreği hızlı hızlı atmaya, sıktığı dudakları titremeye başladı.
Yaralanmış kuş böyledir. Karanlık dağların arasına düşüp dağın zirvesinde güneş ışığının parladığını görünce nefes almak için can havliyle mücadele eder. Parlayıp, ışıldayan dağın zirvesine yavaş yavaş uçup konayım derken ona bir ok daha değer ve yaralı kanadı kırılır. Zavallı kuş sonra yere düşer.
Salanov’un sözü Salambi için bu ok gibiydi.
“Yok. Ben Valeriy Semenov diye birini tanımıyorum, görmedim de duymadım da. Ancak o bizim tarafların Çuvaşı olmalı, doğruyu söylemek gerekirse Anatkassi’nin delikanlısı.”
Kız bir süre hiçbir şey söylemeden durdu, boğazı tıkandı, gözyaşlarını yavaş yavaş döktü ve titreyen sesiyle sordu “Kimden duydunuz o zaman?”
“Kimden duydunuz o zaman benim adımı? Siz benim hakkımda bir şeyler duymuş iseniz benim hakkımda bir şeyler söylemişler!” demek istiyordu Salambi söyleyemedi.
“Bir askerden duydum. Biz onunla Port Artur’dan birlikte döndük. Çuvaş delikanlısıydı o, bu tarafların Çuvaşı değil, aşağı Çuvaşlardan. Bir Salambi’den o bahsediyordu. Salambi adlı kız ile bir askerin aşkından bahsetmişti bana. Askerin adını hatırlamıyorum, şimdi siz hatırlattınız, gerçekten de Valeriy adlıydı.”
“Sizinle konuştu… Sizinle birlikte askerden dönen askerin soyadı neydi?”
“Almazov… Anatoliy Almazov.”
Kızın yüreği sızladı. Valeriy’in cephedeki dostu, şarkılar yazan, gerçekten de Almazov soyadlıydı. Salambi onu misafirliğe çağırmıştı, ancak bu davet mektubunun kaderi de iyi olamadı.
“Almazov? Söyler misiniz lütfen onu nerede bulmak mümkün? Belki de adresini biliyorsunuzdur?”
Delikanlı bilmediği için gerçekten üzülerek “Maalesef bilmiyorum.” dedi. “Ancak onun bu şehirde olması gerekir. Müzik okuluna okumaya geleceğim demişti. Eğer o buradaysa onu arayıp bulabilirim.”
Salambi “Ben size nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum.” dedi. “Ben ziraat enstitüsünde hayvancılık uzmanlığı bölümünde okuyorum. Siz beni hatırlamamış olmalısınız, ben de şimdiye kadar sizi bilmiyordum. Biz aynı ilçedeniz, komşu köylerden, ben Anatkassiliyim. Beni o kişiyle tanıştırabilseydiniz…”
Salanov önünde Almazov’un bahsettiği kızın durduğunu anlayarak “Onun kendisi de sizi ve Valeriy’in annesini görmek istiyordu.” dedi. “Biz ikimiz de askerden yeni döndük ve sizi aramak ara tatile kadar mümkün olmadı.”
Salambi’ye sanki yeniden can geldi.
Yaralı kuş son gücünü toplayıp kapkaranlık dağ yarığından güneş ışıklarıyla parlayan dağ tepesine uçmaya çalışıyor. İşte yarısına kadar uçtu da ancak daha ileriye gitmeye gücü yok. Yaralı kanadını çekip yarı karanlık dağ aralığında bir çıkıntıda varıp dinlenmek için kondu. Dağ zirvesine varabilseydi… Oradan uzaklardaki bütün çevre görülüyor, güneş baba orada, hayat orada! Böyle ümit ediyor yaralı kuş, ancak kendisi bu dağ tepesine varana kadar güneşin tekrar batacağını ve kendisinin yine karanlıkta kalacağını bilmiyor elbette.
СКАЧАТЬ