Название: Ey Dünya Ey
Автор: Beksultan Nurjekeuli
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6853-90-4
isbn:
– Allah’ım! Bu rezaleti göstermeden, benim canımı alsaydın? ! İnsanın acımadığına Allah da acımadı, şimdi ne yapacağım, evladım! Yakalarsam o katilleri param parça öldürürdüm, ne çare? !
– Anne! dedi Jüzük biraz öfkeli sesle,
– Yavaş! Babam duyacak! Siz o kişinin yanına gidin. ‘Attan düşmüş’ dersiniz. Hemen kötü bir şey düşünmeyelim. Benim bildiğime göre Jibek’e kötü bir şey yapmaya fırsat bulamadılar o hainler!
– Eee, Sen nereden biliyorsun?
– Gördüğüm için biliyorum! Biraz dışarı çıkar mısınız? Ben ilk önce üstüne başına bir bakayım!
Jüzük’e acıyarak bakıp sessizce çıktı.
– Jibekcan! dedi Jüzük kapı tarafına yan gözle bakarak. Sen bana her şeyi saklamadan anlatacaksın, tamam mı? O bıyıklı olan Rus ben gelene kadar sana bir şey yapmadı değil mi? Onu bana söyler misin?
– Söyleyecek ne var ki, zaten kendin gördün elbisemi param parça yırttı, hepsini üzerimden çıkardı, hainler.
– Evet, onu gördüm fakat onu sormuyorum, başka bir şey soruyorum. Başka sana dokunmadı mı?
– Bilmiyorum, boğuşurken ne ağrı ne acı hissettim.
– O boğuşmadan bakire kaldın diye ümitleniyorum. İşte, bir şey fark etmediysen bakire kalmışsın!
– Öyle kandırma beni, Jüzük! Her şeyi hissediyordum. Nasıl bakire kalabilirim?
– Öyle canım, bakiresin! Şimdi başını kaldır. Saklayacak bir şey yok! Tazabek’e ben her şeyi anlatacağım. İnanmazsa kendin ikna edersin!. Bitti, Allah’a çok şükür! Avbakir ağabeyi bizim köye gönderen Allah’ıma şükürler olsun! ‘Eyvah! Yukarı taraftan silah sesi geliyor!’ diye Ağıntay’dan önce o kişi koştu. O ağabey aşağıdan ateş etmeseydi o iki Rus hiçbir şeyden çekinmeden seni ve seninle birlikte beni de rezil ederdi. Off, Allah’ım inanamıyorum, bu olaydan sağ çıktık diye kim inanır! ?
– Ben senin attan düştüğünü gördüm! Sana ateş etti, artık her şey bitti diye bayıldım.
– Beni vurmadı ama atı mı vurdu sanıyorum? Allah beni de seni de korudu, Jibek’im. Şimdi Tazabek’i geri çevirme, ne zaman eşim ol derse hemen kabul et.
– Hayır! Gerek yok, böyle olmaz!
– Jibek’im, erkekler kadının dürüstlüğüne değer verir! Bir şeyi sakladıysan, onu öğrenince hiçbir zaman sana güvenmez! O yüzden kocanı sevmekten utanma, bilakis sevmediğine utan!
– Sen, bunların hepsini annemle konuşarak mı yaptın? Ben ise annemin hiçbir şeyden haberi yok diyordum, utanmadan!
– Gelinin kaynanasına nasıl söylemesi gerektiğini yakın zamanda kendin de öğrenirsin! Şimdilik benim dediğimi yapman gerek!
– Sen zalimsin, Jüzük! Hepsini önceden düşünüp, önceden hazırlamışsın!
– Eskiler, ‘İyi kişinin bir adı var zalim diye; kötü kişinin bir adı var korkak diye’ demiş. Zalimin elinden en azından bir şey gelir ölmez, ölse de bir hareket yapıp ölürdü. Korkaktan ise ne ümit ne hayır vardır? Ben zalimlik yaptıysam senin iyiliğin için yaptım canım! Onu ben yapmasaydım başka kimsenin yapmayacağını ve yapamayacağını iyi bilirim.
Bundan sonrasının fazla olacağını anlayan Şeyi yengesini kucaklayarak yanaklarından öptü.
– Akıllı zalimim! dedi fısıldayarak gözyaşlarını silip.
Kendileri bu durumdayken göze batan siğil gibi olmayalım mı dediler, yoksa gerçekten karanlığı mı beklediler Avbakir’in ailesi akşamüstü yola düştü.
– Kömirşi’de biraz duraklarız, dedi Avbakir Tilevli’ye,
– Çin bizi sevinerek mi bekliyor dersin? Malımızı koruyamazsak canımızı da koruyamayız.
– Yolunuz açık olsun! Sağ salim olursak görüşürüz inşallah!
Şeyi’nin durumu herkesi korkuttu. Tilevli hariç hepsi gece uyumadan bekleyip ancak sabaha doğru daldılar. Babasının dışarı çıkıp öksürdüğünü duyan Şeyi hemen kalktı. Babasının kendisinin dışarı çıkmasına sevindiğinden yanına koşacaktı fakat dünkü olayı hatırlayıp hemen duruverdi. Çıkarsa her şeyi babası yüzünden anlayacak gibi hissetti ya da kendimi tutamadan ağlarım diye kendine güvenemedi. O arada Tazabek yine aklına geldi. Hepsinden önce o ne yapardı, beni geri bırakıp gider mi, acaba Rus kirletti diye almayabilir mi diye düşündü.
Tazabek, kendisi yokken bir şey olduğunu Jüzük ile Şeyi’nin yüzlerinden anladı. Bir şeyi yanlış mı yaptım der gibi Jüzük Şeyi’ye yan gözle bakıyordu. Şeyi ise ona belli belirsiz surat astı.
– Abla, tekrar tekrar Şeyi’ye yan gözle bakıyorsun, ikiniz bir şey mi kaybettiniz yoksa?
– Kaybetmedik fakat az kaldı kaybedecektik. Allah’tan Avbakir ağabey yetişti, sayesinde sağ kaldık.
Jüzük’ün imasından Tazabek bu sefer ciddi kuşkulandı. Kırgız halk hekimi Tilevli’ye baktığında Jüzük Sopıya’yı ayrı bir çadıra götürdü. Arkasından Şeyi’yi de çağırdı. Hepsini dışarıdan fark eden Tazabek, ‘Eee, bunların sakladığı bir şey var’ diye düşündü.
– Avbakir iyi tedavi yapmış, dedi Kırgız halk hekimi dışarı çıkıp. Size söylemedi mi, onu hapiste yaralayan kurşunu ben aldım.
– Onu sorgulayacak durumda değildik. Acele Çin’e kaçıp gidiyordu! dedi Ağıntay suçsuz olduğunu göstererek.
O arada Sopıya da çadırdan çıkıp Tazabek’e gülümseyerek,
– Şeyi çağırıyor, ağabey!
Jüzük, ağlayan Şeyi’yi kucaklayarak oturuyordu.
– Gel! dedi Jüzük sert sesle.
– Şeyi’nin yanına otur!
Şeyi yengesine surat asıp inat ederek baktı.
– ‘Halkın kulağı ellidir’ Halk içinde her şey duyulur, hiçbir şey gizli kalmaz.’ diye bir söz vardır. Yine de başka birisinden duyarsın. Kuşkulanmaman için her şeyi bizzat şahit olan benden duyman gerekir.
Tazabek’in tüyleri diken diken oldu fakat belli etmeden donarak dinledi. Jüzük anlatmaya başlayınca Şeyi yüzünü el beziyle kapatarak sürekli hıçkırıyordu. Jüzük anlatıp bitince Şeyi’yi kucakladı, Tazabek ise saçlarını okşayıvermişti. Kız kucağına girip hıçkırarak ağladı.
– Rus СКАЧАТЬ