Название: Ey Dünya Ey
Автор: Beksultan Nurjekeuli
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6853-90-4
isbn:
– Eyvah, kâfirmiş ya? dedi Ajiken.
– Kim bilir, o da kendi canı için korkmuş olabilir. Kaçağı evinde sakladın diye çoluk çocuğuyla öldürürlerdi belki! Sonra hiç gücüm kalmadı, halsizdim. Bir ağaç bulmuştum o, dayanağım oldu. Ecelim gelmediğinden olabilir bir eski ahıra girip akşam olana kadar saklandım. Geceleyin yaya yürüyerek Balpak adında tanıdık bir Kırgız’ın evine sabahleyin zor yetiştim. O bir sınıkçı bulup üç kurşunu çıkardı. İltihaplanmasın diye yarama barut döktürdüm. Kırgızlar bir at buluvermişti. Köyüme gelsem ne göreyim, halk tamamıyla korkup Çin’e gitmişler! Ben de kadın, çoluk çocuğumu alıp onların peşine düştüm!
– Üç mermi yedikten sonra sağ kalman Allah’ın yardımı olabilir, diye Ajiken Avbakirle konuşurken kocasına da arada bakıyordu.
– Can alıcı yerime değmediği için sağ kalmıştım yoksa insan bir kurşundan da sağ kalmayabilir.
– Biz de bugün yarın gideceğiz diye hazırlık yapıyoruz. Sadece Avbakir’in kalçasındaki kurşunu çıkaracak birisini bulmak için çocuklar koşuşturuyor!
– Nerede ağabey, ben bakayım yaranıza! Kırgız sınık-çının kurşunu nasıl aldığını gördüm. Bir insanın yaptığını başka bir insan da yapabilir! Bana yardım edecek biriniz burada kalın diğerleri dışarı çıksın!
– Biz de yemek hazırlayalım o zaman! dedi Ajiken gelinine bakarak.
Babasıyla Avbakir’in yanında kalan Ağıntay bir an dışarı koşarak,
– Jüzük, sobayı ateşle! dedi ilgi göstererek. Kendisi bir kucak odunu eve götürdü.
Arkasından hemen çadırdan duman çıktı. Birazdan Ağıntay dışarı çıkıp tekrar bir kucak ağaç götürdü. Sonra evden Jüzük de dışarı çıktı.
– Ne yapıyorlar? dedi Şeyi sabırsızlanıp.
– Bıçağı ateşte ısıtıyor! Bıçakla kesip kurşunu alacak herhâlde.
– Eyvah! Zarar vermeden yapabilir mi?
Biraz sonra Tilevli’nin inleyen sesi duyuldu. Sonra da ‘Ah!’ diye bağırdı. Ondan sonra fısıldayan sesler duyulsa da dışarıdakiler hiçbir kelimeyi doğru düzgün anlayamadılar. Bir an yine ‘Ah!’ diye acı dolu bir ses çıktı ve sonunda fısıldamalar da kayboldu.
Birazdan domur domur terlemiş yüzünü kurulayarak Avbakir çıktı. Şeyi hemen yanına koştu.
– Ağabey! Ne oldu?
– İyi oldu! Baban artık atla dörtnala gidebilir!
– Vaay, Ağabey! Senin geldiğin çok iyi oldu! Bizim için uğurlu geldin ağabey!
– Ağzına sağlık, evladım! Sağ olun!
Keyifleri yerine gelince Şeyi ile Jüzük öğleden sonra tekrar hayvanlara bakmaya gittiler.
Jüzük, doğu taraftaki hayvanları geri kovarken Şeyi de batı tarafındakilere doğru yöneldi. Atını otlamaya bırakıp kendisi bir taşın üzerine oturduğunda aniden batı taraftan iki atlı çıkagelmişti. Onların Rus olduklarını Şeyi giyişlerinden ve silahlarından anladı. Korktuğundan eli ayağına dolaştı, Jüzük’i çağıracaktı fakat boğazı düğümlenip sesi çıkmadı. Hemen atına doğru koştu. İki üç adım atarak sürünüp düştü. Kalkıp yine süründü. Çok korkmuştu. Yine de sürünerek atına yetişmişti fakat arkasından bir Rus gelip hemen elinden tuttu. Nefesi daralmıştı, dönüp baktığında bıyıklı kişiyi gördü. Güldü mü yoksa öfkelendi mi dişlerini göstererek bir şey dedi.
– Benim suçum yoktur! dedi Şeyi, Rus’a zararı olmadığını bildirerek. Dövecek diye yüzünü korudu elindeki yular yere düştü. Eğilerek onu alana kadar ikinci Rus gelip arkasından kucakladı. Bıyıklı kişi cebinden bir şey çıkarır gibi oldu. Belki boğazlamak için bıçağını çıkarmış olabilir diye düşündü.
– Jüziiiik! dedi bağırarak. Çırpınarak arkasından kucaklayan Rus’un elinden kurtulup yine atına doğru koştu. O an kulağının dibinde bir silah patlayıverdi. Korktuğundan yere düştü. Yıkılıp düşerken henüz yaşadığını hissetti. Belki kurşun çok hassas bir yerine değmemiş olabilirdi. İki Rus hemen saldırdılar. Buna mı yoksa kendi aralarında birbirilerine mi ikisi bir şeyler söylüyordu. İki el arkasından tutup Şeyi’yi silkerek sırtüstü yere yatırdı ve bıyıklı olanı üzerine çıktı.
Elbisesini ikiye ayırıp yırtmasından onun amacının öldürmek değil başka bir şey olduğunu Şeyi anladı. Hemen hiddetlendi, çırpınıp, tekmeledi. Kolunu bükerek tutan Rus’un iri kolları ağzını da kapatıp hiç kıpırdatmadan boğuyordu. Her şey, bütün dünya karardı, kendisi de tamamen çaresiz kaldı. Çaresizlikten haykırdı. Bir an bağıran Jüzük’ün sesi tam kulağının dibinden duyuldu. ‘Ey, yaklaşma ona, bana gel! Ne yapsan bana yap, it! dedi bütün gücüyle bağırarak. Bacaklarının arasından sıcak bir şeyi hissettiğinde ‘Geç kaldın!’ dedi Şeyi, bitkin halde hıçkırarak. ‘İyi, öldürsünler!’ dedi bu halde rezil olmaktansa ölümü düşünüp.
Şeyi, kendisinin ölü mü diri mi olduğunu anlayamadı, can çekişir halde yatıyordu. Birisi bağırıp uzaktan silahla vurulmuş gibi oldu. Jüzük’ün sesi bir yaklaşıyor bir uzaklaşıyordu. Ağlıyordu, küfür ediyordu. Tam yakınında patlayan silahın sesi Şeyi’yi bir anda uyandırır gibi oldu. Başını kaldırıp baktığında Jüzük’ün bıyıklı Rus’a kamçısını kaldırdığı halde atıyla birlikte düştüğünü gördü. ‘Jüzüüüük!’ dedi sesinin çıkıp çıkmadığını kendisi de duymadan. Ölmek bu kadar kolay mıydı sözü Şeyi’nin aklına bir geldi tekrar kayboldu, tüm dağ, taş, çam ağacıyla birlikte yamaçtan aşağı doğru dönerek akıp gidiyordu. .
Kendine gelip gözünü açtığında başını kucaklayıp oturan Jüzük’ü görüp Şeyi tekrar kendini kaybediyordu.
– Jibekcan! dedi Jüzük eğilip gövdesiyle yüzünü kapatıp kucaklayarak,
– Lütfen, belli etmemeye çalış, kalk! Ağıntay ile Avbakir ağabeyler yanımızdalar!
Şeyi, hareket etmeye davranırken kendisini kötü hissedip yengesinin kucağına düşüverdi. Ölmediğine pişman oldu, hıçkırarak acıyla ağladı.
Destekleyerek Jüzük’ün ata bindirdiğini sonra СКАЧАТЬ