.
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу - страница 23

Название:

Автор:

Издательство:

Жанр:

Серия:

isbn:

isbn:

СКАЧАТЬ olmuyordu. Bunun için onu vakitlice bu tehlikeli yoldan döndürmek lâzımdı.

      Süleyman bezzaz, oğlunun Mirkâmilbay ve medreselerin vaziyeti hakkındaki haber ve makalelerinden sonra böyle bir karara gеldi.

      Cengiz Han ve Batu hakkındaki rоmanların müellifi V.Yan ile olan sohbetinde Çolpan, babam benim müderris olmamı istedi, dеmiş. Böyle nazik meseleleri kendine has nezaketi ile telkin eden tiyatrocu âlim Sirâciddin Ahmed ise Süleyman bezzazı kastederek, “O, biricik oğlunu imam-hatip olarak görmeyi arzu etti”, diye yazmış.

      Her ne ise, işte bu şekilde baba ile oğlu arasına soğukluk girdi. Devrin ilerici gayeleri deryasında yüzen delikanlının kendi vicdanı ve seçtiği yoluna karşı çıkması müşküldü. Baba da, oğlu da kendi kararlarından vaz geçmediler.

      Genelde duygu ve fikirlerin mücadelesi başlayınca, birisi meydanı terk eder. Baba ile oğlu arasında alevlenen meydandan Çolpan ileri atıldı ve doğru Taşkent’e, onu gıyabında tanıyan tek adres olan “Sadâ-yı Türkistan” gazetesinin idarehanesine gitti. Münevver Kaari Abdürreşidov, Ubeydullah Hocayev, Mirmuhsin Şermuhammedov, Tevellâ, Abdullah Avlânî, Muzafferzâde gibi gönülleri alevli Taşkentli Ceditçilerle tanıştı. Onlarla olan sohbetleri sırasında fikir ve görüşleri daha da billûrlaştı, kendisinin istikametini belirleyici ehemmiyete sahip şiir, hikâye ve makalelerini yazdı.

      Çolpan, “Sadâ-yı Türkistan” gazetesinde birkaç ay çalışıp, tecrübe kazanınca, Andican’a dönüp, her iki “Sadâ”nın muhabiri olarak çalışmaya başladı.

      (Bazı hatıralara göre, Çolpan Andican’a dönüp geldiği zaman, babasının evinde değil, onun edebî kabiliyetini takdir eden ve seçtiği yola saygı gösteren başka kişilerin evinde yaşamıştır.)

** *

      Birinci Cihan Savaşının cepheleri Türkistan’dan ne kadar uzakta olursa olsun, onun ateşli nefesi Özbek toprağına kadar ulaştı. Aslında, Rusya’nın başka bölgelerinde kıvılcımlanan cereyanlar, Türkistan için de yabancı değildi. Bunu, savaştan birkaç yıl evvel Çar hükûmetinin hususî görevlileri de fark ediyordu.

      İslâm medeniyetinin yayıldığı, millî an’aneleri ve hayat tarzı müşterek olan memleketlerin kendi aralarında yakınlaşması tabiî ve kanunî bir hadisedir. Lâkin bu hâlin müstemlekeci devletin menfaatlerine uygun gelmediği de açıktir. Zira meselâ, Rusya tasarrufundaki Türk devletleri “İslâmperestlik” veya “Türkperestlik” bayrağı altında birleşecek olursa, “ak” saltanat paramparça olur. Çar hükûmetinin bütün gücü ise müstemleke ülkelerin yer altı ve yer üstü zenginliklerinden besleniyordu. Bunun için de gizli pоlis, Çolpan gibi gözü açık gençlerin ve Mirkâmil gibi kudretli zenginlerin her adımını takip etti; bununla yetinmeyip, onların arasına fitne tohumu saçıp, onların birini ikincisine devamlı surette tahrik etti.

      Çar hükûmetinin gizli polis teşkilâtının demir sandığından çıkan gizli ihbarnamelerin birinde, 1914 yılı Ekim ayına kadar Türkistan Müslümanlarının vaziyeti hakkında malûmat verilmiş. Meçhûl bir hafiye tarafından merkeze yollanan bu belgede, Çar hâkimiyetinin, hafiyenin ifadesi ile belirtmek gerekirse, imparatorluğun Müslüman ahalisi arasında son üç-dörtyıl içinde İslâmperestlik gayeleri canlanmış olup, bu esas doğrultusunda halk galeyanlarının yaklaşmakta olduğu anlatılmıştır. İslâmperestlik hareketinin maksat ve mahiyeti, onun anlattığına göre, bütün Müslüman dünyasını Türkiye bayrağı altında hem iktisadî, hem siyasî-ictimaî bakımdan birleştirmektir.

      “Bunun için de Türkiye ve Rusya’daki Müslümanlar milletine mensup yazarlar, – diye yazmaktadır o, – öz ırkdaşları arasında (dikkat edin: milletdaşları değil, ırkdaşları arasında!– N.K.) Ruslara karşı nefret duygusu uyandırma ve istikbâldeki umum Müslüman fеdеrasyonuna katılma duygusunu peyda etmek için son zamanlarda galeyan ateşini yakmaya şiddetle çalışmaktadırlar.

      Müslümanların hususî hayatında İslâmperestlerin şifahî propagandası ayrı ve özel bir güce sahip, bu sebeple de onlar İslâmperestlik gayesinin daha da derine kök salması için bütün dikkat ve itibarlarını başlangıç mektep ve medreselere çevirdiler. Bu eğitim kurumları, İslâmperestlik gayesinin gelecekteki propagandacılarını yetiştirdi, bu yol ile bütün talebeleri, Ruslara karşı nefret ruhuyla eğitti…”

      İsmi meçhûl hafiye, bu şekilde Türkistan’daki mahallî halkın hayatında meydana gelen yeniliklerin, hayriye cemiyetleri ve yeni usûl mekteplerin, gazetelerin, hattâ Şarkta kabûl edilen “söz”lerin, sonunda Rus imparatorluğunun bütünlüğüne ve kudretine zarar getireceğini bildirmektedir. Şüphesiz, Çar hükûmetinin Türkistan’daki güvenilir temsilcileri böyle gizli ihbarnameler vasıtasıyla mahallî halk arasındaki vaziyetten iyi haberdar idiler. Bunun için de onlar yeni açılan mektepleri kapatmaya, medresedeki eğitim sistemine Rus dilini (Yani, Rus muallimi kılığında hafiyeyi) sokmaya, terakkiperver gazeteleri yasaklamaya, tiyatro sanatının medenî hayatta sağlam bir yer edinmesine mani olmaya çalıştılar. Bu cümleden olarak, “Sadâ-yı Türkistan” ve onun onlarca takipçileri türlü bahane ve sebeplerle kapatıldı.

      Hafiye, Türkistan’daki ictimaî, medenî ve marifî hayat manzaralarını tasvir ettikten sonra, şöyle bir sonuca varmış:

      “Eğer Hindliler ve Müslümanların umumi düşmanları olan İnglizlere karşı birleşmesinden sonra işgâlcilerin Hindistan’ı bırakıp çıkmaya mecbur olacağını hesaba katarsak, bu durumun Türkistan’da da meydana gelmesi hâli son derecede tehlikelidir,”

      Bu gizli ihbarnameyi okuyan Çar idarecisinin, “Keçe ve Kündüz” rоmanındaki bölge yöneticisi gibi, “bu ulu gemi… bu büyük imparatorluk dehşetli dalgalar içinde… yokluğa doğru gitmektedir. Onu… kurtaracak hiçbir güç görünmüyor”, dеmiş olması da yahut “büyük imparatorluğu”n parçalanmasını durdurmak için zulmü ve terakkiperver güçleri takip etmeyi artırmış olması da mümkündür.

      Şüphesiz, Çolpan da, onun üstadları da bu devirde hürriyet için mücadele şiarını ortaya atmadılar. Cemiyet henüz böyle ulu bir harekete hazır değildi. Lâkin onlar Türk halklarını kendi aralarında yakınlaştırma, Türkistan ahalisini siyasî ve ictimaî bakımdan şuurlandırmaya ve onun gözlerini marifet suyu ile yıkamaya samimi olarak girişmişlerdi. Bunun için az önceki gizli ihbarnamede söylenen sözler, genç Çolpan’ın faaliyetiyle de doğrudan ilgiliydi.

      Maalesef biz Çolpan’ın Birinci Cihan Savaşı yıllarındaki sanat ve toplum faaliyeti hakkında, onun inkılâp arefesindeki gelişmelere karşı ilgisi hakkında mükemmel bir tasavvura sahip değiliz. Lâkin o yirmi yıl sonra, biz aradığımız suale “Keçe ve Kündüz” rоmanında mufassal şekilde cevap vermiş.

      Hatırlıyor musunuz, Miryakub yönetici efendiye nâdir bir elyazma getirip, onun gönlünü biraz memnun edince, aralarında şöyle bir sohbet cereyan eder:

      “…İkisi de sessiz kaldılar. Biraz sonra Miryakub söz açtı:

      – Gazеte haberlerinden bahsedin, efendi.

      Efendinin o zamana kadar gülüp duran yüzünü birden bir keder kapladı. Kaşları çatıldı, dudakları sıtma nöbeti tutmuş gibi hafifçe titredi…

      – Şöyle, dostum, işler kötü. Bizim sayısı herkesinkinden СКАЧАТЬ