Название: Eleştiri Yazıları
Автор: Sağat Aşimbayev
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6853-82-9
isbn:
Yetenekli Yeni Nesil
Eleştirmen M. Düysenov “Kazak Adebiyeti” gazetesinde yayımlanan “Ortak Borcumuz” adlı makalesinde “İtibari olarak söyleyecek olursa Kazak edebiyatında üç dört kuşak vardır.” demiş. Eleştirmenin bu görüşü görüşünün isabetli olduğunu düşünüyoruz. Üç kuşağın bulunduğuna kimsenin şüphesi yok, ancak dördüncü kuşağın da sona doğru yaklaştığı da bir gerçek. Burada söz konusu dördüncü kuşağa girdiği düşünülen genç şairlerin şiirin en önemli unsuru olan imgeleme nasıl baktıkları üzerinde duracağız.
M. Düysenov, üçüncü kuşağın, Ğafuv Kayırbekov ile Ötejan Nurğaliyev’e değinki şairleri kapsadığını söylüyor. Yani bunların sonuncuları iki üç kitap çıkarmayı başarmışlardır. Esasen bu kuşağın herkesçe tanınması 1965 yılında önce olduğu kesindir. Tumanbay, Saği, Kadır, Mukağali ve Jumaken, altmışlı yılların başında şiir dünyasına ayak basan şairlerdir. Dördüncü kuşağı ise altmışlı yılların ikinci yarısında yazmaya başlayan şairlerin oluşturduğunu söylemek yanlış olmaz. Çünkü gelişme süreçlerini bıçakla keser gibi birbirinden ayırmak mümkün değildir. Süreçler birbiri ardınca kesintiye uğramadan devam eder. Sözgelimi ırmak dediğimiz şey, sayısız irili ufaklı gözelerin birleşmesinden doğmuyor mu? Kazak şiiri de tıpkı özen gibidir; ilerledikçe yolda eklenen bulak suları sayesinde o da genişleyip büyümüyor mu? Öyle ise her yeni kuşak, ırmağa sonradan eklenen bulak gibidir.
Biz burada, son kuşak içinde yer aldığı düşünülen Marat Otaraliyev, Seyden Muhtarulı ve Temirhan Medetbekov hakkında fikir beyan edeceğiz.
Adı geçen gençlerin şiirlerinin başlıca temi kendi hayatlarıdır. Yani bu şairler, hayatta gördükleri, öğrendikleri ve yaşadıkları az çok ne varsa onu şiir vasıtasıyla terennüm ediyorlar. Zaman zaman tabiat ve aşk hakkında yazıkları da oluyor.
Görgüsü, bilgisi, hayat tecrübesi ne kadar çok olursa şair okuyucu tarafından o kadar iyi kabul görür. Dolayısıyla insan, şiirindeki zayıflığın sebebinin bu gençlerin yalın hayat hikâyeleri olduğunu düşünmeden edemiyor. Bu yalınlığın sorumlusu da kendileri değil aslında, zira hayatı yeni yeni tanıyorlar.
Bu gençlerin şiirlerindeki en başarılı yan ise sabah çiyi kadar duru duygu ve özgün düşünce beyan etme gayretidir. Şiirin, duygu ile düşüncenin sentezi olduğu bir gerçektir. Şairin gerçeği gösterirken kullandığı temel araç imgedir. Yani hayat gerçekliği, imge vasıtasıyla verilir. Şairin duygu ve düşüncesi ise bu imgenin içinde gizlidir. Düşüncenin olduğu yerde duygu da vardır. Burada V. G. Belinski’nin “Duygu yüklü bir eserde anlam olmaması mümkün değildir. Ve elbette duygu ne kadar derin olursa düşünce de o kadar derin olur.”(Tandalmalı Makalalar, M., 1965, s. 70) sözünü hatırlamakta fayda vardır.
Şiirde imgelemin güzel örneklerini Abay’ın sanatında buluruz.
Genç kavağın
Yaprağı
Gürülder yel esince.
Bu, Abay’ın şiirindeki sayısız imgeden sadece biridir. Bu imgelerin duyguyla, düşünceyle çepeçevre kuşatıldığını söyleyebilir misiniz? Tabii ki hayır. İşte esasen böyle gerçek şiir, akılda ve gönülde uzun süre kalır. Başka bir deyişle, genç şair adaylarının Abay gibi önemli şairin şiirlerine dikkatle eğilmeleri büyük bir baht sayılmaz mı? Önlerinde örnek alacakları Abay gibi ulu bir çınarı olan genç şairlerin sorumlulukları da büyük olacaktır. Bu şairlerden çok şey beklenmesi de tabiidir. Çünkü öğrenecekleri bir çevreye ve örnek alacakları ülküye sahipler.
Yukarıda anılan gençlerin eserlerinde şiire özgü güzelliğin teminatı olan imgelem bulunmadığını söylemeyiz. Marat Otaraliyev’in “Karanfil” adlı kitabında ateşli şair kalbinin amansız vuruşunu duymamak mümkün değildir.
Ruhuma bu ülkenin sırrı malum,
Fırtınada kum savrulur inleyerek.
Başından ak kumluğun apak karı,
Şımarık yel götürür sürükleyerek.
Marat’ın şirinin bu sadece bu mısralarında bile memleketin etkili resmini görüyoruz. Onun şiirlerinde böyle resimsi tasvirlere, imgeli söz öbeklerine sık rastlanmaktadır. Sözgelimi “inleyen kum” imgesi ne kadar da güzeldir!
Bu yer üstündeki gece asuman,
Şımarık yel iç çekti, yırladı dal.
İniyor, akıp duruyor durmadan,
Çiçeklere atılarak bulaklar.
Yüzüyor altın ay uzakta,
Bağrını okşuyor tül gibi bulut.
Yine olağanüstü tablolar… Bu şiiri okurken avıl gecesini ve açık gökyüzünü gözünde canlandırıyor insan. O güzel günleri arar gibi oluyor. Bu dizelerde yalnızca harika resimler değil aynı zamanda dupduru duygular da vardır.
Marat Otaraliyev’in şiirinin süsü, duygudaki gerçekçiliktir. Ancak Marat’ın kimi şiirlerinin basit bir öykünmeden doğduğu da anlaşılıyor. Özellikle ana temli şiirler serisinde bu daha açık görünmektedir.
“Yavru” adlı kitabı, Seysen Muhtarulı’nın şiire adım attığını göstermektedir. Genç şair yere sağlam basmaktadır. Şiirin biçiminde ve içeriğinde cesurca yenilikler yaptığını belirletmek lazım. Şiirin güzelliği olan imgeye Seysen’in kitabında bolca rastlanmaktadır.
Kıvır kıvır kıvırcık kum,
İleri atılıyor koşarak,
Ak develer uzatır taş bacağını,
Tepecik olmuş sanki kırılıp.
Biçare yollar bağrını görünce,
Çevre yatamaz irkilmeden.
Yakınlaşır yer ile gök,
Tekerlerler gümbürder yürek gibi.
Böyle gönül çelişi resimler yapmayı Seysen çok seviyor. Bu gayretini destekliyoruz, ancak sebepsiz yere hece sayısını artırıp eksilmesini makul görmüyoruz. Gözyaşı gibi duru lirik resimler yapabilen Seysen’in bundan sonra herkesi ilgilendiren temlere yönelmesini ümit ediyoruz.
Temirhan Medetbekov’in şiirleri düşünce yoğunluğu ve duygu derinliği ile dikkatleri çekmişti. Medetbekov’un şiirlerini okurken Şiir, şairin ölçütüdür sözünün doğruluğunu bir kez daha teyit ediyor. Diğer yandan Temirhan Medetbekov’un şiirleri imgelemiyle de kayda değerdir.
Dallara ak yeni asılsın ak karı,
Silkeliyor soğuk yer öfkeyle.
Tramvaylar koşuyor tepinerek
Asılarak üstündeki kara telden.
Bu soğuk yer tutuveriyor ağacı,
Bir dalını kırarak alıp kaçacak.
Damar damar dallar direniyor,
Kaslı bileklerini sıvayarak.
Dallara asılmış kar, silkeleyen СКАЧАТЬ