Sıcak Taşlar. Анонимный автор
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Sıcak Taşlar - Анонимный автор страница 6

Название: Sıcak Taşlar

Автор: Анонимный автор

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6852-18-1

isbn:

СКАЧАТЬ style="font-size:15px;">      – Mademki öyle, götürün beni mezarlığa, demiş. Bana buğday lâzım değil. Buğdayı değirmene götüreceğim, öğüteceğim, tekrar eve getireceğim, hamur karacağım, sonrada pişirip yiyeceğim! Bu uzun ve cefalı bir iş. Benim hâlim mezarda daha iyi olacak.

      Tembeli mezara götürüp diri diri gömmüşler. Sadece nefes alabilmesi için dışarıya bir boru uzatmışlar. Papaz duasını okumuş, elindeki kandili birkaç defa sallayarak mezarcılarla birlikte oradan ayrılmış.

      Gece yarısı İşbaşaran kendi kendine düşünmüş:”Varıp gideyim de, mezarda diri diri yatan şu adamı tembellikten kurtarayım” demiş. Bir kat siyah elbise giymiş ve mezarın başına varmış:

      –Kalk! diye onu dürtmüş.

      Tembel irkilerek:

      –Sen kimsin? diye sormuş.

      İşbaşaran:

      – Ben şeytanım demiş. Bu gün ölülerin ruhlarını aramızda paylaştırdık da, seninki bana düştü. Senin amirin benim. Her ne buyurursam yapacaksın. Yoksa, seni katran kazanında kaynatırım.

      Tembel korkudan titremeye başlamış:

      – Bana göre ne iş var? diye sormuş.

      – İşte mezarlığın orada, alt tarafında büyük bir taş yığını var. Bu taşları mezarlığın üst tarafına taşıyacaksın. Haydi iş başına! Şafak sökünceye kadar taşların orada olmasını isterim.

      Tembel, kollarını sıvamış, ağır taşları birer birer taşmaya başlamış. Taşırken hızlı hızlı soluyormuş. Arada bir tökezliyor, yeniden kalkıp yürüyormuş.

      Tembel adam taşları taşıdıktan sonra dinlenmek için oturmuş. Kıyafet değiştiren adam gene yanına gelmiş, elindeki kamçıyı savurarak:

      – Gel bakalım, şimdi sana emeğinin karşılığını vereyim, demiş.

      Tembeli bir ağaca bağlamış, avucuna tükürmüş ve kamçılamaya başlamış.

      Güzelce bir dayak attıktan sonra, Tembel adam mezara girmiş. Cehennem bekçisi, üstüne birkaç kürek toprak atmış ve çekip gitmiş.

      Sabah olmuş. Kendine gelen tembel, yattığı yerde bir iki defa kımıldamış. Üstündeki toprağın az olduğunu anlayınca yerinden kalkmış, silkinip mezardan çıkmış ve köyüne doğru koşmuş. Soluk soluğa eve varmış. Hemen baltayı alarak ormana gitmiş ve odun kesmeye başlamış. Yanından geçen bir köylü ona selâm vermiş:

      –Hayır ola, ahretlik! Öbür dünyadan ne haber?..

      Tembel cevap vermiş:

      –Anlatılacak gibi değil. Bütün gece insana taş taşıtıyorlar. Üstelik bir de eşek sudan gelinceyedek dövüyorlar.

      – Akşam yine mezarlığa dönecek misin?

      – Senin sorduğun da soru mu!?.. Şu ormanı keser bitiririm, fakat şeytana çıraklık etmem!

      GEORGİ KARASLAVOV

      Hikâye, roman ve oyun yazarı G. Karaslavov, 1904’te Pırvomay’ın Debır köyünde doğdu. Dedesi Kırklarelilidir. İlk, orta okul ve liseyi bitirdikten sonra Kızanlık’ta Pedogoji Okulundan mezun oldu ve bir süre öğretmenlik yaptı. Daha sonra Sofya Üniversitesinde ziraat mühendisliği okudu, ancak 1928’de öğrenci grevlerine katıldığı için ihraç edildi. Prag’ta (eski Çekoslovakya) öğrenimine devam ettiyse de bitiremedi ve buranın inşaatlarında çalıştı. Çek işçi sınıfının hayatını ve mücadelesini ele alan “Sporjilov” adlı ilk romanını da burada yazdı.

      Ülkesine dönünce farklı gazete ve dergilerde çalıştı. Sosyalist devriminden sonra Başkent Halk Tiyatrosu Müdürü (1947-1949), Septemvri dergisinin Baş redaktörü(1950-1957), Bulgar Yazarlar Birliği Genel Sekreteri(1958-1962) görevlerinde bulundu.

      Kırkı aşan eserlerinden bazıları şunlardır: Serseriler (Hikâyeler), Cehennem Ucubeleri (Hikâyeler), Bizim İşimiz Bitti (Mizah Hikâyeleri), Tatul, Gelin, Basbayağı Adamlar-6 cilt, Köyde adlı romanları, Baberovlar, Bataktaki Kaya, Halkın Sesi adlı oyunları vb.

      Eserlerinden 15’ten fazlası yabancı dillere çevrildi. 1961’de Bulgar Bilimler Akademisi üyeliğine seçildi. Gerçekçi bir yaklaşımla konuları işledi. Hep demokrasiyi savundu, halk kitlelerinin acılarını, sevinçlerini ve yaşam mücadelelerini geniş bir perspektifle anlattı.

      HAYATA DOĞRU

      Üç gündür iş aramıyorum. Yoruldum artık. Oturup düşünüyorum, çare bulamıyorum. Bilincimi ele geçirip beynimin bir duvarını delmeye çalışan bir şey var, ama onu önlemeye çalışıyorum. Aylak oturdukça garip düşüncelere dalıyorum. İrademin günden güne kırıldığını hissetmekteyim. Bunca gündür beni derinden ve korkunç bir şekilde ürküten şeytana en sonunda bir çıkış izni verip bir karar alıyorum: “Bu sefil hayattan, bu rezil dünyadan kurtulmak için intihar etmeliyim!” diye düşünüyorum. Böyle düşününce başka bir şey oluyor; az önce buna benzer belli belirsiz bir düşünceyle bir yaprak misali titrerken, şimdi keyfimce hâlâ elde bulundurduğum o şeyi kendi elimden almağa azılı bir katilin soğukkanlılığıyla karar veriyorum. Sonra birilerini heyecanlandırmak için bu gerekli midir? Hısım-akraba mı? Kimdir bunlar ve nerededirler? Zaten benzer düşüncelere kapılmam da gereksiz. Başkalarını düşünen, kendini de düşünür. Ben kendimi de unutmak için kimseyi düşünmeyeceğim. Tereddütsüz, kesin olarak izleyeceğim bir amacım var artık. Kendimizi asmak bedenimizin acılarını arttırmak demektir. Dilencilik yapamam, ama hırsızlığın alâsını yapabilirdim! Nesi var, mal-mülk sahipleri bunun önceden önlemini almışlar; her yerde tetikte duran polisler ve jandarmalar kendilerine atılan ekmek kırıntılarına karşın, insanı bir et parçası gibi dilimlemeye hazırdırlar.

      Buruşuk bir sigara kutusunun düzgün kalan bölümünü kesip üstüne şunları yazdım:

      “Açlık ve sefaletten bunalan şu kanlı yeryüzünde daha fazla yaşamak istemiyorum.”

      Dışarı çıktım ve sokak boyunca yürüdüm. Lülin Dağı’nın yeşile bürünmüş etekleri güneşi yutuyordu. Pek yakında erguvan ve menekşe rengi karışığı son ışın, bir son nefes gibi kopup gidecek, benim son günüm de sönüp tükenecekti. Ancak, bu düşünceyle ölümün soğuk terleri vücudumu dondurdu. Demek ki son günüm! Kendi gözlerime ölüme bakıp onu selâmlamak, bize cömertçe verilen tek şey: tozlu havaya vücudunu son kez koyuvermenin saatını bilmek, gözlerini ebedi olarak yumacağın yeri kendin tayin etmek korkunç bir şey! Gençliğin sesini boğdum, ölümüm nasıl olur? diye düşünüyorum artık.

      Ölüm ağır olacak, çünkü hayat verici hava akımını keseceğim küçük şal kalın ve kabadır. Ama benim için hepsi bir. Boynum zaten pek fazla incelmiştir. Ufak, şık bir sicim olsaydı büyük mutluluk duyardım. Hani bilseydim, imkânlarımın elverdiği sırada kuruş kuruş para biriktirir, çarşı pazardan bembeyaz, dümdüz bir sicim satın alırdım.

      Yürümeye devam ediyorum, СКАЧАТЬ