Название: Baharı Kim Kaçırdı?
Автор: Kemal Beyatlı
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6494-21-3
isbn:
Öğleye doğru güneş tek katlı evin avlusunun yarısına gelmişti. Bahar avluda elinde derme çatma her tarafı yamalı bir bebekle sohbet ediyordu. Bazen saçını okşuyor, bazen de gözünün kenarlarını siliyordu.
Bir yılı aşkındır oyuncaklarını annesi yapıyordu. O da annesinin yaptıklarına kanaat getirmişti.
Annesi, “Senin oyuncakların diğerlerinkinden daha sağlamdır.” derdi. “Sevdiğin oyuncak çürüse yırtılsa kolayca yenisini yapabiliriz. Ötekilerinki çoğu parçaları plastiktir. Üzerindeki giysileri plastiğe yapıştırmışlardı. O oyuncaklar kırılsa veya giysileri yırtılsa, çöpe atarlar. Seninki öyle değil ki.”
“Onlarınki yırtılsa kırılsa yenisini daha değişiğini daha güzelini alabiliyorlardı,” diyecekti annesine her defasında. Ama sözcükler boğazına kadar gelirdi ve yutkunurdu. Dokuz yaşındaki bir kız çocuğun boğazına düğmelenen sözler yıllara yayılsa bile unutulur mu hiç.
Neden annesine diyemiyordu?
Kendi kendine sorduğunda, yine kendisi:
“Annenin gözüne baktın mı?”
“Annenin söylediği sözlerle gözlerinin bakışı bir miydi?”
“Asla sözleri ile gözü aynı şeyi söylemiyordu.”
Küçük yaşına rağmen bunu fark ediyor, hissediyor ve iç dünyasında bir buhran içinde kendini zorla da olsa avutmaya çalışıyordu Bahar.
Acaba her çocuk annesine baktığında –kendisi hissettiği gibi– onlar da aynı duyguları hissediyor yaşıyor muydu?
İnsanın dili yerine yüz mimikleri pek çok duyguyu ve daha doğrusu gerçek duyguyu yansıtabiliyordu. Oysa duyguları derinlemesine ayna gibi yansıtan ve insanı ele veren gözdür. Herhangi ifadeyi içinde bastırmaya çalışırsa çalışsın; göz insanı hemen açığa verir, deşifre eder. Onun için birinin suç işlediğinde sorgulama sırasında polisler suçluya sık sık “gözüme bak… gözüme bak…” derler. Çünkü suçlu sürekli kafasını sağa sola çevirir ve gözlerini soruşturmayı yürüten memurdan kaçırmaya çalışır.
Bahar, her zaman olmasa da bazı aralarda can alıcı bir konu geçtiğinde dik dik annesinin gözüne bakardı. Bahar da biliyordu, annesi ondan önemli bir şey saklamıyor. Ama çocuğu, biricik kızı üzülmesin diye bazı sözleri daha yumuşak söylediğini de sezebiliyordu. Evirip çevirip daha ılımlı kelimeleri bulmaya çalışırdı gerektiğinde. Bazen de çok dolambaçlı yollardan konuyu anlatırdı. Bu demek değil ki Türkan kızı Bahar’dan gerçekleri saklıyor veya ona bu çocuk yaşta yalan sözler aşılıyor. Hayır! Türkan neyi ne zaman ve ne şekilde Bahar’a anlatacağını çok iyi biliyordu. Bütün bu davranışının tek nedeni vardı: Bahar üzülmesin!
İşte o sıralarda Bahar avluda elindeki yapmacık bebek oyuncağıyla kendi âlemine dalmış dolaşırken; Nazlı, elinde yepyeni pamuktan yapılmış kocaman bir bebek ile sokak kapısından içeri girdi. Dün akşam geç saatlerde babası şehir dışından gelirken ona almıştı. Nazlı bütün çocuksu saflığıyla:
“Bak babam bana ne aldı.” diyerek bebeğini Bahar’a gösterdi.
Ne olduysa o anda oldu.
Bahar var gücüyle bağırmaya başladı. Avluda dört döndü ve döndükçe de bağırıyordu.
Ağlamıyordu!
Sadece başını kaldırıp duvarlara bağırıyordu. Avluda hep dönüyordu. Güneş bazen yüzüne bazen de sırtına vuruyordu. Beton tuğlalardan yapılan duvarlar engel olduğunu sanır gibi böğürüyordu duvarlara! Nazlı neye uğradığını anlamadan yere çömeldi ve korkudan tir tir titremeye başladı. Babasının yeni almış olduğu bebeğini kucağına sımsıkı tuttu. O da ağlamaya başladı.
Korkmuştu çocuk.
Bahar’ın bağırmasından korkmuştu. Korktuğu için de ağladı.
Türkan, içeri odadan fırladı avluya. Ne olduğunu önceleri anlamadı.
Bir Bahar’a bir Nazlı’ya baktı!
İki kolunu açtı her iki çocuğu bir anda kucakladı.
“Ne oldu?” diye hangisine soracağını şaşırdı.
Bahar’ın haykırışı öyle yüksekti ki sokağın öbür ucundan duyulabiliyordu. Bahar ile Nazlı’nın evlerinin duvarları bitişikti. Bir insan boyunu biraz aşan duvar iki evi ayırıyordu. Nazlı’nın annesi de koşarak sese geldi.
Çocukların seslerini duymamak imkânsızdı. İlkin Nazlı’yı kucakladı Gülboy. Ama gözleri Bahar’ın annesi Türkan’a baktı ve “ne oldu?” diye sordu.
“Bilmiyorum,” diye yanıtladı. “Seslerine koştum gel-dim. Hiçbiri bir şey söylemiyor…”
Nazlı ağlıyordu. Bahar hem ağlıyor hem de bağırıyordu!
“Babam niye gelmiyor?”
Bu soru karşısında hem Türkan hem de Gülboy Bahar’ın bağırmasının ve ağlamasının nedenini anlamış oldular.
Akşam Gülboy Bahar’ı görmeye geldi. Nazlı’yı babasının yanında evde bırakıp gelmişti. Bahar’ı merak ettiğini ve öğledeki olayın üzerinden saatler geçse de hâlâ içinde bir endişe vardı. O da biliyordu; Bahar niye bağırdı. Ama hiç bu kadar isyan etmemişti. Zaman zaman Bahar babasını özler ve küserdi veya bir köşeye çekilir ve ağladığı olurdu. O günkü öğle saatindeki bağırmalar kadar hiç olmamıştı. Demek baba özlemi –bazen– çocuklarda doruğa vurabiliyordu.
Gülboy’un merakı sadece komşuluktan kaynaklanmıyordu. İki çocuğun arkadaş olmaları da değildi bu telaş ve endişe.
Nazlı dünyaya geldiğinde babası ona önce Sacide adını vermek istedi. Allah’a sağlıklı bir kız çocuğu vermesi için hep dua ederdi. Sacide, Arapçadan gelen bir sözcük. Secde eden kişi anlamına gelirdi. Erkek çocuklara; Sacit, kız çocuklara ise Sacide adı verilirdi. Babası önceleri çocuğuna böyle bir isim düşünmüştü. Allah’a itaat ta kusur etmeyeceği hep şükredeceğinin sözü idi. Gönülle iman dille ikrar olduğu gibi fiziki itaat ta secde etmekten geçerdi. Kanaati de bu yöndeydi. Yalvarış ve itaat meselesinin altında yatan endişesi şuydu: Son zamanlarda Türkmeneli’de pek çok çocuğun dünyaya sakat gelmesi haberi Arif’i gizliden gizliye gelecek çocuğunun sağlıklı olup olmayacağı korkusu sarmıştı. Gülboy’un gebelik süresince bu korkusundan hiç bahsetmedi Arif.
Nazlı dünyaya geldiğinde annesinin göğsünden süt hiç akmadı. Gülboy, Nazlı’yı evde doğurmuştu. Beklenmedik bir anda suyu gelmişti. Nedeni, o gün arka sokakta duyduğu patlama sesinden idi. Gülboy son ayındaydı. Evde avludayken yerin ayağı altından kaydığını hissetti. Oracıkta yere yığıldı. Bağırmasına Türkan koşup geldi. Gülboy’u yerde gördüğünde feryadı bastı. Diğer komşular da sese geldiler. Kadınlar içgüdülerine güvenerek bir çırpıda СКАЧАТЬ