Şakarim. Yerlan Sıdıkov
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Şakarim - Yerlan Sıdıkov страница 10

Название: Şakarim

Автор: Yerlan Sıdıkov

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6494-04-6

isbn:

СКАЧАТЬ tıpkı ilkbaharda bozkırda çıkan bitkiler gibi, kendiliğinden ortaya çıkmaya başlayacaktı.

      Şakarim’in ergenlik çağı, Abay’ın yanında Şıngıstav’ın gölgeliğinde geçti. Önceleri Abay’ın himayesini bir tür sanat okulu şeklinde kabul etme eğiliminde değildi. Onunla görüşmeler hayatın ta kendisiydi.

      Diğer çocuklardan çok daha hassas olan genç Şakarim’de bir ışık fark eden Abay, şefkatini yeğeninden hiçbir zaman esirgememiştir. Abay onda şiire ve söze gönül veren, pratik bilgileri kolaylıkla kavrayan zeki bir çocuğun yanı sıra kendi yansımasını da görüyordu. Dünyayı tanımaya çalışırken kendisinin gençliğinde ulaştığı bulgulara Şakarim’in de ulaştığına, kendisinin aşmış olduğu engellerin aynısını onun da aşmak zorunda kaldığına şaşkınlık içinde şahit oluyordu.

      Bir sonbaharda, Şakarim on bir yaşındayken, Abay onların obasına gelmiş ve yeğeninin kablolar aracılığıyla giden telgraflarla ilgili hikâyelerden etkilenip eviyle ek yapı arasında tel çektiğini ve uçlarına dipsiz, topraktan yapılmış fincanları tutturup onları birer rezonatör şeklinde kullanarak telin diğer ucunda toplanmış olan ağabeyleriyle konuşmaya çalıştığını öğrenmiş. Şakarim’in bu deneyi başarısızlıkla sonuçlanmış, alaylı yorumlarınsa ardı arkası kesilmemiş.

      Bugünse Şakarim sabah girdiği odunluktan hâlâ dışarı çıkmadı. O demirciliği öğrenmeyi aklına koymuş, üstelik bunu kendi başına, annesinin yardımı olmadan yapacakmış. İlk önce körüğün altındaki tezekleri ateşe verdi. Daha sonra bıçak yapmak için eski orağı hazırladı. Orağı ahşap sapından ayırdı, demiri kıpkırmızı oluncaya kadar ateşte kızarttıktan sonra maşa yardımıyla dürdü. Her şey yetişkin ustanınki kadar iyi gidiyordu. Çekiçle vurarak malzemeyi yassı hale getirdi. Ancak tav verme için ürünü suya indirdiğinde hazırlamakta olduğu bıçağın keskin ağzı çatlayıverdi. Böyle bir şey annesinde olmuyordu. Biraz düşündükten sonra çocuk dökme külçesini yeniden hazırladı, onu kızarttı ve bıçağın keskin ağzını yaptı, fakat suya indirdiğinde o yine çatladı. Şakarim bu işlemi odunluğa Abay girene kadar birkaç defa tekrar etti. Abay onun üzgün halini fark etti.

      – Gayretine diyecek yok, dedi. Sadece kendisi için emek sarf eden karnını dolduran hayvana benzer. Saygıdeğer insan toplum için çalışır. İşler yolunda gitmiyor mu? Ümidini yitirme. Sadece zayıf insan zorluklara yenik düşer. Nasıl soğutulduğunu neden annene sormuyorsun?

      – Her şeyi kendim anlamak istiyorum, dedi Şakarim.

      – Bunu görüyorum, dedi Abay gülümseyerek, azimlilikten terlemişsin bile. Hadi anneni çağıralım.

      Tolebike bıçağın keskin ağzının aşırı ısıtma işleminden hemen sonra soğutulduğundan dolayı çatladığını açıkladı. Önce biraz bekletilmesi gerektiğini söyleyip Tolebike oğluna malzemenin nasıl soğutulduğunu gösterdi.

      Şakarim daha uzun süre atölyede kalarak büyüklerin bile zorlanacağı bu işle uğraşmaya devam etti.

      Kış akşamları ise Abay’la Şakarim, köşedeki odada baş başa kalmayı severlerdi. Keçenin üzerine oturup ellerine birer dombıra alırlardı. Hacı Kunanbay’ın yirmi beş yaşındaki oğlu, günümüze daha çok 1886’dan sonra kaleme aldığı şiirlerinin ulaşmış olmasına, eserlerininse ilk defa ancak 1889’da yayınlanmasına rağmen daha o zamanlarda Uruğun meşhur şairi olarak tanınırdı.

      Bir bozkır asilzadesi için şiir yazmak takdire şayan bir uğraş olarak görülmüyordu fakat Abay şiire olan tutkusundan onun fikrine göre artık eskimiş olan normlar uğruna vazgeçmek niyetinde değildi. Bir sanat olarak ele alındığında şiirin hiç de basit bir iş olmadığını o çoktan anlamıştı.

      Abay on iki yaşından itibaren şiir yazmaya başladı; birine ithafen yazılmış şarkılar, methiyeler, alaylı portrelerin çizildiği şiirler. Kendi aralarında konuşurken bile kafiyeli mısralar oluşturan nerdeyse tüm bozkır sakinlerinin müzik eşliğinde irticalen şarkı söylemesinden dolayı, Abay ilk başta şiire fazla önem vermiyordu. Gençler “Yüzüğü Bul” oyununu oynarken de yenilen genç anında müzik eşliğinde irticalen bir şiir söylemek zorundaydı. Yani bozkırda şiir alelade bir uğraş sayılıyordu.

      Uzun süre Abay şiirlerinin sözlü olarak yaşamasıyla yetiniyordu. Şiirlerinin çoğu bu yüzden günümüze kadar ulaşamadı, fakat daha sonraki dönemde yazdığı şiirler, her göçebe toplumda olduğu gibi, ağızdan ağza dolaşarak tüm bozkıra yayıldı.

      İnsan hafızası seçicidir. Sayısız sözlü edebiyat ürünlerinden şiirin sadece şimşek gibi asırları delip geçen en iyi örnekleri halk içinde yaşatmaya devam etmiştir. Abay’ın olgun yaşında yazdığı edebî eserlerinin, 1909 yılında oğulları ve talebeleri tarafından toplanıp ayrı bir kitap şeklinde yayınlana dek halkın hafızasında yaşamış olması onun şiirlerinin gerçek gücünün, güzelliğinin ve derinliğinin göstergesidir.

      Dindar ortamda büyüyen Abay, aslında, büyük Doğu şairlerinin talebesiydi. O kendisini bozkır geleneğini temsil eden bir şairden ziyade İslam felsefesini çok iyi bilen bir şair olarak değerlendiriyordu, fakat genç Şakarim’e tasavvufi yapıyı tanıtmak için henüz erken olduğunu düşünüyordu.

      Abay, günlük yaşam tasviri içinde kaybolan Kazak şiirinin saf, taze, canlı bir fikrin sağlayabileceği derinliğe ihtiyacı olduğunu anlamaya daha genç yaşlarında başlamıştı. Toplumla arasında fikir ayrılığının ortaya çıkmasından itibaren şiirin estetik ilkeleri hakkında daha çok düşünmeye başladı.

      Şakarim de tam bu dönemde Abay’a, sıkça uğramaya ve onunla şiir sanatı hakkındaki karmaşık fikirlerini paylaşmaya başlamıştı. Billur kadar açık kalpli delikanlı onun için tertemiz su pınarı gibiydi. Abay’ı toplumla karşı karşıya getiren şiirle ilgili arayışları ve manevî ilkeleri konusunda bir tek Şakarim haklı buluyordu.

      Şakarim’in son derece zeki ve bilgili olarak büyümesine, şüphesiz, Abay’ın katkısı büyüktü. Onun sayesinde Şakarim yeni yetme çağında Tolstoy’un “yalnızlık çölü” dediği dönemi kolaylıkla atlatmıştı. Delikanlı, amcasının getirdiği tüm kitapları adeta yutuyor gibiydi.

      Doğduğu ortamda hayatın acıklı yanının şuuruna varan Abay ise Şakarim’i kendisine yakın görüyor, onunla Doğu halklarının edebiyatı ve Rusçadan istifade ederek geliştirdiği kendi kendini yetiştirme programını paylaşıyordu.

      KIŞ AKŞAMLARININ MELODİLERİ VE ŞEHİR RİTİMLERİ

      Av döneminin bitmesiyle seyahatler çok sık yapılmaya başladı.

      Kışın Şakarim, ağabeyleri Murtaza ve Şahmardan’la düğüne katılmak için annesinin akrabalarına gitti.

      Şakarim’in yeteneklerini bilen, akrabaları onun gelmesine çok sevindiler. Onların da hepsi sanatçı sayılırdı. Zaten tüm oba özellikle şarkı, şiir ve ozanların monologuyla dolu akşamlarda ortaya çıkan kendine özgü sanat ortamının yanı sıra hayat sevgisi ve ulvi hisler aşılayan atmosferiyle ünlüydü.

      Konserler, tabii ki, her akşam yapılamıyordu; çünkü hayvan yetiştiricilerinin işleri çok olur, fakat yoğun işlerin ardından СКАЧАТЬ