Название: Güncel İletişim Çalışmaları 1
Автор: Анонимный автор
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6852-33-4
isbn:
Evren; Fuat Uzkınay’ın “Ayastefanos Abidesinin Yıkılışı” (1914) adlı filmini Türkiye’de sinemanın başlangıcı saymakta ve çevrilen ilk Türk filmi demektedir. Ancak, filmin kendisinin ve filme ait belgelerin olmayışı, ayrıca bu filmi gören şahıslara da rastlanmayışı nedeni ile bu konu henüz tartışılmaktadır (Evren, 1995).
İlerleyen yıllarda yapılan araştırmalar ışığında yeni bulgular ile bu konu açıklığa kavuşmuş ve “Ayastefanos Abidesinin Yıkılışı” ilk Türk filmi olarak geniş kitlelerce kabul görmüştür. Her ne kadar konulu bir film olmasa da filme çekilen ve Türkler tarafından filme alınan ilk film olma özelliğini taşımaktadır.
Birinci Dünya Savaşında Başkomutan olarak Türk Ordusunda görev alan Enver Paşa, Almanya’ya yapılan bir ziyarette Alman ordusunun çektiği çeşitli filmleri izlemiş ve sinemanın halk üzerindeki gücünü görmüştür. Bu propaganda gücünü anlayan Enver Paşa yurda döndüğünde vakit kaybetmeden Merkez Ordu Sinema Dairesini kurmuştur (Özön,1985, s. 339).
Böylece 1915 yılına gelindiğinde Türk sineması için önemli bir olay yaşanmış ve Merkez Ordu Sinema Dairesini (MOSD) kurmuştur.
Takip eden yıllarda pek çok eser sinemaya uyarlanmış veya kurmaca filmler çekilmiştir. Genellikle millî konuları ele alan veya konularında alt metin olarak millî meselelerin izlerini taşıyan filmler gösterime girmiş ve halk tarafından sevinçle karşılanmıştır.
1922 yılına gelindiğinde ordu ile hayatımıza giren Türk Sineması sivilleşmiştir. Yani askerî kuruluş veya yarı askerî kuruluşlarca yapılan filmler artık sivil film şirketi veya şirketlerince yapılmaya başlanmıştır. Ordu artık sadece belgesel çekimleri ile ilgilenmekte ve konulu filmleri sivil film şirketlerine bırakmıştır. Bu olay ise Türk sinemasında önemli olaylara zemin hazırlayacaktır. İlk özel film şirketi olan Kemal Film’in kuruluşu ile Türk sineması çok farklı bir döneme girmiş bulunmaktadır (Esen, 2010, ss.16-19).
1922 senesinde kendi film stüdyolarını kurmaya ve yerli film üretimine geçmeye karar veren Kemal ve Şakir Seden kardeşler, Haliç kıyısında bulunan Feshane fabrikasının dikimevi bölümünü askeriyeden kiralayarak “Kemal Film Stüdyosu” nu kurarak hayata geçirdiler. Böylece Türk sinema tarihinde yeni bir dönem açılmış oldu. İlk Türk yapım şirketi hayata geçti. (www.wikipedia.org, 28/03/2021).
Türkiye’de çekilen ilk tarihi konulu film, Muhsin Ertuğrul tarafından yönetilen ve 23 Nisan 1923 yılında İstanbul’da Beyoğlu’ndaki Palas sinemasında gösterilen “Ateşten Gömlek” filmidir. Kurtuluş savaşından hemen sonra ordu desteği ile çekilmiştir (Deniz, 2017, s.35).
Gösterime girdiğinde halk tarafından coşku ile karşılanan ve sahiplenen film gerek edebî kaynağının kuvvetinden gerekse içerdiği millî konu bakımından büyük bir başarı elde eder ve Cumhuriyet tarihimiz sinemada da ne kadar başarılı olduğunu kanıtlar. Ateşten gömlek filminin başarısı ile arkasından pek çok Kurtuluş Savaşı veya milliyetçilik konulu film vizyona girer.
Cumhuriyetin ilan edilmesinden sonra kurulan ilk film şirketi İpek Film’dir. Bu dönemde en önemli ve bilinen kişi ise Muhsin Ertuğrul’dur. Neredeyse dönemin tek sinemacısı olan Muhsin Ertuğrul, tiyatro kökenli biri olarak çektiği her filmde bunu izleyiciye hissettirir. Filmler, sinema filmi tarzından daha çok tiyatro oyunlarına benzemekte yani teatral filmler olarak ortaya çıkmaktadır (Yaylagül, 2018, s.20)
İlerleyen yıllarda sinemanın Türk halkı ile güçlenip devam etmesinde yeni dönemler açığa çıkmıştır. Bu dönemlerden biri de tiyatrocular dönemidir. Kısaca açıklamak gerekirse tiyatrocular dönemi, sinema alanına tiyatro kökenli pek çok oyumcu ve yönetmenin geçiş yapması ve Türk Sinemasında eserler vermesidir.
Türk Sinemasında ilk dönem kapandığında yerini geçiş dönemi olarak adlandırılan dönem alır. Bu dönem İkinci Dünya Savaşı dönemine rastlamaktadır.
Bu dönemde göze çarpan en büyük özellik ise yeni sinemacıların ortaya çıkması ve sinemamızda çeşitlilik yaşanmasıdır. Muhsin Ertuğrul’un tiyatro kökenini benimseyen ve tiyatro sanatçıları ile çektikleri filmlerin yerini amatör sinemacılar almaktadır. Böylece Muhsin Ertuğrul’un “tek adamlığı” sinemada kaybolmaya başlamıştır (Esen, 2010, s.45).
1950 – 1970 yıllarına gelindiğinde ise Sinemacılar Dönemi olarak isimlendirilen dönem bulunmaktadır. Bu dönemde sinema iyiden iyiye kendi tarzını bulmuş ve tiyatro dilinden bağımsız olarak kendi dilini ortaya koymuştur. Yapılan eserlerde yani sinema filmlerinde Türk sineması kendine özgü bir tarza ve hakimiyete sahip olmuştur (Esen, 2010, ss. 48-78).
1950 yılında sinemamızda değişimler kendini iyice belli etmeye başlar. Bu yıl sinemamız teatral özelliklerden sıyrılarak sinemaya benzemeye başlar. 1952 yılında Lütfi Akad tarafından çekilen ve yaşanmış bir olaya dayanan “Kanun Namına” filmi ile Türk Sinemasında “Star” sistemi başlamıştır. Bu filmde oynayan ve sinemamızda ilk star olarak anılacak kişi ise Ayhan Işıktır (Yaylagül, 2018, ss. 22-35).
2000’li yıllara yaklaşıldığında Türk Sineması için bir kırılma anı yaşandı ve sinemamız tekrar yükselişe geçmeye başladı. Yeşilçam’dan sonra düşüşe geçen ve karanlık zamanlar geçiren sinemamız için 1990’ların sonunda tekrardan ilerleme şansı doğdu.
Ekonomik zorluklar ve sanatsal olarak ortaya iyi bir film çıkmaması ile düşüşe geçen Türk sineması 1996 yılında Yavuz Turgul yönetmenliğinde “Eşkıya” filmi ile Türk seyircisini sinema salonlarına çekmeyi başararak büyük bir umut olmuştur.
2000’li yılların ilerleyen tarihlerinde, daha sonraki yıllarda adından sıkça söz edilecek olan genç ve başarılı yönetmenler filmleri ile Türk Sinemasını daha da ileriye taşımıştır. Bu yönetmenler arasında Nuri Bilge Ceylan, Zeki Demirkubuz, Reha Erdem ve Derviş Zaim bulunmaktadır. Uluslararası festivallerde ve yurdumuzdaki başarıları ile Türk Sinemasının başarısını seyircilere ve sinema eleştirmenlerine göstermişlerdir. Bu başarılar ve ortaya çıkan eserlerde sinemamızın prestijini dünya da gözler önüne sermiştir.
Böylelikle, sinemamız hem kendi ülkemizde hem de uluslararası arenada kendi gücünü ve önemini izleyicilere göstermiş bulunmakla birlikte, Türk Sinemasının ilerleyişini kuvvetlendirmiştir.
2.3. Günümüz Türk Sinemasında Ulusal Kimliğin İzleri
Sinemamızda milliyetçilik, ulusal kimlik, vatan sevgisi ve millî konulara değinen filmler pek çok defa işlenmiş ve filme çekilmiştir. Özellikle, belli dönemlerde ve tarihlerde bu tarz filmler çekilmesi bilinçli bir seçimdir.
2000’li yıllarda artan terör olayları ve eylemleri etkisinde Türk halkına, yani izleyicilere ulusal kimlik, millî söylemler, vatan sevgisi ve millî beraberlik konuları çevresinde geçen filmler vizyona girmiştir.
Özellikle, 15 Temmuz 2016 yılında yapılmaya çalışılan darbe girişimi sonrasında Türk Sinemamızda Türk askerini ve bu yakın siyasi tarihimizi ele alan pek çok film ve dizi yapılmıştır. Bu eserlerin çekilmesindeki amaç izleyicilere millî beraberliğimizin önemini ve ulusal kimliğimizin gücünün halkımızdan yani kendi millî duygularımızdan geldiğidir.
15 СКАЧАТЬ