Abay Yolu 1. Cilt. Muhtar Auezov
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Abay Yolu 1. Cilt - Muhtar Auezov страница 23

Название: Abay Yolu 1. Cilt

Автор: Muhtar Auezov

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn:

isbn:

СКАЧАТЬ işini erkenden yapma hesabındanmış desene! Yoksa sen biliyor muydun? Söylesene” dedi. Süyindik’in merakına ortak olan Tüsip:

      – Söylemese de onun köze gömdüğü kömbeyi sen bulursun. Tamamen kuşkulandırma, söylesene, diye üsteledi. Bunun üzerine Böjey:

      – Kunanbay baharda erken göçse, basar alır Uvak’ın arazisini de. Yaylaya erken gelse, göz diker Kerey’in yerleşimine. Ama kışa doğru, yoktur atının varamayacağı mesafe. Eğer Tiney’in sarı kuşu gibi kendi kendini öldürmezse, dedi ve bulmaca gibi konuşarak bir tehlikenin varlığına dikkat çekti. Süyindik Böjey’in anlattıklarından iğrendi. Fakat sözlerine bir anlam veremedi:

      – Canım efendim! Yoğurt gibi yayıldı, ayran gibi kabardı ya! Juvantayak’ı kovdu. Anet’ten alacağını aldı. Kökşe’yi de sıyırıp attı. Artık arazisine göz dikeceği kim kaldı? Güzlükteki Takırtuma’dan, ta yayladaki Baykoşkar’a değin otuz göz yerde fasılasız onun baharlığı, güzlüğü, kışlağı, yaylası! Bir yerleşiminden ötekine göçerken devesinin sırtını terletecek ıraklık yok yahu, dedi.

      Hakikaten de Irğızbaylarınkilerle karşılaştırılsa nüfusu çok daha kalabalık olan Jigiteklerin bile yerleşim yeri daha az, otlağı daha dar idi…

      İnsanlar bir tepeden bahsettiğinde Tüsip için o, sadece bir tepeyi ifade ediyordu. Süyindik’in saydığı Kunanbay yerleşimlerini gözünün önüne getirdi:

      – Kuzu göçürecek kadar hepten birbirine yakın yerleşimler yahu, dedi.

      Jigiteklerle özellikle bu hususta dert ortağı olan Süyindik Tüsip’le karşılıklı konuşmaya daldı:

      – Hem de ne biçim yerleşimler! Tertemiz billur kaynakları, ipek gibi gözeleri, düzgün akan nehirleri, mavi renkli derin gölleri…

      – Hele yaylaya gidince… Bütün bir soyun tüm halkı tek bir bulak başına yığılırken, bunun her bir obası derin akan birçok nehirden pay alıyor değil mi?

      – Bütün bunları birkaç yıl içinde sahiplendi. Peki, şimdi hangi hisseye niyetlendi!

      – E-e-e! Hangi hisseye niyetlendi desene?!

      Böjey bu ikisinin konuşmasını öylesine dinliyordu. Artık rahatsız olmuş gibi başını dikleştirdi:

      – E-eh! Hisse paylaştırıcı siz olsanız, söyler misiniz, diyerek artık bıkmış gibi ellerini yakasından aşağıya doğru silkeledi. Bu tür konuşmaları dinlemek istemediği belliydi. Arkasından ekledi:

      – Konuşursan, hayal çok lafta! Bu büyük hastalıktan ne kazandınız bugüne kadar ha, deyip biraz kaşlarını çattı. Damağı kurumuşçasına yutkunduktan sonra Tüsip’e “o illetlinin de hayali çok! Fakat hayalini bilmek azık olur mu bize? Çaresini, hilesini bulamayınca konuşsak ne, konuşmasak ne” dedi.

      Tüsip şimdi algılamaya başlamıştı. “Hayal” dediği şey Böjey’in içini kemiriyordu… Şiy boyunda Tüsip ile Böjey’in meşhur atası Kengirbay’ın mezarı vardı. Onun yanındaki büyük otlaklar Jidebay ile Barak idi. Kunanbay “kışlak yapacağım” diyerek buraları da sahiplenmişti. O zaman Böjey’in gururu kırılmış, çok sinirlenmiş ve eline geçirse öldürecekmiş gibi olmuştu. Fakat Kunanbay Tüsip’i çağırmış ve çözümünü bulmuştu. Tüsip Böjey’e gelerek güvence vermiş, elini kolunu bağlamıştı. Böjey’in Kunanbay’a karşı açık açık yaptığı tek çıkışması da bu olmuştu. Son yıllarda içinde yaşattığı memnuniyetsizliğin en önemli sebebi buydu. O hesap da henüz kesilmemişti. Sonradan kızgınlığı artarak hakikati konuştuklarında, Tüsip’e, nice defalar:

      – Kunanbay’la konuşacak söz bitti. İşten başka çare yok. Erkeksen işe dayan! Yoksa alışkanlıklarına göre yaşa, verdikçe ver, demişti.

      Bunu Süyindik’e de hissettiriyordu. Onun gibi, Jigitek içindeki kollayıcısı Baydalı’ya da söylüyordu. Bir kenarda baş başa kaldığı her bir kişiye hissettiriyordu…

2

      Güzlükten bütünüyle göçüp Kızılşokı, Kıdırğa, Kölkaynar’a ulaşan Irğızbay boyu şimdi bu yerlerdeki kışlaklarına dağılacak idi… Fakat dün sabah Kunanbay buyruk vermişti:

      – Haber almadan göçmesinler! Dağılmasınlar, demiş ve yanına Maybasar’ı alarak kendisi Şınğıs’a gitmişti. Yer uzak olsa da Kunanbay gün boyunca at sürmüş, ancak akşamüstü dönmüştü.

      Dönüp indiği yer büyük baybişesi Künke’nin obası idi. Bugün, buraya hediye getiren pek çok hanım konuk vardı. Künke’nin kumasının annesi Tanşolpan da bunların arasında idi. Akberdi’nin annesi de buradaydı. Yaşlı yengesi Bopay’da gelmişti. Künke’ye biri gelin ise diğeri elti olan Irsay’ın annesi, Juma’nın annesi, Jortar’ın annesi gibi pek çok hanım da gelmişti…

      Başka boylardan ayrılarak erkenden göçmüş olan bu bir grup oba, Irğızbay boyu obaları idi. Bunlar en fazla yirmiye yakın obadan oluşuyordu. Çoğunluğu Irğızbayların hanımları ile Öskenbay’ın hanımlarından töremiş olan akrabalardan meydana geliyordu.

      Kunanbay’ın evlerine yılda iki defa hediye yiyecek hissesi getirmek; bu elti, yenge ve gelinlerin bir âdeti idi. Yakınına yerleşmişlerse en önce Zere’nin oturduğu büyük evden başlarlar, Kunanbay obalarını birer birer ziyaret ederler, Künke’nin evine de gelirlerdi. Hediye yiyecek hissesi olarak tuzlanıp kurutulan ve kışın tüketilmemiş olan etlerden getirirlerdi… Kış boyunca gelip gidememişlerse hediye yiyecek hissesinin biri havalar ısındığında, baharda verilirdi. Hediye hissenin ikincisini ise şimdiki gibi birbirlerinden ayrılıp kışlaklara dağılacakları zaman getirirlerdi…

      Kunanbay gelip ininceye kadar hep beraber konuşan ve gülüşüp şakalaşarak oturan hanımlar Kunanbay ile Maybasar gelip kapıyı açtıklarında sepsessiz kaldı. Erkekler içeri girip başköşeye oturduktan sonra Tanşolpan:

      – Bu annelerin ve yengelerin hediye yiyecek hissesi getirdi. Artık dağılacaklar, evladım. Yaşlı ninenin yeri bir başka! Onun hediyesi ayrı gidiyor, diyerek Zere’yi de hatırlattı. Büyük küçük herkes Zere’ye, hepimizin ninesi anlamında “yaşlı ninen” dediği için Tanşolpan da son yıllarda kendi yaşıtı olan Zere’yi böyle adlandırıyordu.

      Kunanbay ses vermedi. Tanşolpan yürekli annelerden biriydi. Taze gelin olduğu dönemlerde düşman yılkıya(!) musallat olunca eyersiz ata binmiş, eline mızrak alarak çarpışmış olmaktaki yiğitliğini yurdun tamamı bilirdi. Kendisinin evli barklı dört oğlu vardı. Böyle çok oğullu kumaların kendi kendine yüreklenmesi de âdetten idi. Tanşolpan Kunanbay’ın sessiz oturuşunu beğenmeyerek şöyle bir kımıldandıktan sonra:

      – Hediye yiyecek hissesini Künke’ye getirmiş değiliz. Oğlum da olsan, baş oldun, sana getirdim. Yarın kışlaklara gideceğiz de kış boyu ine girmiş gibi damlarımızda yatıp kalacağız. Kadının ömrü bu ya! Yıl geçinceye kadar esenlik diliyorum sana. Edeceğim dua bu evladıma. Elimizden ne gelir bundan başka, dedi.

      Kunanbay ona baktı, ses çıkarmadan baş eğdi. Biraz durduktan sonra:

      – Göçüp СКАЧАТЬ