SSCB dışına çıkmak zorunda kalan Türkistan aydınları, milli mücadeleyi nasıl devam ettirdiler ise, vatanda kalanlar kutlu gördükleri davaları için yoğun faaliyette bulunmuşlardır. Sovyet organları içerisinde, demokratik ve meşru mücadele sürdüren aydınlarından ayrı olarak, silahlı mücadeleyi devam ettirenler de olmuştur. Bunlara Sovyet idaresi, propaganda amaçlı Basmacılar (haydutlar) adını vermiştir. Ancak onlar, kızıl ordu gücü ile ellerinden alınan toprakların ve baskıya maruz kalan halklarının müdafaası için mücadele etmişlerdir. Basmacılık yeni ortaya çıkan belgeler ışığında ayrıca değerlendirilmesi gereken bir çalışmaya ihtiyaç duymaktadır. Elinizdeki çalışma, Sovyet organları içerisinde vatanda kalarak, meşru – demokratik mücadele yürütenler ve onlara karşı uygulanan Sovyet baskısı üzerine kurgulanmıştır. Bu sebeple Türklerin bir grubu olan Kırgız aydınlarının, sürgünle, kanla, Ana-baba-evlat-eş-kardeş acısı ile yoğrulduğu düşünülen hürriyet mücadelesini ele almaktadır. Onların karşısına, Lenin ve Stalin şahsiyetleriyle dünyada eşi benzeri görülmemiş baskı, sürgün ve yok ediş politikalarının Bolşevik kadroları çıkmıştır. Yok olmuşlar mıdır? Büyük bir kısmı için söylenecek tek kelime “evet” olacaktır. Ancak başarısız mı olmuşlardır? Kesinlikle hayır. Yok edilenlerin, kendilerini yetiştirenlerden aldıkları bağımsızlık ve mücadele ruhunu, sonrakilere aktarma görevlerini yerine getirmişlerdir. Eğer bugün Türkistan’da bağımsız Türk Cumhuriyetlerinin bayrakları özgürce dalgalanıyorsa bu, Sovyet katliamlarında bir mermi çekirdeğinin açtığı delikten akan kanların sayesindedir. Türk Cumhuriyetleri, onca baskılara, zulümlere, yasaklara, nesiller üzerine uygulanan beyin yıkama politikalarına rağmen, ilk fırsatta bağımsızlık diye haykıran gençlere bıraktıkları, ruhun üzerine inşa edilmişlerdir.
Kırgızistan’da Sovyet iktidarının hayata geçirdiği ve genel olarak Kızıl Terör olarak nitelendirilen dönem, Bolşevik yönetimi ile başlamıştır. Bu sebeple Kırgızların 1917’yılından itibaren meydana gelen siyasi olaylar ve Bolşevik politikaları, kırgının başlangıcını oluşturmaktadır. Dolayısıyla Kırgız Cumhuriyetinin kurulması ve gelişen olaylarla kırgın, paralel bir gelişim seyri izlemiştir. Kırgızistan’da toplumsal baskı dönemi olarak 1937 –1938 yılları kabul edilmektedir. Ancak Sovyet devletinin kuruluşu başlı başına toplumsal baskı politikası üzerine şekillenmiştir. Komünizm ideolojisi çerçevesinde eşitlik söylemi, yönetme aracından başka bir işlev görmemiştir. Çarlık rejimi ve siyasi güç dengelerinin bir anda yıkılarak, iktidarın tamamen Sovyetlere geçmesi Lenin tarafından “Dünyada ilk defa devlet yönetimi Rusya’da, üzerinde ezen bir sınıf olmadan işçi ve emekçi köylüler aracılığı ile kurulmuştur. Sovyetler kuruldu ve bu Sovyetlere bütün devlet yönetimi verilecektir.” cümleleri ile ilan edilmiştir. Yani artık, Çarlığın dayandığı aristokratların, üretim araçlarını elinde bulunduran monarhların, XIX. yüzyılda Avrupa ve Rusya’da ortaya çıkan burjuvazinin ve toprak sahiplerinin yerine işçi, köylü ve askerler devletin dayanağı olacaklardır. Çalışma ideolojiler üzerine şekillendirilmediği için, Rus toplumsal yapısı üzerine düşünülen komünizmin, Türk toplum yapısına uygunluğu tartışılmayacaktır.
Komünizmin reddettiği Rus milliyetçiliği temelinde, diğer milletlerde devlet hiyerarşisindeki yerlerini yine işçi, köylü ve askerlere devredeceklerdir. Bolşevikler, Komünizmin Rusya’daki kurucuları tarafından, yine komünizmin temel ilkelerini belirleyen Marks ve Engels’in “Devlet mahiyeti icabı sınıf karakterini taşımaktadır; devlet, toplumun sömüren ve sömürülen olmak üzere ikiye ayrıldığı yerde görülür.” ilkesine aykırı olarak işçi, köylü ve askerlerin hakim olacağı bir devlet kurmuşlardır. Dolayısıyla Lenin ve Stalin daha Sovyet devletini ilan eder etmez, toplumsal baskı politikasını başlatmışlardır. SSCB genelinde uygulanan ve Stalin döneminde yoğunlaşan kitlesel baskı politikaları, o dönemde Sovyetlerin bir parçası olarak Kırgız Türklerini de derinden etkilemiştir. Çalışmanın ana konusu Sovyet iktidarının kuruluşunu tamamladığı 1917 – 1938 yılları arası zaman dilimi ile sınırlandırılmıştır. Bu dönem SSCB ekonomi, siyaset ve kültürel politikaların şekillendirildiği dönemdir. Yeni bir düzeni getirdiklerini iddia eden Bolşevikler, hayata geçirilen uygulamaları baskı yöntemi ile halka dikte etmişlerdir. Dolayısıyla Lenin ve Stalin iktidarlarını kapsayan bu dönem, SSCB’de baskı ve kızıl terör doruk noktasına ulaştırmıştır. Coğrafi alan olarak ise şimdiki Kırgızistan sınırları çalışmanın alanını oluşturmaktadır. Bu sebeple temel problemimiz, Kırgızistan’da toplumsal baskı, ne zaman başlamıştır? Bolşeviklerin, Şubat hükümetini ve Çarlığı yıkarak, Moskova’da başardıkları kansız devrim, Kırgızistan’da nasıl bir mahiyet kazanmıştır? Gibi soruların cevapları ikinci bölümde tartışılmıştır.
XX. yüzyıl dünya tarihi açısından büyük bir etkiye sahip, Sovyetler Birliğinde yaşanan baskı politikalarına, eski SSCB bölgelerinde Repressiya (Репрессия) denilmektedir. Repressiya ifadesi bütün Türk Cumhuriyetlerinde, Stalin döneminde yaşanan 1937 – 1938 olaylarını anlatmak için kullanılmaktadır. Ancak, yeni yüzyıl, bu terimin tarihte karşıladığı dönemi de genişlemiştir. Araştırmacıların bir kısmı, baskının başlangıcını Sovyetlerdeki kollektivleştime ile başlatırken, bazıları Ekim devrimine kadar gerilere götürmektedir. Başlangıcı konusunda olan tartışmalar bitişi için de geçerlidir. Bir kısım araştırmacılar II. Dünya savaşı ile repressiyanın bittiğini savunurken, bazıları SSCB’nin yıkılışına kadar getirmektedir. Repress dilimize tercüme edildiğinde “baskı” anlamına gelmektedir.25 Sovyet tarihinde bu kelimenin kullanımı, genellikle siyasi baskı ve kitlesel baskı şeklindedir. Kırgızca’da ise, Rusça aslının yanı sıra sürgün ve takibat anlamına gelen “kuuğun”26 kelimesi kullanılmaktadır. Bu kelime, Rusça aslında olduğu gibi siyasi ve koomduk (toplumsal) kuuğun olarak Kırgız tarihi araştırmalarında yer almaktadır. Ayrıca ülkemizde ve Türk Cumhuriyetlerinde daraltılmış şekli ile 1937 – 1938 olayları, “Kızıl Terör – Kırgın” şeklinde adlandırılmaktadır. Bu anlamı ile Kızıl Terör, Stalin’in SSCB’de kendisine karşı olan muhalifleri, asılsız suçlamalar sonucu sürgüne gönderme ve kurşuna dizme şeklinde gelişen olayları tanımlamak için kullanılmaktadır. Evet, Ruslar için belki kızıl terör yalnız bu iki yılda yaşanan olaylar için kullanılabilir. Ancak Bolşevikler tarafından kendilerinden görülmeyen, milletler meselesi çerçevesinde tartışılan Türkistan halkı için de aynı durum geçerli midir? Kızıl terör ne tür uygulamaları kullanmıştır? Baskılara rağmen Kırgız milli aydınları bu ruhu nasıl sonraki nesillere taşımışlardır? Kırgız halkının çıkarlarını hangi yöntemler ile korumuşlardır? Mücadelelerin sonunda nasıl yok edilmişlerdir? Sorularına СКАЧАТЬ
25
26
K. K. Yudahin,