Son Yaz. Валерий Казаков
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Son Yaz - Валерий Казаков страница 6

Название: Son Yaz

Автор: Валерий Казаков

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6494-06-0

isbn:

СКАЧАТЬ oldu. Medey hastalandığı zamanlarda, Emis çok üzüldü, kendisine acımadı.

      O günler Emis’in aklına gelip irkildi. İşte, hâlâ daha Emis, oğlu için korkuyordu. O oğlum dayanamaz, okumakta bayağı ağır oluyor diye korktu.

      – Oğlum, dedi Emis. Herkesin de meşhur, tanınan alim olması gerekli mi? Kendin görüyorsun ya, okumayanlar okuyanlardan daha iyi yaşıyorlar. İşte Zali’nin kızı Meskuhan tıp okuyup, birkaç yıl şehirde kaldı. Eline diplomasını alıp geldi. Başına ne buldu? Onunla yaşlı kızların ikişer üçer çocukları var, kendilerinin evleri var. Git, kendilerinin kocaları da var.Yenilerde Zali ile konuştum, zavallı sızlanıyor. Ne yapayım diyor onun diplomasını, doktor denilen ünvanını, eğer kendi başına bir hayırı da yok ise. Aldığı para kendisine yetmiyor, gece de, gündüz de çalışıyor. Birisi telefonu zangırtatıp çaldırıp, başkası pencere kapağını dövüp, zavallıya rahatlık vermiyor. Al artık on yedi yıl okumuş. Onunla beraber sınıfta okuyan Mayre’ye de bak gel. İki katlı evi, altında arabası, iki çocuğu, mırza9 gibi kocası var. Kendisi mi? Kırda iki üç ay pancar çapalıyor da hem gazetelerin sayfasından onun ismi düşmüyor, dedi. Emis, sessizce dinleyerek oturan oğluna, Zaliy’in hikâyesini anlattı.

      – Vay, anne sen bir tuhaf olmuşsun. Önceleri bana, okumak iyi şey, ben senin gibi zamanlarımda okumuş olsaydım ne iyi idi, diyordun ya. Fakat şimdi tamamen başka şeyler söylüyorsun, diyerek çocuk içinden kendi kendine söylendi. Sonra dayanamadan:

      Medey cesaretlenerek “Anne! Bundan sonra yalnız beş alacağım. İşte görürsün, derslerden sadece beş alacağım,” diye ısrar etti.

      – Beş dediğin o çok fazla, dedi gülümseyerek Emis, okuyacağım desen ben dörtlere de razıyım. Affet beni, oğlum, zararım değer senin okumana. Bundan sonra, hayvanlara kendim bakarım, senin eline hiçbir şey de değdirmem. Yalnız sen oku, canım. Senin zamanın çok olur, gözüm.

      Emis artık oğlunun iyi okuyacağına güvendi.

      O günden başlayıp Medey çalışıp okumaya başladı. Ondan okulun öğretmenleri de babası ile annesi de hayli memnun oldular. Medey’in okuması düzeldi. Öğretmenler okulun her toplantısında annesini sevindirip Medey’i övüyorlardı. Medey annesinin elini soğuk suya dokundurmadan ev işlerini de yapıyordu. Bir keresinde Medey’in babası Amit geç vakitlerde işten geldi. Medey’in karnesini eline aldı da övünmeye başladı:

      Amit, yumuk gözlerini hanımına döndürerek “İyi, aferin! Tam babası! Kendime benzemiş,” dedi. Ben bilmeden mi koymuşum büyük dedemiz Medey’in ismini? Medey dedemizin ismini ısmarlayarak koymuşum. Sen artık, oğlum, Medey ismini yaşatacaksın. O senin boynunda büyük borç. Seni övseler, senden korksalar, kaçsalar bil! Onlar Medeylere saygı duyuyorlar, Medeylerden çekiniyorlar. Eğer seni eğlenmek isteyenler yakalayıp, çekiştirmeye kaldırıp, erkek olduğunu bilmeseler, soyumuzun kirlendiğini bil! Sen beni anladın mı? Bilsinler, dedi Amit kapı tarafını gösterip, tam kapı arkasında birileri dinleyip duruyormuş gibi. Bilsinler! Amit’in nasıl oğlan yetiştirmekte olduğunu! Korksunlar!

      – Bu sözleri söyledi, dişlerini gıcırdattı, çenesini oynatarak oğluna konuşmaya devam etti.

      – Güzel oku. Güzel okursan yalnız Medey soyuna değil de, senin kendine de fayda! Unutma! Benim senden başka çocuğum olmadı. Sen yegane birisin bende. Sonra da ben ne dersem o olacak bu evde. Ben biliyorum kim olduğumu! Hadi köyde kim vardı güreşte benim sırtıma basan? Hadi söyleyiniz? Kim benden uzağa taş atmış? diyerek sarhoş olup gittikçe daha da çoştu ve o gömleğinin düğmelerini çözüp sırtını açtı. Onun koca ve geniş sırtı sert duruyordu. Ellerinde yumrukları tokmak gibi olup, bileğindeki gücü ince deriyi, aynı yuvarlak taşlar gibi yırtıp çıkacakmış gibiydiler.

      – Medey, ben seni komiser yapacağım. Ben seni işte oraya okutmaya göndereceğim, bilsinler bizi, kim olduğumuzu. Bilsinler! A-a-h! diyerek homurdandı. Amit, dönmüş gözlerini Emis’e çevirerek, olan gücünü verip küfürlü sözler söyleyip, masaya yumruğu ile vurdu. Emis ise kapadığı ağzını da açmadan, kocasını soyundurup yatağına yatırdı.

      – Kara elbise, kara kadın! dedikten sonra Amit horlayıp uykuya daldı.

      Ertesi gün Emis kocasına gece söylediği sözleri için küstü.

      “Gel bırak, gelin! Sarhoş olduğunda ne söylersin ne söylemezsin. Kimde olmuyor o şeyler! Versene bir yağ, büsbütün yanıp sönmek üzereyim,” diyerek kocası özür diledi.

      İşte öylece onların yaşamı sürüyordu. Amit votka içmeyi bırakmadı. Onun içmediği günlerde oluyordu. Bazen aylarca votka denilen şeyi ağzına değdirmezdi. İşte öyle sakin günlerinde, Amit kadar efendi, cana yakın insan yoktu bütün köyde. İçmediği günlerde Amit avluda didiklenip bahçeyi düzeltip, hayvanlara bakmayı seviyordu. Köylüler öyle zamanlarda, “Amit Allah’ın sevdiği kulu çok efendi adam, sadece şeytan suyu yani votka ağzına değse deli oluyor, diyorlardı. Amit kesintisiz votkaya dalıp gitse dünyasını unutup, avare gezen insana benziyordu. Sonra dursa, ben “sakin”oldum der de, geçen günleri aklına getirmeye korkup, köylüler ile rast gelip otursa onların gözlerine bakmaya utanıp, kalplerini kırmış olabilirim, diye kendi kendini üzerdi. Bir iki hafta geçse, o insan kılıfına girip, utanmadan, kaçmadan köylüler ile dost olurdu. Nice kere o kendi kendini tutmaya, votka denilen şeyi unutmaya yemin etti, tek hayırsız, bir zaman sonra, yeniden daha da içmeye başlardı. Başladığında, tamamen doyuncaya kadar durmazdı. Amit düzelip hem içmediği zamanlarda, onun yakınından oğlu hiç kaçmadan, yakın durmak isterdi. O, oğluna evvelki şarkıları, masalları anlatmayı severdi. Bütün anlatılan masallardan Medey, babasının söylediği Babay yıldız hakkındaki masalı unutmuyordu. İşte o halde Medey, teyzesi Şaydat’ın evinde, kendisinin doğduğu köyde, sağa sola dönüp gördüğü rüyayı unutamadan yatıyordu.

      Dışarıda kapkaranlık geceyi ortasından yarmış, yeni pişmiş yağlı kalakay10 gibi ay Aji Togay’ın üstüne doğmuş. Samanyolu’nun yıldızları parlak duruyorlar. Medey ayaklarına çarıkları geçirip dışarıya çıktı. Hava çok temizdi ve köy sepsessizdi. Bütün dünya susup, gece yarısının sessizliğini dinleyip ona imrendiklerine benziyordu. Medey kafasını kaldırıp Babay yıldızı arayıp buldu. Arasıra bir parlayıp sonra titreyip sönüyormuş gibi oluyor, yıldız yanıyordu. O yıldız her birinden de küçük olup, kendisi de Samanyolu’nun azıcık kenarında durduğundan mı yoksa da o yıldız bizim yıldız diye sanıldığından mı, kim bilir, Medey epey durup ona baktı. Yıldız, çocuğa sıcak ve çok sevimliydi. Medey’in aklına babası Amit geldi.

      Bir zaman Emis ağır hastalanmıştı. Amit’te hâlâ daha sarhoşluğu geçmeden ev içinde: “O bir ambülans gelinceye kadar insanlar mundar ölecek,” deyip ileri geri geziniyordu.

      Sonra ambülans geldi, Emis’e aşı yaptı. Karanlık geceydi. O zamanda avluda, kırmızı kerpiç duvara dayanıp, sigara tüttürmekte olan babasını görüp Medey yanına geldi.

      “Baba, burada niye duruyorsun? Eve gelsene,” dedi babasına oğlu.

      Amit, küçücük yeni okula başlamış Medey’e “Sigara içiyorum oğlum. Annene ağır olmasın diye dışarıya çıkıp içiyorum,” dedi.

      O gece, tam da bugünkü СКАЧАТЬ



<p>9</p>

Mırza: bey

<p>10</p>

Kalakay: Sütlü hamurdan yapılmış yuvarlak bir tür Nogay ekmeği