Название: Kelepir
Автор: Мемдух Шевкет Эсендал
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6862-78-4
isbn:
Kızlar da onu aramaz oldular.
Yalnız bunlardan biri, Cavide’nin çocukluk arkadaşı Nimet, daha genç, daha güzel bir kız; evlenmek için gözden geçirdiği erkekler arasında en elverişli bulduğu bu Murat Ali için çıkarılan dedikodulara inanmak istemedi. Onca, doğrusu şu idi ki bu Murat Ali’ye varmak istemiş Saadet gibi, Necla gibi kızlardan doktor kaçmış ise, akıllılık etmiştir. Bu kızları alıp da ev kuracağım diye uğraşmak boş şeydir. Bunlar kocaya varınca çekilmez baş ağrısı olurlar. Nimet ona eş olabilir; ama onun da güzelliği göze çarpmaz. Gösterişli değildir. Oysa Nimet’e öyle geliyordu ki eli ayağı, kaşı gözü, boyu bosu, saçları adamakıllı güzeldir. Huyu, anlayışı da çok iyidir. Yeter ki biri ona iyice bakmış, oturup onunla konuşmuş olsun! Yoksa o, bir salon dolusu kadının kızın içinde yıldız gibi parlayıp herkesin gözünü, gönlünü tutuşturacak bir ateş değildi. Öyle bir tesadüf olsa ki bir saatçik şu doktorla oturup konuşabilse! Kendisi isteyerek, yahut Murat Ali isteyerek değil, rast gele gibi! Bu rastlayışı Cavide hazırlayabilir.
Düşündüğünü Cavide’ye açtı, o beğenmedi.
“Ne konuşacaksın?” dedi.
“Hiç! O benimle konuşsun! Bir yerde baş başa kalırsak, put gibi oturacak değil ya! Elbet bir şeyler konuşur.”
Cavide dudak büktü:
“Bilmem.” dedi. “Düşünelim!” demek istedi.
Aradan biraz geçince Nimet bu isteğinden vazgeçmiş olacak ki Cavide sorunca;
“Yok.” dedi.“Düşündüm, beğenmedim. O da kendini bir şey sanır!”
Bu Nimet’in ailesine Kahvecibaşılar derler. Yalnız bu eski adı mahallelerinde oturdukları eve veriyorlar da, kendileri anıldıkça Azizbeyler diye anılıyorlar.
Evleri Maçka’da. Ihlamur Caddesi’ne doğru inen yokuşlardan birinde sol kolda, yanında genişçe bahçesi olan, iki katlı, yayvan bir evdir. Beyaz boyalı olduğu bugün de bellidir.
Bu evi Sultan Mecit, gününde kızlarağası olan bir zenciden alıp yahut yaptırıp Nimet’in babasının büyükbabası olan Aziz Bey’e bağışlamış. Sultan Mecit’in oradaki arsaları arşını yirmi paraya sattığını, kendisinin de birçoklarına ev, arsa bağışladığını söylerler. Anlaşılıyor ki kulları da padişahın tuttuğu yoldan gitmişler.
Sonradan tamir edilmiş de olsa, aslı ortalama bir hesapla doksan yıllık bir ev demektir. Ahşap olduğuna göre bu kadar dayanması çok görülmemelidir. İstanbul’un yangınları olmasaydı, böyle eski evler çok görülecekti. Şimdi, belki bugün bile bu eve “Kahvecibaşılar’ın evi” derler ama bu ailenin asıl evi İstanbul’da Dökmeciler’deydi. Nimet’in babasının hastalığında satılmış, bugün de artık yıkılmıştır.
Bu aileye adını bırakan Kahvecibaşı’nın kim olduğunu, hangi padişaha kahvecilik etmiş olduğunu bilen yoktur. Yalnız bu addan anlaşılıyor ki bu aileden yetişen adamlar yıllardan beri saray hizmetinde bulunuyorlarmış. Nasıl ki Nimet’in babası Saffet Bey, onun babası Aziz Bey saray hizmetinde idiler.
Bilinen bu üç babadan Aziz Bey, Mabeyn Hassa Hademesinden idi. Meddahlıkta kendinden önce gelenleri geçmiş bir adam olarak tanınmıştır. Ancak “Pişekâr Aziz Bey” diye anılmıştır. Bir gün huzurda oynanan bir orta oyununda Pişekâr’a çıkacak arkadaşının hastalanması ile ustası Çeşnigîr Ali Kalfa’nın emri ile Pişekâr’a çıkıp seyredenlere kendini pek beğendirmesi yüzünden kendisine bu ad takılmış, takıldığı gibi de kalmıştır. Ancak onun asıl ustalığı meddahlıkta idi.
Aziz Bey, Bursa Müftüsü diye anılan Akçaşehirli İshak Hoca’dan ders görmüş, Arif Dede’den Mesnevi okumuştu. Çıraklarından Nasuh Efendi, kölesi Arap Muhyi’ye yetişenler, Aziz Bey’in hikâyelerinden, gülbenklerinden, tekerlemelerinden, kıssalarından, fıkralarından, mesellerinden birtakımını işitmişlerdir. Yazık ki bu Muhyi de öldü, kimseyi de yetiştirmedi. Birçokları gibi, Aziz Bey’den kalan sanat eserleri de kaybolup gitti.
Aziz Bey’in oğlu İzzet Bey de babası gibi hademeden, güzelliği ile tanınmış bir adamdı. “Hünkâr Müezzini İzzet Bey” derlerdi. Genç yaşında öldü, bir oğlu kaldı: Saffet Bey. Nimet Hanım’ın babasıdır. Mabeyn muzikasında flüt hocasıydı. Dışarda da ders verirdi. Hocası bir İtalyan idi. Bütün ömründe dört yahut beş kere flüt konseri vermiştir. Bunlardan biri Atina’da, biri de Roma’dadır. O yıllarda bizim aramızda garp musikisi sevilmediği için bu konserler yabancı salonlarda verilmiş, Saffet Bey’in adı da Türkler arasında pek duyulmamıştır. Dinleyenler eşsiz bulurlardı.
Flüt dersi verdiği gençler, hocalarını severlerdi. Hastalandıktan sonra da onu bırakmadılar. Zaharyadis adında genç bir öğrencisi ona hastalığında büyük yardımlar etti. Bu delikanlının yardımı olmasa, Dökmeciler’deki ev satılamazdı. Saffet Bey’in yetişkin iki oğlu varsa da bunların babalarına yardımları dokunmuyordu.
Büyük oğlu Hikmet Bey, bu ailenin saray hizmetine girmeyen ilk çocuğu oldu. Asker olmak istiyordu, olamadı. Kuleli’den alaya çıktı. Yardımlar, iltimaslarla tabur kâtibi olup İstanbul’da, levazım dairesinde kaldı; sonra da bir hizmetle Taşkışla’ya verdiler. Oraya gidip gelir. Kendisi yakışıklı, oldukça güzel bir adamdır. Eve biraz yakın olduğu için becerebilirse kendine Harbiye Mektebi’nde bir iş bulmak ister. Eve yakın olmayı istemesinin de neden ileri geldiği anlaşılamaz. Evli değildir. Evdekilerle oturup konuşmaz. Bir iş düşmedikçe babasının yanına girmez. Eve ilgisi, olsa olsa beslediği Brahma yahut Koşinşin tavukları içindir. Bunlardan anlar. Nasıl besleneceğini, bakılacağını da bilir. Tavuk meraklıları Hikmet Bey’i tanır, bu evi de bilirler.
Saffet Bey’in küçük oğlu Nüzhet’e gelince, ancak otuz yaşlarında, yakışıklı, güler yüzlü bir delikanlıdır. Bu bakımdan babası ile büyükbabasına benzer. Belli başlı hiçbir iş tutmamıştır. Ancak hiç işsiz, parasız da kalmamıştır. Bir aralık Beyoğlu’nda bir bar tutmuştur. Bir-iki otomobili de vardır. Ortakları ile Karadeniz’de motor işletirlerdi. Kalafat yerinde de ortakları vardı. Şimdi de asker olmuş, tersane havuzlarında bulunuyor.
Ara sira eve uğrar. Uğrayınca da, haftalarca sessizlik içine gömülüp uyumuş olan bu ev, gürültü içinde kalır. Nimet’e takılır, Arap Mesut Bacı’nın boynuna sarılır. Nüzhet’le Nimet analarından uzak kalmışlar, bu Arap Bacı onları büyütmüştür. Bacının yanına oturup;
“Kaynar su ile beni yıkayıp söğüş yapmaya çalıştığın aklına geliyor mu? Şimdi de yıkasana!” diye alay eder.
Eve de eli boş gelmez. Küfe ile et, zerzevat, sepetlerle çilek getirir. Mesut Bacı’nın beslemesi Peyker’e;
“Sallanma, git bana namuslu bir kahve pişir.” der.
Rasgelirse Hikmet’le eğlenir:
“Beybirader, nasıl, tavukların yumurtluyor mu?” der.
Babasının yanına dalar, ilkin elinden öper, sonra da boynuna sarılır, kendini öptürür. Nimet’e;
“Vay СКАЧАТЬ