Kelepir. Мемдух Шевкет Эсендал
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kelepir - Мемдух Шевкет Эсендал страница 5

Название: Kelepir

Автор: Мемдух Шевкет Эсендал

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6862-78-4

isbn:

СКАЧАТЬ saatlerce oturup konuşuyor, dertleşiyordu.

      Pigmalyon, Freda gibi değil. Gülüyor, kızarıyor, utanıyor. Sevilmek, okşanmak istiyor, kadınlık gösteriyor. Freda böyle değil. Murat Ali’nin parasını çekiyor, ondan da kendi hesabına faydalanıyor. Ne var ki Freda çok gençtir, kadınlığının çok elverişli çağındadır. Murat Ali, bu kadının çekinmez bakışlarından, utanmamasından hoşlanıyordu.

      Şimdi her akşamüstü, Freda’nın odasında piket oynuyorlardı.

      Freda’nın odasına aşağı kat, yukarı kat kiracılarından da gelenler oluyordu. Murat Ali yavaş yavaş evin bütün oturanlarını tanımaya başlıyor, bu evin ağır kokularına alışıyor, bu evde konuşulan Rumcaya, İspanyolcaya, bozuk Fransızcaya, Hebru dualarına da kulak dolgunluğu gün geçtikçe artıyordu.

Tevelioğlu

      Murat Ali’nin Freda ile Pigmalyon arasına yeni düştüğü günlerde eski arkadaşı Nazif, onu, bir perşembe günü Nişantaşı’ndaki konağına, öğle yemeğine götürdü.

      Bu Nazif ya Rodoslu yahut Kıbrıslı bir adamın oğludur. İzmir’e yerleşmişlerdi. Babası ağır ceza hâkimlerinden ağırbaşlı, temiz bir adam olduğu için Nazif’e böyle konak açacak bir para bırakamazdı.

      Nazif, hukuğu bitirince avukatlığa başladı. Armanak Agopyan adında biri ile Galata’da, Hızırbey Hanı’nın birinci katında odaları vardı. Ticaret işlerine bakıyorlardı.

      1915 yılında, Rizeli Kavşaracıoğlu Ahmet Bey adında birini de ortaklığa alıp alışverişe başladılar. İlkin Alamanlarla anlaşıp balık verdiler. Sonra bizim ordu hesabına balık yağı çıkarmaya başladılar. Daha sonraları ordu hesabına, Alamanlarla türlü işlere giriştiler, denizaltılara benzin taşıdılar. Mısır, Adalar, İtalya kıyılarında adamlar buldular, epeyce de para kazandılar.

      Nazif ile arkadaşları, asker oldularsa da askerlik etmediler. Nazif Alamanya’ya gitti, sonra Romanya’ya geldi. Epeyce para bırakan bir kahve işi yaptılar. Tevelioğlu adı çok duyulmadı ise de hükümetin ileri gelen adamları onu tanıdılar.

      1914 yılı başlarında Nazif, Beşiktaş’ta, Valide Çeşmesi’nde oturan, eski feriklerden Hafız Paşa’nın kızını almıştı. Valide Çeşmesi’ndeki evde oturuyorlardı. İşler gelişip Tevelioğlu bir ufak avukat olmaktan çıktıkça, bunlar da bu evde oturamaz oldular. Maçka’da, büyük apartmanlardan Kamelya Apartmanı’nın bir katını tuttular.

      Tevelioğlu’nun hiç kimsesi kalmamıştı. Karısı Cavide’nin anası, babası yok ise de çok yaşlı bir teyzesi ile babası gününden kalmış emektar adamları vardı. Bunları da alıp gelince apartmanın dokuz odasına ancak sığabildiler. Daha girdikleri gün darlık yüzünden söylenmeye başladılar. Fazla oda olmadığı için bir erkek aşçı tutamadılar. Yalnız Cavide Hanım, perşembe günleri tanıdıklarına salonunu açtı.

      Bir perşembe günü, Nazif, apartmanın kapısı önünü arabalarla dolmuş görünce, sevindi. Büyük bir ev bulup taşınmayı kararlaştırdı. Nişantaşı’nda, arka sokaklardan birinde bir bahçe içindeki bu eski ahşap konağı alıp tamir ettirdi, boyattı. Buraya taşındılar.

      İşte Nazif’in Murat Ali’yi çağırdığı ev burasıdır.

      Yemekte Nazif Bey, Murat Ali’yi karısı ile tanıştırdı. Murat Ali’nin “doktor” diye anılmak istemesi hakkıdır. Eğer kocası onun için “doktor” dememiş olsaydı, Cavide onun yüzüne, giyinişine bakarak daha kayıtsız davranacaktı.

      Sofrada bir kadınla iki erkek daha vardı. Tanıştırırken adlarını da söylediler ise de Murat Ali’nin hatırında kalmadı. Yalnız sonradan anladı ki bu adamlardan biri, bir yerde sefir imiş. Geri getirmişler, bir daha da iş vermemişler. Kadın da onun karısı imiş. Öteki adam hiç ağzını açmadığı, kimse de ona bir söz söylemediği için, kim olduğu anlaşılamadı. Belli ki bu evin alışkanı bir adamdı.

      Yemek boyunca sözün çoğunu bu sefir adam söyledi. Başı ağrıyor, yahut canı sıkılıyormuş gibi duran ev sahibi hanım, doktoru da konuşturmak istedi ise de elçi söze karıştı, doktora da başkalarına da, kendi karısına bile söz sırası bırakmadı. Her şeyi bildi, her güçlüğe bir kolaylık buldu; her derdin reçetesi koynunda, yalnız bizim işlerimizi değil, bütün devletlerin, milletlerin işlerini düzeltecek!

      Karısı, kocasını susturmak istemiyor, yoksa bir kumaş lakırdısı açabilirdi. O elçiyi susturmak istemediği için ev sahibi hanım da başka söz açmaktan çekindi. Bir-iki kez doktora Alamanya’yı soracak oldu, elçi karşıladı.

      Yemekten sonra da misafirler çok kalmadılar. Hiç ağzı açılmayan üçüncü adam da ortadan silindi. Cavide Hanım da doktor ile kocasını yalnız bıraktı. Nazif de Tokatlıyan’da birine söz vermiş, oraya inecekmiş, yayan yürümek istedi. İki arkadaş yolda konuştular. Nazif, işlerin bozulduğunu, alacaklarını alamadığını, hükümette alacağı kaldığını anlattı.

      Doktor, ilkin aldırmazken söz ilerledikçe, arkadaşının ağır bir duruma düşmüş olduğunu anladı. Ayrılırken de Nazif, hanımın her perşembe çayı olduğunu, isterse bugün de gelebileceğini söyledi.

      Doktor o gün gitmedi ise de ondan sonra gelen perşembeleri de kaçırmadı.

Cavide

      Yirmi yaşını geçmiş, iki de çocuk anası olmuş ise de Cavide’yi görenler, on sekiz yaşında bir kız sanırlar. Arkadaşlarından çoğu daha koca bekliyorlar.

      Kara kaşlı, kara gözlü, sevimli yüzlü, genç kocaya vardığı, ev sahibi olduğu için biraz şımarık, açık yürekli, düşündüğünü çekinmeyerek söyler bir kadın. Genç kızken gönüllüsü, gözdesi yoktu, bugün de yoktur. Bundan böyle de olacak değildir. Bu yaradılışta kadınların sevişmeye akılları ermez.

      Cavide, Hafız Paşa’nın torunu ise de anasını, babasını öldürdükleri için Cavide’yi büyükbabası büyütmüş olduğundan, herkes onu paşanın kızı diye bilir.

      Cavide kocaya vardığı yıllarda, Hafız Paşa’nın hanımı sağ idi. Cavide’yi o gelin etmiş, birkaç ay sonra da ölmüştü. Büyükanası ölünce Cavide’nin yalnız bir teyzesi kaldı ki başka kimsesi olmadığı için Cavide’nin yanında oturur. Bir deniz albayının haremi imiş. Yalnız bir kızı olmuş, o da ölmüş. Kocası da Ertuğrul’da, Japon denizlerinde batmış. Teyze Afife Hanım çok yaşlıdır. Yerinden kalkamaz ama evin içinde geçen bütün dedikodular, onun odasında gözden geçirilip ballandırılır. Cavide Hanım’ın dadısı Dilbeste Kalfa da teyzenin başyardımcısıdır.

      Bu ikisinin başlıca çekemedikleri de Münire Hanım adında bir kadındır ki uzaktan Hafız Paşaların hısmı da olur. Yaşlıca bir hanımdır. Kızları, oğulları, gelinleri vardır. Çırçır’da, konak yavrusu bir evi de vardır. Cavide kocaya varıp da apartmana çıkınca, Cavide’nin tutumuna, kocasının kazancına bakarak, kendisi gibi birinin bu eve gerekli olduğunu görüp buraya kapılanmıştır. Daha önce de eski maliye muhasebecilerinden Hüseyin Hamdi Efendi’nin yalısında, karısı Mahbube Hanımefendi’ye nedime, evde kâhya kadın gibi yıllarca kalmıştı.

      Cavide’nin yanında da gece yatısına gelmiş bir misafir gibi gelip kaldığı СКАЧАТЬ