Название: Türkiye’yi Sarsacak 10 Gün
Автор: Yasin Topaloğlu
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6862-66-1
isbn:
Vilayet binasından çıkarken dalgınlığından birkaç insana çarptı.
Arnavut kaldırımı yoldan Sirkeci’ye doğru inmeye başladı.
Öğle vakti yakın olduğu hâlde camiye gitmek istemedi.
Eve gidip Gülfiye’yle de kavga etmek hesabına gelmedi, asık suratı yüzünden.
Kimseyle karşılaşmamayı umarak Mısır Çarşısı’na doğru yürüyordu.
Yeni Cami’nin önünde durdu.
Yeni Cami’nin ona ihanet etmişçesine baktığını düşündü.
Ürperdi.
Yüreğinde bir bukağı hissetti ve her dakika biraz daha bukağının yüreğini sıktığı vehmine kapıldı.
Sol elini kalbinin üstüne koydu; hızlı hızlı atıyordu.
Kendisini bir mücrim gibi hissetti. Daha fazla dayanamayacktı.
Gülfiye’yle kavga etme pahasına eve gitmeye karar verdi.
Bir taksi çevirdi.
Evinin adresini verdi.
Kapıyı her zamanki gibi Gülfiye açtı.
Evinin anahtarı yoktu kendisinde.
Gülfiye her zaman evdeydi.
Odasına girdi. Kapıyı kapattı.
Gülfiye bir şeyler sezmişti.
Ama üzerine gitmek istemedi Sadettin’in.
Biraz ney çalsa açılır mıydı acaba?
Odasında bir ileri bir geri yürüyerek saatlerce kendine gelmeyi denedi.
Yatsı vakti bile gelmişti.
Valinin sözleri beyninde çınlıyordu.
Zinhar uykusu gelmiyordu.
Birden çantada ne olduğunu merak etti.
Odaya girer girmez öfkeyle çantayı hemen fırlatmıştı odanın gelişigüzel bir yerine.
Çantayı alıp çalışma masasının üzerine koydu.
Biraz meraklı, biraz endişeli, biraz şaşkın bakışlarla çantayı açtı.
Üstte bir papyon vardı.
Papyonu bir kenara koydu. Elbiseye baktı.
Gözleri fal taşı gibi açılmıştı.
Ellerinde tuttuğu frakı bir müddet bırakamadı.
Valinin görev elbisesi dediği bir papyon ve bir fraktı.
Çaresizliğine bir defa daha esef etti.
Çalışma odasından çıkıp yatak odasına geçti.
Uyuyup uyansa bu kâbus geçer miydi acaba?
Yatakta binlerce defa bir o yana bir bu yana döndü durdu.
Şafak vaktine doğru yorgunluktan sızdı.
Saat ona doğru uyandı.
Kâbus yeniden yakasına yapıştı.
Günlerden cumaydı.
Hutbe sırası kendisindeydi.
Hemen hazırlandı.
Sultanahmet Camisi’nin avlusuna girdiğinde cemaat yavaş yavaş gelmeye başlamıştı.
Tanıştığı birkaç insanla selamlaştı.
Bazı tanıdıklarını görmezden geldi.
Her zaman herkese selam vermekten memnun olan kendisi bugün kimseyle karşılaşmak ve kimseyle göz göze gelmek istemiyordu.
İmam odasına geçti.
Diğer imam arkadaşlarının bir kısmı odadaydı.
Meslektaşları da şaşırmıştı kendisinin bu durumuna.
Elinde getirdiği çantayı bir kenara bıraktı.
Ezan birazdan okunacaktı.
Sultanahmet Camisi yavaş yavaş secde için kendisine koşan Müslümanlara ev sahipliği yapmanın şenliğini yaşıyordu.
Cami dolmak üzereydi.
Valinin sert ve otoriter talimatını hatırladı.
Bir daha titredi.
Cami avlusunda bir koşturmaca ve telaş başlamıştı.
Odanın penceresinden baktı.
Vali ve avanesi gelmişti.
Şaşkınlığı bir kat daha arttı.
Elleri titreye titreye cübbesini çıkardı, sarığını cübbenin üzerine koydu.
“Bu nasıl bir iş, nasıl bir zulüm!” diye haykırmak istiyordu.
Frakın içine beyaz gömleği giydi ve papyonu taktı.
Sirk cambazlarına dönmüştü.
İkinci ezan da okunmaya başlamıştı.
Odadan çıktı.
Camiye girdiğinde insanlar şaşkınlık, korku ve endişe içinde baktılar.
Minbere doğru ilerledi.
Camideki bütün cemaat ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.
Vali badem bıyıklarının altında bir yandan tebessüm ediyor, öte yandan zafer kazanmış komutan edasıyla etrafına, tepkilere bakıyordu.
Sadettin Kaynak minberin her bir merdiveninde üzerindeki ağırlığın arttığını düşünüyordu.
Başı açık, frak ve papyonla hutbe veren ilk imam olacaktı.
Sultanahmet, Sultanahmet olalı böyle bir eziyete düçar olmamıştı.
Nihayet mikrofona yakın merdivene çıktı.
Beti benzi atmıştı.
Nutku tutulmuştu.
Her zaman ki davudi sesi, Sultanahmet’in kubbesini çınlatan sesi çıkmıyordu.
Binbir zorlukla hutbeyi tamamladı.
Yuvarlanırcasına СКАЧАТЬ