Название: Anne Frank'ın Hatıra Defteri
Автор: Анна Франк
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6486-08-9
isbn:
28 Eylül 1942 (Not)
Dışarı çıkamıyor olmama o kadar üzülüyorum ki… Birilerinin saklandığımız yeri bulup bizi öldürmesinden korkuyorum. Bu, iç karartıcı bir olasılık tabii.
12 Temmuz 1942, Pazar
Doğum günüm olduğu için bu ay herkes bana karşı çok nazikti ama her geçen gün annemden ve Margot’tan uzaklaştığımı hissediyorum. Bugün çok çalıştım ve herkes beni tebrik etti. Beş dakika sonrasında üstüme gelmeye başladılar.
Margot’a karşı gösterdikleri ilgi ile bana gösterilen ilgi arasındaki farkı bariz bir şekilde görebilirsin. Bir keresinde Margot elektrik süpürgesini bozmuştu ve onun yüzünden tüm gün elektriksiz kalmıştık. Annem “Pekâlâ Margot. Ev işlerine alışkın olmadığını görmek çok da zor olmadı. Yoksa süpürgenin orta yerinden çekilmeyeceğini bilirdin.” dedi. Margot bir şeyler söyledi ve konu orada kapandı.
Bense, bu öğleden sonra annemin alışveriş listesini tekrar yazmak istedim çünkü el yazısı çok okunaksız. Yazmama izin vermediği gibi bir de herkesin önünde beni yüksek sesle azarladı.
Onlara uyum sağlayamıyorum ve bu durumu son birkaç haftadır net bir şekilde hissediyorum. Birlikteyken çok hassaslar ama ben o duygu yoğunluğunu tek başıma yaşamayı tercih ediyorum. Sürekli dördümüzün ne kadar iyi olduğunu, birlikte çok iyi anlaştığımızı söylüyorlar ama akıllarına benim aynı şeyleri hissetmediğim hiç gelmiyor.
Annem ve Margot’tan yana, beni anladığını düşündüğüm tek kişi babam. O da ara sıra. Tahammül edemediğim bir diğer şey de yabancıların yanında benim nasıl ağladığımdan ya da nasıl duyarlı bir şekilde hareket ettiğimden bahsetmeleri. Bu rezil bir durum. Bazen Moortje ile ilgili konuşuyorlar ve işte orada artık dayanamıyorum çünkü Moortje benim zayıf noktam. Günün her dakikası onu özlemekle geçiyor. Hiç kimse onu ne kadar düşündüğümü bilemez. Ne zaman aklıma gelse gözyaşlarıma engel olamıyorum. Moortje çok sevimlidir. Onu öyle çok seviyorum ki bizim yanımıza geleceğinin hayalini kurup duruyorum.
Çok fazla düş kuruyorum ama gerçek olan bir şey varsa o da savaş bitene kadar buradan çıkamayacağımız. Dışarıya asla çıkamayız. Ziyaretçilerimiz yalnızca Miep, kocası Jan, Bep Voskuijl, Bay Voskuijl, Bay Kugler, Bay Kleiman ve Bayan Kleiman. Bayan Kleiman’ı saymıyorum bile çünkü kendisi buraya gelmenin çok tehlikeli olduğunu düşünüyor.
Eylül 1942 (Not)
Babam her zaman çok iyi. Bana karşı çok anlayışlı. Keşke bir an için gözyaşlarına boğulmadan babamla samimi bir şekilde konuşabilsek. Görünüşe göre bunu yapmak için küçüğüm. Tüm zamanımı yazarak geçirmek isterdim ama muhtemelen bir süre sonra sıkıcı bir hâl alırdı.
Şimdiye kadar günlüğüme düşüncelerimi not ettim. Daha, sonrasında başkalarına okuyabileceğim zevkli hikâyelere gelmedim. Gelecekte duygusal olmaya daha az zaman ayıracağım ve kendimi gerçekçi olmaya adayacağım.
14 Ağustos 1942, Cuma
Sevgili Kitty,
Tüm ay seni yalnız bıraktım ama burada da anlatmaya değer bir şey bulamıyorum ki. Van Daanlar 13 Temmuz’da buraya taşındı. Biz onları Temmuz’un on dördünde bekliyorduk ama on üçünden on altısına kadar Almanlar sağda solda huzursuzluk çıkardıkları için, geç gitmektense erken gelmenin daha güvenli olduğuna karar vermişler.
Biz daha kahvaltımızı bitirmeden sabah dokuz buçukta Peter van Daan bize geldi. Peter on altı yaşında, utangaç, çok fazla arkadaşlık kuramayan değişik bir çocuk. Bay ve Bayan van Daan, Peter’dan yarım saat sonra geldi.
Şapka kutusunda bir lazımlık taşıyan Bayan van Daan bizi epey bir eğlendirdi. “Oturağım olmadan kendimi evimde gibi hissetmiyorum.” dedi. Sedirin altına konulan eşyalardan ilki, bu portatif lazımlık oldu. Onun haricinde, Bay van Daan koltuğunun altından katlanabilen bir çay sehpası çıkardı.
İlk kez toplu bir şekilde yemek yedik ve üçüncü günün sonunda yedi kişi, kocaman bir aileymişiz hissine kapıldık. Bizden bir hafta sonra gelen van Daanların, doğal olarak anlatacak çok şeyleri vardı. En çok da biz gittikten sonra evimize ve Bay Goldschmidt’e ne olduğunu merak ettik.
Bay van Daan: “Pazartesi sabahı saat dokuzda Bay Goldschmidt aradı ve müsait olup olmadığımı sordu. Hızla yanına gittiğimde Bay Goldschmidt’in endişeli olduğunu gördüm.” diye başladı sözlerine. “Frankların bıraktığı notu gösterdi. Yazılana göre, kedinin komşuya bırakılması uygun bulunmuş ki bence de doğru bir karar bu. Evinin aranması düşüncesi onu tedirgin etmişti. Biz de tüm odalara tek tek baktık. Masada kalan yemek artıklarını temizledik. Derken, birden Bayan Frank’ın masasına bıraktığı, üzerinde Maastricht adresi yazılı bir kâğıt gördüm. Notun bilerek bırakıldığını bilmeme karşın, sanki bilmiyormuş gibi şaşırmış numarası yaptım ve Bay Goldschmidt’e, bu kâğıdı yakması için ısrar ettim. Sizin orayı terk ettiğinizi bilmiyormuş gibi yapmaya devam ederken aklıma bir fikir geldi. ‘Bay Goldschmidt!’ dedim. ‘Düşündüm de galiba ben bu adresi biliyorum. Yaklaşık altı ay önce ofise hatırı sayılır, rütbeli biri gelmişti. Sanırım Bay Frank’ın çocukluk arkadaşıydı. Gerekli olduğu durumda Bay Frank için elinden geleni yapabileceği sözünü vermişti. Hatırladığım kadarıyla Maastricht’te ikamet ediyor. Bence bu kişi bir şekilde verdiği sözü yerine getirdi ve onları önce Belçika’ya, oradan da İsviçre’ye götürecek. Eğer Frankları ziyarete gelenler olursa bunları söylersiniz. Tabii, Maastricht’ten bahsetmenize gerek yok.’ Bunları söyledikten sonra oradan ayrıldım. Sizi tanıyan kişilere anlatılan hikâye bu. Pek çok kişiye bundan bahsedildiğini kendi kulaklarımla duydum.”
Bu hikâye eğlenceli olmasına eğlenceliydi ama biz en çok bizi tanıyan kişilerin buna inanmış olmasına güldük. Ailenin biri, sabahın erken saatlerinde bisikletlerimizle görmüş bizi güya. Bir kadın da gece yarısı askerî bir araca zorla bindirildiğimizden çok eminmiş.
21 Ağustos 1942, Cuma
Sevgili Kitty,
Gizlenme yerimiz, şimdi tam anlamıyla bir gizlenme yeri oldu çünkü Bay Kugler saklandığımız yerin girişine bir kitaplık koymanın daha iyi olacağını söyledi. Görünüşe göre, bisikletlere el koyma bahanesiyle çok fazla evi arıyorlarmış. Bu dolap yerinden kımıldatılabilir cinsten, açılabilen kapı işlevi görüyor. Bu kapıyı Bay Voskuijl’in marangoz ellerine bıraktık. Bizim gizlendiğimizi ona söylemişlerdi. O da sağ olsun bize yardım etmeye çalışıyor.
Aşağı inmek istediğimiz zaman önce başımızı eğmemiz, sonra da zıplamamız gerekiyor. Üç gün sonra atlaya zıplaya hepimizin kafası morardı. Hepsi de başını o alçak kısma çarpmış. Bunun üzerine Peter, başımızı çarptığımız kısma, içine pamuk koyduğu bir bez parçası çiviledi. İşe yaracak mı göreceğiz.
Çok ders çalışmıyorum. Eylül’e kadar kendime tatil verdim. Babam bana ders anlatmak istiyor ama önce yeni dönem kitaplarını СКАЧАТЬ