Hatıralar. Ebubekir Hâzim Tepeyran
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Hatıralar - Ebubekir Hâzim Tepeyran страница 21

Название: Hatıralar

Автор: Ebubekir Hâzim Tepeyran

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-605-121-802-1

isbn:

СКАЧАТЬ Osmanlı lirası, zatıalilerine parça parça takdim

      Bir yıl içinde Sinop’ta sarf edilen kömürlerin yalnız 1800 lira kâr bırakması da gülünç bir hesaptır. Bu kömürler yalnız bir kapıdan girdikleri için gelecek senenin aynı iki ayında kasabaya giren kömürlerle mukayese edilerek mutasarrıfa gösterilen miktarın üçte bir nispetinde noksan olduğu anlaşılmıştı.

      O senelerde İstanbul’da ortaya çıkan, Yıldız Sarayı’na intisap eden ve Malumat adıyla gazete çıkaran “Baba Tahir” namındaki adam, Sinop Mutasarrıflığında bulunduğu esnada bu belediye reisinin, biz Kastamonu’dan İzmir’e gittikten sonra galiba bir seneden ziyade hapis cezasına mahkûm olduğunu (aramızda başka bir muhabere geçmediği hâlde) bir mektupla bana bildirmişti.

      Ben bu kapkara kömür hesaplarını tetkik ederken ziyaret için gelen Rusya Konsolosu, Sinop’un son yangınında evleri yananlar için belediyece yardım topladıkları sırada kendisi ve sefaret tarafından verilen yardımlardan kimseye hiçbir şey verilmediği gibi, bu yardımların belediyece tutulan deftere bile geçirilmediğini hayretle işittiğini söyledi. Belediye reisinin akrabasından olup yanımızda bulunan tahrirat müdürü hemen söze karışarak:

      “Öyle şey mi olur?” dedi. “Emrederseniz hemen kendim belediyeye giderek defteri alır getiririm. Yardımların deftere geçtiğini Konsolos Bey de görürler.”

      “İsabet olur.” dedim. “Çabuk gidip geliniz.”

      Sinop’a varışımı takip eden günlerde, yaşlıca bir adam olan bu Tahrirat Müdürü’ne, “Benim babam da tahrirat müdürü idi; bundan dolayı bütün tahrirat müdürleri hakkında bir nevi akrabalık hissiyle ve hürmetle duygulanıyorum.” demiştim.

      Tahrirat Müdürü birkaç dakika sonra dönerek getirdiği defteri titrek bir elle açtı. Defter baştan başa sabit mürekkeple yazılmış olduğu hâlde Rusya Konsolosu’nun ve Sefiri’nin yardımlarının kurşun kalemle satırlar arasına ilave edilmiş olduğunu hayretle gördüm. Tahrirat Müdürü’nün yazısını tanıdığım ve yeni yazdığını bildiğim hâlde Konsolos’a, yardımların deftere geçirilmiş olduğunu söylemek zorunda kalarak, defteri hemen kapatıp müdüre verdim. Bu yardımları, yangın felaketine uğrayanlara yarın dağıttıracağımı, Konsolos’a söyledim.

      O gittikten sonra Tahrirat Müdürü’nü çağırtarak, pek kötü olan şu muameleden dolayı kendisini azarlayınca:

      “Yardımların deftere geçirilmemesi ecnebi bir konsolosa karşı pek çirkin olacağından çaresiz kalarak ilave ettim.” dedi.

      “Kendimize karşı da çirkin değil mi?” dedim.

      Sualime cevap vermeyerek:

      “Babam tahrirat müdürü olmasından dolayı bütün tahrirat müdürlerini akrabadan sayar, hürmet ederim, buyurmuştunuz.” dedi.

      “Evet, öyle söylemiştim ve öyledir. Fakat Sinop’u babalarından kalma bir çiftlik, Sinopluları o çiftliğin işçileri sayarak hareket eden devlet ve belediye mallarını çalmak için vesile yaratanları değil…” cevabını vermiştim.

      Rusya Konsolosu Mösyö Suhetin – Masum Fakat Tehlikeli Bir Sevgi

      Sinop’ta tek konsolos olan Rusya Konsolosu Mösyö Suhetin’le ilk görüşmede gerçekten dost olduk. Bu dostluğun sebepleri, onun aydın bir adam olması ve Türkçe bildikten başka memleketimiz için hayırsever görünmesidir. İkinci konuşmamızda bir münasebetle: “Ben size çok yakınım; anam Türk ve Müslüman’dır.” demişti.

      Konsolosluk salonlarında resim ve tablolardan ziyade “Ve mâ tevfikî illâ billâh.” ve “Avnullahı aleyk.” gibi yazılı levhalar vardı.

      Ağırbaşlı ve iyi yürekli bir kadın olan Madam Suhetin astronomiye hevesliydi.

      O senelerde Kastamonu’da İdadi Mektebi Müdürü bulunan merhum Celal Bey, Almanya’da herkesin anlayabileceği surette yazılmış bir astronomi kitabını, Türkçe’ye çevirerek Vilayet gazetesinde tefrika ettiriyordu. Bu kitabın Türkçesi’ne az çok yardımda bulunarak faydalandığım ve evvelce Konya’da Vali İngiliz Said Paşa tarafından da bu ilme dair her münasebetle biraz aydınlatılmış olduğum için astronominin büsbütün cahili değildim.

      Madamla buna dair konuşmalarımızda, Mösyö Suhetin tercümanlık ediyordu. Ayın hayli büyütülmüş bir fotoğrafını bana ilk defa bu madam göstermişti.

      On sekiz yirmi yaşlarında olan Matmazel Suhetin’e gelince, onunla, vaktiyle Rum mekteplerinde Fransızca hocalığı etmiş olan bizim Orman Müfettişi Kalyas Efendi’nin tercümanlığıyla Fransızca konuşuyorduk (o zaman hayli kelime bildiğim hâlde bunları muntazam kullanamazdım). Matmazelle konuşma mevzularımız, fotoğraf, resim, edebiyat olmakla beraber, her ikimizin de genç olmamız karşılıklı sempati için başka vasıtaya, hatta birbirimizin dilini anlamaya da hacet bırakmayan bir sebepti.

      Orta boyu, düzgün vücudu, beyaz rengi, altın gibi sarı saçları, masum bakışlı yeşil-mavi gözleriyle bu kızın beni büyüleyeceğini anladığımdan kendisiyle mümkün olduğu kadar az konuşmaya karar verdim.

      Orada yalnız matmazel değil, her şey beni şaşırtıyordu. İlk defa bir ecnebi aile içinde bulunuyor, bizlerden büsbütün başka bir yaşayış tarzını ilk defa görüyor, münevver ve üstelik güzel bir genç kızla ilk defa konuşuyordum.

      Bir gün Kalyas, önümüzdeki cuma gecesi Mösyö Suhetin’in beni akşam yemeğine davet edeceğini söyledi. Hakikaten konsolos dostumuz bizzat hükûmet konağına gelerek beni çağırdı.

      Sofrada ben madamın sağına, tercümanım Kalyas soluna oturtulduk. Konsolos, kızıyla karşılıklı, ortaya oturmuşlardı. Matmazelle aramıza giren çiçek demeti birbirimizi görmemize tamamen engel olamıyordu. Böyle çiçekler, şamdanlar vesaire ile süslenmiş; etrafına, aralarına siyah elbiseli erkekler oturtularak sıralananan genç ve dekolteli kadınlar dizilmiş alafranga bir sofrada ilk defa bulunduğum gibi votkayı ilk defa içiyor, renk renk şaraplarla şampanyayı ilk defa görüyordum. Bunlardan içmesem daha az sıkılgan olacağım muhakkaktı. Beni cesaretlendiren sadece bunlar değil, matmazelin çiçekler arasından yeşil ışıklı bir çift dişi ateş böceği gibi parlayan gözleriydi.

      Sıra meyve vesaireye gelince konsolos, beni metheden bölümleri şiddetle alkışlanan bir nutuk söyledi. Sonra ben ayağa kalktım. Daha söze başlamadan uzun bir alkışla karşılandım. Nutkum bölüm bölüm madam ve matmazele Fransızca tercüme edilecekti. Ancak rüyalarımda başarabildiğim bir kolaylıkla nutkumu söyledim. Bazı yerleri birkaç defa tekrarlatıldı.

      Bu fevkalade cüret ve rahat konuşmamın sebebi, mayası kaynamaya başlayan münasebetsiz bir sevginin mucizesi olduğunu ve bunun ilk önce matmazelin masum kalbinde başladığını sonra anladım.

      Yemekten sonra kimsenin bulunmadığı sigara içme salonuna geçtik. Matmazel, nutkumdan çok hoşlandığını heyecanlı bir tavırla söyleyip orada duran bir büyük albümü aldı. İçine o andaki hislerimi yazmamı rica etti. Albümün yapraklarını rast gele açarak, Sinop’a geldikleri günden beri uygun gördükleri kimselere uzun, СКАЧАТЬ